Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alo baba sen misin nasılsın?Allahıma bin şükür ben burda iyiyim... Ne olsun be baba güzel geçiyor günlerim silah elimde hergün iştima nöbetteyim. Annem nasıl baba ağlamıyor değilmi? Söyle nolur ağlamasın bırakmasın kendini... Doğudayım tehlike evet biliyorum baba! Korkmuyorum elbet vatana kan can feda... Kardeşlerim nasıl sınıfı geçtilermi?
“(...) çok güzel kızlar varmış ve Kant'ı da su gibi okuyorlarmış diye söylentiler çıkarıyorlar, doğru mu acaba? Onları ne yazık ki karşıdan karşıya geçerken ve vapurda bacak bacak üstüne atarken ve piyasa caddelerinde gözlerini ilerde bir noktaya dikmiş yürürken göremiyoruz, nerede saklanıyorlar dersin, bak ben ortadayım, onlarda kim bilir ne
Reklam
Doğru bir şey mi bu şimdi? Senin sorumlu bir şekilde davranman gerekiyor. Ruhunu düşün. Her şeyin böyle olması mı gerekiyor? Sen bana laf atıyorsun, ben sana iki misli karşılık veriyorum. Sen bana bir vuruyorsun, ben sana iki vuruyorum. Hayır çocuğum! Peygamberler biz ahmaklara bambaşka bir şey öğretmişlerdir. Birinden kötü bir söz işitirsen sessiz kal, kendi vicdanı rahat bırakmasın o kişiyi. Kendi vicdanı o kişiyi paylayacaktır. Yumuşayacak ve seni dinleyecektir. Dinimiz bize kibirli olmamayı öğretti!.. Konuşsana! Dediğim gibi değil mi! Durup gülümsedi ve “Sakın ha İvan! yangını kimin çıkardığını söyleme! Sen bir insanın bir kabahatini örtersen Tanrı senin iki kabahatini birden affeder!” diye ekledi. Sonra yaşlı adam ellerini göğsünde kavuşturdu, bir iç geçirdi, kasıldı ve ruhunu teslim etti.
Tarihler 1389'u göstermektedir. Kosova ovasında büyük bir meydan muharebesi cereyan etmektedir.Çok geçmeden Osmanlı ordusu galip gelecek, birleşik Haçlı orduları darmadağın olacaktır. Şefkatli Osmanlı Sultanı 1. Murad savaş meydanını gezerken yaralı bir Sırp askeri görür. Yaklaşıp durumunu tahkik etmek ister. Kalleş düşman, yanında sakladığı hançerini, yaklaşan Padişah'ın böğrüne saplayıverir. 1. Murad kanlar içinde askerlerinin kollarına düşer. Son anlarıdır. Başında oğlu Şehzade Bayezid (Yıldırım),devlet erkanı ve askerler vardır. Onlara dönerek tarihin durup kulak vereceği,bizi biz yapan ve uyguladığımız dönemlerde hep en önde olmamızı sağlayan ölçü olacak sözleri haykırır, ''sakın ha attan inmeyesüz.''
Sayfa 161Kitabı okudu
Allah'ın kullarını ayıplayıp gönül kırıyorlarsa sakın ha aşktan bahsetmesinler.
Reklam
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu. o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı
Mustafa Kemal'in sinirlerini yatıştırmak için başvurduğu bir başka yol da içkiydi. Gençliğinde, kendine güven vermek, başkalarının karşısında sıkılmadan davranabilmek için içmişti. Zihni genişledikçe, onu frenlemek için içmeye devam etti. Kafasındaki düşünceler gece rahatını kaçırıyor, gündüz üzerindeki dinamo gibi etki yapıyordu. Akşamları, o da güneş battıktan sonra, sinirlerindeki gerginliği yatıştırmak için içerdi. Mustafa Kemal irade zayıflığıyla değil, isteyerek içiyordu. Alkol hoşuna gider ve ona iyi gelirdi. İçtiğini kimseden gizlemez, ikiyüzlü davranmaktansa, herkesin bilmesini daha doğru bulurdu. Yabancı gazetelerde, içkiye düşkünlüğü üzerinde yazılar çıktığı vakit kızacak yerde memnun olur, 'Bunlar yazılmayacak olsa, halk beni anlamaz' derdi. Bir akşam, İzmit Valisi, yemek yedikleri lokantanın perdelerini kapattırmak istemişti. Mustafa Kemal: 'Sakın ha,' dedi. 'Perdeyi kapatırsanız herkes bizim kadın oynattığımızı zanneder, şimdi hiç olmazsa sadece içtiğimizi görüyorlar.' Bir Fransız gazeteci, Türkiye'nin bir sarhoş, bir sağır ve üç yüz sağır-dilsiz tarafından yönetildiğini yazmıştı. Mustafa Kemal, 'Yanlış' diye cevap verdi, 'Türkiye'yi yalnız bir tek sarhoş idare eder.'
Sayfa 308Kitabı okudu
208 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitabı okurken küçük erkek kardeşim ben filmini seyrettim, demek ki, kitabı da biliyorum dedi. Sırf bunun için bana 1000 kitap hesabı aç diye tutturdu :)) Tabii ki, açmadım :)) Bu kitabı okurken yaşadığım komik olaydı. :) Kitap 8-9 yaş çocuklar için yazılmış olmasına bakmayarak çok değerli, anlamlı kitap. Çocukken okurken güzel de bence büyükler de çocukları için okursa güzel olur. Sınav dönemimde kitabı okuyayım diye çalışmamı aksatmıştım :)) Bu da dezavantajı. :) * Efsanevi çikolata fabrikasının sahibi Willy Wonka, çikolatalarının içine birkaç bilet yerleştirir. Bu bileti bulanlar hayallerimizi zorlayan çikolata fabrikasını gezmeye hak kazanacaklardır. Hali ile tahmin ettiğiniz gibi biletlerden birini kitabımızın baş kahramanı kazanır. Diğer-şimarık, şişman, televizyon bağımlısı çocuklar ile birlikte fabrikanın kapısı yüzlerine açılır. Yazar, çocukların üzerinden biz büyüklere de vurgu yapmış. Çocuk yetiştirmekten tutun da çocukların küçücük kalbinde oluşabilecek bir kirli nokta yüzünden nasıl suçlu olduğumuzu yüzümüze çarpıyor. * Sonu kitabın isminin yüzünden belli olsa da okumak için sakın geç kalmayın. Velhasıl, sırf çocuk kitabı diye okumağı ertelemeyin sakın. Bir çocuk kitabı olabilir ama bazı yetişkinler için yazılan kitaplardan çok şey katmıştır bana. Not: Ha unutmadan. Vedat beyin de dediği gibi: okurken yanınızdan çikolatanızı eksik etmeyin sakın. *_*
Charlie'nin Çikolata Fabrikası
Charlie'nin Çikolata FabrikasıRoald Dahl · Can Çocuk Yayınları · 200510,6bin okunma
Reklam
Balıkçılar. -Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader! - Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... - Olur; Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
Yıllar geçiyordu; yetimin yüreğine hayatı sindire sindire... Günlerden birinde amcası Ebû Tâlib ona Kuzey Kervanı'ndan bahsetti: ''Yakında Dımeşk'a gideceğim yeğenim. Artık bir delikanlı sayılırsın, istersen seni de götüreyim, ha?'' Gülüm, yolun ve yolculuğun, tabiatın ve coğrafyanın ne demek olduğunu; devletin, sınırın, millet olmanın ne
Sayfa 112Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.