1883 senesi yazında, sıcağın kasıp kavurduğu bir yaz gününde buz gibi biri olarak doğuyorsunuz. Prag'da Almanca konuşan bir Yahudi ailenin, 6 çocuğundan en büyüğüsünüz. İki küçük kardeşiniz bebeklik döneminde ölüyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan birkaç yıl önce hayatınızı kaybediyorsunuz. Ardından üç küçük kız kardeşi toplama kamplarında ölüyor.
Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan,
İnsanlara iyilikle bak.
Eğer saçların güzel olsun istiyorsan,
Bırak çocuklar elerini geçirsin saçlarından.
İnce bir bedense isteğin,
Ekmeğini açlarla bölüş.
Ve güzel dudaklara sahip olmak için,
Sadece güzel sözler söyle.🌸
Yine seni hatırladım
Aradan yıllar geçmiş
Değişen hiçbir şey yok
Aynı güzellikte bakıyorsun
Aynı kokuyor saçların
Yine geç kalıyoruz
Bir yerlere
Yine akşam alıyor
Seni benden
Biliyor musun?
Geç kaldık yine kendimize
Ve biliyor musun?
Tüm geç kalmalar aleyhimize!
27.09.2021
Oturduğum masadan sıkılan gözlerle etrafı izliyorum. Klasik bir salon düğünü işte. Etrafa kısık gözlerle bakıp, bekar oğullarına kız arayan anneler, etrafta koşuşturan çocuklar, uzun süredir görüşmüyoruzlar, niye hiç aramıyorsunlar, sen niye aramıyorsunlar. Ben aramasam sormasam arayacağın soracağın yoklar, çok güzel olmuşsunlar, kıyafetin
Fransız ihtilalini Charles Dickens anlatımıyla buluşturan bu kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere. İnsanlık tarihinde bu kadar derin izler bırakmış bir dönemi çok önem verdiğim bir yazarın kaleminden okumuş oldum. Bu açıdan memnunum. Ama yazmak öyle değil, bu kadar bilinen bir kitaba, hem de 457 tane inceleme yazılmışken niye bir şeyler yazalım
Sene 2009. T.Ü Kimya bölümünden mezun olacak 65 kişiden biriyim. Dışarıda türbanlı, üniversitede başı açık bir insan olarak dört yılımı geçirdiğim fakültenin Organik Kimya dersinde sıradan bir gün. M.isimli hocamız hışımla içeriye girdi ve kürsüsüne çıktı. Onun için derse başlamadan bir tur geyik yapmak ders adına motivasyon aracıydı. O gün hiç
Aslında bu durum, cinsiyet ayırt etmeksizin her iki taraf içinde geçerli bir durumdur...
Çünkü bunun altında bilinenin aksine başka bir hikmet vardır...
Dikkat ederseniz saçlar çok olağanüstü derecelerde elektriklenir.
Eğer karanlıkta kazak giyer ya da saçlarınızı tararsanız aynanın karşısında saçlarından statik elektrik kıvılcımları
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz
Ben inanıyordum ve dünyanın kalanı inanmıyordu! Sadece cezaya dayanma meselesi olsaydı insan sonuna kadar inanmaya devam ederdi; fakat dünyanın yolları çok daha sinsiydi. Cezalandırılmak yerine baltalanıyor, altın oyuluyor, çelmeleniyordun. İhanet bile değil, aklımdan geçirdiğim. İhanet anlaşılabilir, karşı konulabilen bir şey. Hayır, çok daha kötü, ihanetten çok daha aşağı; seni fazla ötelere uzanmaya iten bir karşı gelme eğilimi bu. Enerjini sürekli olarak kendini dengelemeye çalışarak harcarsın. Bir tür ruhsal vertigo yaşarsın; uçurumun kenarında titrersin, saçların havaya dikilir, ayaklarının altında sınırsız bir boşluk yattığına inanamazsın. Heyecan fazlalığıyla birlikte gelir, insanları kucaklayıp sevgini ifade etme arzusuyla birlikte. Sen dünyaya uzandıkça dünya geri çekilir. Kimse gerçek sevgi, gerçek nefret istemez. Kimse senin elini kutsal bağırsaklarında istemez – onu sadece kurban kesiminde, rahip yapabilir. Yaşarken, kan henüz sıcakken, teninin altında kan ve iskelet gibi şeyler yokmuş gibi yapmak zorundasın. Çimlere basmayın! Budur insanların yaşam düsturu.