Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dante, Zambaklar
_Ölmedim ama diri de değilim. _Bu rezil durumdakiler yani Araf'ta bulunanlar. Yaşarken kötülük yapmadıkları için Cehennem’e atılmazlar ama iyilik de yapmadıkları için Cennet'e de alınmazlar. _Cehennem ümidin olmadığı yerdir. Hiçbir ümidin kalmaması, hayatta cehennemi yaşamaya denktir. Cehennemde belki acı çekilir ama ölünmez. _Tanrıyı
Sonra saatlerce vicdan azabı çektim. Bu sana karşı işlediğim ilk cinayetti. Verdiğim sözü tutamamıştım. Artık layık değildim sevgine. Kendimden iğrendim.
Reklam
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
23.2.1963 BİR BABANIN ŞİKÂYETLERİ
İnsanlar görüyorum., yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu., bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı. Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat.. Yüz yıllardan beri kâbusa,
Sayfa 92 - İletişim Yayınları, Mayıs 2018 PDFKitabı okudu
Atsız’ın Atatürk ve Cumhuriyet hakkındaki görüşleri
Atsız’ın Atatürk hakkındaki görüşleri inişli çıkışlıdır. 1930’ların ilk yarısında sık sık, Atatürk’ü yücelten ifadeler kullanmış, 1950’lerde bazı olumsuz görüşler ileri sürmüş, 1960’tan itibaren de Atatürk’e olumlu gözle bakmış, onu tarihimizin kahramanları arasında saymıştır. Atsız’ın Atatürk, cumhuriyet ve inkılaplarla ilgili görüşlerini tarihî
ŞİİR EDEBİYAT TARİH OSMANLI
4. CİLDE BROWN'UN ONSOZU Dördüncü cildinin tamamlanmasıyla bizi kadîm sistemin sonuna ve hemen hemen günümüze kadar getiren, merhum dostumun Osmanlı Şiir Tarihi isimli eseriyle ilgili olarak bana düşen iş sadece gerekli düzenlemeleri yapmak olmuştur. Bu noktaya gelinceye kadar önümde duran eserde, eğer müellif biraz daha uzun yaşamış olsaydı ya
Sayfa 265 - Akçağ Yayınları ☪ 1. Baskı / 1999 - Ankara
Reklam
MİLLİYETÇİLİK TASLAYAN İHTİYAR KOZMOPOLİT Ali Fuat Başgil’in 30 Kasım 1963 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde yayınladığı “Milliyetçilik Bahsi” adlı yazıda, hakkımda “nâdân” kelimesini kullanması ve Anadolu Türklerini yine ırklar karması millet diye göstermesi üzerine ÖTÜKEN’in 14 Şubat 1964 tarihli 2. sayısında kendisine cevap vermiş, bilmediği
MİLLİYETÇİLİK TASLAYAN İHTİYAR KOZMOPOLİT Ali Fuat Başgil’in 30 Kasım 1963 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde yayınladığı “Milliyetçilik Bahsi” adlı yazıda, hakkımda “nâdân” kelimesini kullanması ve Anadolu Türklerini yine ırklar karması millet diye göstermesi üzerine ÖTÜKEN’in 14 Şubat 1964 tarihli 2. sayısında kendisine cevap vermiş, bilmediği
27 Mart 1930 günü sabahı, doğmakta olan güneşe bakmaktadır. Yanındakilere, edebiyat ve felsefe tarihine de altın harflerle yazılabilecek şu muhteşem sözleri söyler: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine
Darbe sonrası Türkeş ve ekibi günlük bir gazete kurmaya karar verirler. Türkeş bu iş için Irkçılık-Turancılık davası döneminden tanıdığı ileri sürülen ve istihbaratçı olduğu hususunda rivayetler olan Ziya Tansu'yu görevlendirmiştir. Ziya Tansu, sonradan Özel Harp Dairesi adını alacak olan Seferberlik Tetkik Kumlu'nun ilk mensuplarından ve
Reklam
REŞAT NURİ, BENİ OKULDAN BİR HAFTA TARD ETTİRMİŞTİ Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) Anılar insanları aldatırmış. Beni de aldattığı olmuştur. Ama tüm anılar değil. O, karıncayı bile ezmezdi. Damga [1924], Dudaktan Kalbe [1925], Akşam Güneşi [1926], Çalıkuşu [1922], Bir Kadın Düşmanı [1927], Hırçın Kız [?] şunlar bunlar. Olağan İşler [1930] ve
DÜNDAR’IN OLUMU Bazı işlerim için Antalya'da bulunuyordum. Gençlerden bir grup “Sizlere ömür, Dündar ağabeyi kaybettik” dediler... “Ne?! Kim?!. Ne zaman?!” diyebilmişim.. İlâve ettiler: “Şimdi radyo söyledi...” Gençler bana bakıyordu, ben onlara.. Hepimizin nutku tutulmuştu. Dündar ağabey, Dündar Bey, Taşer, Komutan, Binbaşım...
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu, Ankara, 8 Mart 2004) Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık kurumunun o günkü
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.