Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bizim harp edebiyatımız tamtakırdır. Sebebi meydanda: Şairlerimizden ve nâsirlerimizden hiç biri geçen büyük harpte cepheye gitmedi. Kimi hastaydı, kimi filân paşanın kanadı altındaydı, kimi de müecceldi. Bunlardan bir kısmını Çanakkale'ye seyirci sıfatiyle götürüp getirmişlerdi. Ecnebi gazetelerin harp muhabirleri kadar bile tehlike bölgesine sokulmayan bu üdebâ-yı kirâm hazerâtı, orada rejinin kodamanlara mahsus ekstra sigaralarını tüttüre tüttüre, kardeşlerinin gözbebeklerini düşman mermilerinin nasıl söndürdüğünü bir müddet seyrettiler ve bu manzaradan yorulunca, kafacıklarında ikişer, üçer makalelik sathî ve hafif bir intıba stokiyle İstanbul'a döndüler. Makaleler yazıldı, bitti; unutuldu, gitti. Bir tanesinin bile burnu kanamadığı için bu üdebanın arasında hiç değilse bir Dergelês veya bir Duhamel çıkmasını bekleyemezdik.
Bir cevizi kırmak bir beceri değildir, bu yüzden hiç kimse ceviz kırarak insanları eğlendirmek adına seyirci toplamaya cesaret edemez. Ama birisi bunu yapar ve halkı eğlendirmeyi başarırsa, o zaman bu sadece ceviz kırma meselesi olmaktan çıkar. Ya da bir ceviz kırma meselesidir ama biz onun bir sanat olduğunu göz ardı etmişizdir.
Sayfa 40
Reklam
İnsan, bir sanat eserine, eser ve sanatçı üzerinde otorite kurmak arzusuyla yaklaşıyorsa, ondan hiçbir sanatsal izlenim edinemeyecek bir ruh hali içinde demektir. Sanat eserinin işi, seyircisini hükmü altına almaktır: Seyirci sanat eserini hükmü altına almayacaktır.
Niçin niçin niçin
Acaba neden bir grup seyirci sinemada yalnızca eğlence peşinde koşarken başka bir grup, akıllı bir dert ortağı bulma umudunu taşır? Niçin bazılarına göre, gerçekte zevksiz ve yeteneksiz bir zanaatkârlık demek olan yüzeysellik ve sözümona 'güzellik' önemliyken, diğerleri son derece duyarlı, gerçekten estetik olayları yaşama yeteneğine sahiptirler? İnsanların büyük çoğunluğunun estetik, hatta zaman zaman ahlâki vurdumduymazlığının sebepleri nelerdir? Bunun sorumlusu kimdir? Bu insanları bir yüceliğe, bir güzelliğe, tinsel bir coşkuya ulaştırmanın yolu yok mu? İnsanda sanat duygusu bunlar olmadan gelişebilir mi? Cevap ortadadır, biz yalnızca bazı saptamalarla yetinmek istiyoruz. Çeşitli toplumsal sistemler, farklı sebeplerle de olsa seyirci kitlesini felaket yapay gıdalarla 'doyurmakta", beğeninin aşılanıp geliştirilebileceğini hiç düşünmemektedirler.
Nicedir kendi metasal niteliğinin kokuşmuş büyüsünden ibaret olan bu kişilik büyüsünü teşvik eden film yıldızı tapınması ve onun eşlikçisi olan seyirci tapınması yozlaşmayı pekiştirmekte, böylelikle faşizm kitlelerin sınıf bilincinin yerine bu yozlaşmayı geçirmeye uğraşmaktadır.
Tek katlanılabilir "şiddet" olarak sanat eseri ar­tık "beyinlere vuracak" ve onları düşünme (Sine-Göz yerine Si­ne-Yumruk) mecburiyeti içine sokacak. Üstelik bu yumruk, si­nema sayesinde tek tek bireylere değil, ortalama seyirci olan bir "kitle"nin beynine inecek.
Eisenstein
Reklam
Şiirsel bağlantılar, olağanüstü duygusal bir ortam yaratarak seyirciyi harekete geçirir. Seyircinin hayatı tanıma faaliyetine katılmasını özellikle sağlar, çünkü ne hazır bir sonuç sunmakta ne de yazarın kau talimatlarına dayanmaktadır. Kullanıma açık olan tek şey, canlandırılan görüntülerin derin anlamını bulup keşletmeye yarayan şeydir. Karmaşık bir düşünce ve şiirsel bir dünya görüşü, asla, ne pahasına olursa olsun, fazla açık, herkesçe bilinen olgular çerçevesine sıkıştırılmamalıdır. Dolaysız, genelgeçer sonuçlar çıkarma mantığı, insana fazlasıyla geometri teoremlerinin ispatını hatırlatıyor. Oysa akılsal ve duygusal hayat değerlerinin birbirine bağlandığı çağrışımsal bağlar, hiç şüphesiz sanat için çok daha zengin imkânlar sağlar. Sinemanın bu imkânlardan bu kadar seyrek yararlanması gerçekten üzücüdür. Zira bu yol oldukça çok şey vaat ediyor. Bu yol bağrında, bir görüntüyü oluşturan malzemeyi âdeta 'patlatacak' bir güç barındırıyor. Bir nesne hakkında her şey hemen bir çırpıda söylenmezse, insan bu konuda şahsi görüşler üretme imkânına kavuşmuş olur. Oysa genelde sonuç, seyirciye hiç akıl yürütme fırsatı tanımaksızın tepsi içinde sunulmaktadır. Seyirci zahmetsiz elde ettiği bu sonuçla ne yapacağını bilemez. Yaratıcı, bir görüntünün yaratılmasındaki zahmeti ve mutluluğu seyirciyle paylaşmadan, ona bir şey anlatabilir mi?
_Mason Cemiyetine Giriş: _Bir şahıs, kendi isteğiyle bir mason cemiyetine dahil olamaz. Aday olmak kelimesinin manası, başlangıçtır. Cemiyete giren de yola koyulmuş olandır. Cemiyete aday olacak şahıs, o cemiyetin aday organizasyonu tarafından seçilir ki bu husus cemiyetin sosyal karakterini belirtir. Yeni adaya ruhi tesirde bulunulur. Usullerin
Bergson gülme üzerine yapmış olduğu spekülatif (düşüntüsel ) çözümlemelerinde şöyle der: "... İnsanlık dışında hiçbir şey gülünç değildir. Bir kır resmi güzel, zarif, yüce, anlamsız ya da çirkin olabilir, fakat hiçbir zaman gülünç olamaz. Herhangi bir hayvana gülebilirsiniz, fakat onda bir insan tavrı, bir insan ifadesiyle karşılaştığınız
Sayfa 211
Benim ahlaki açıdan olduğum gibi, o da sanat açısından kendi yüzyılının adamı değildi. Belki de toplumsal yelpazenin iki ayrı ucunda yer almamıza rağmen ruhlarımızı birbirine doğru çeken soyut ama güçlü bağ kaynağını buradan almıştır. Cemiyet beni nasıl yargılıyorsa, seyirci de Lelio’yu anlamıyordu. “Bu adam çok abartılı.” diyorlardı onun hakkında, “kendini zorluyor, hissetmeden oynuyor.” Benim hakkımda da başka yerlerde “Bu kadın kendini beğenmiş ve soğuk, kalpsiz.” diyorlardı. Kim bilir belki de o çağda en güçlü hislere sahip olan bir tek ikimizdik!
Sayfa 68 - MarkizKitabı okudu
Reklam
Tarih, her çağda insanlara kendini açıklama yolunda yeni bir dil getiriyor. Yirminci yüzyılda getirdiği dil şiddettir. İnsanlar yalnız bu dilden anlar olmuştur, yalnız bu dille konuşuyorlar. En haklı davalar bile şiddete başvurulmadan anlatılamıyor. Şiddet dışında başka hangi aracı kullanırsanız kullanın, sözünüzü, düşüncenizi, davanızı başkalarına aktarma imkânı öyle kolay elde edilemiyor. Aktarsanız bile bir etki taşımıyor. Sizin sesinizi bastıran daha çalımlı bir ses, davanızın etkisini birden bire sıfıra indirgeyebiliyor. Yalnız politika ve toplum hayatında etkili değil şiddetin sesi, edebiyatta ve sanat alanında da geçerli. Yakın geçmişlerde gösterilmesi edep-dışı sayılan davranışlar, bugün sanat eseri kimliğine büründürülerek sunulabilmektedir. Yurdunu terk eden öfkeli bir delikanlı, alışık olduğumuz biçimiyle bir hüzne kaptırmıyor kendini. Ayıp el işaretiyle veda ediyor yurduna. Daha çirkin hareketlere başvurabiliyor. Okuyucu veya seyirci ancak böylesinden etkileniyor çünkü.
Sayfa 148Kitabı okudu
Ruhtaki Stalin
Sanat yalnızca "nasıl"ı ve "ne"yi gösterdiğinde, ister iyimser isterse de umutsuz olsun, sıradan bir eğlencedir. "Neden" diye sorduğunda ise, yalnızca duygusal tepki olmaktan çıkıp gerçek bir söz söylemeye, aklı başında, etik bir seçime doğru yükselir. Edilgen bir yansıma olmaktan çıkar ve bir fiil olur. İşte o zaman da hükümet ve piyasa sansürcüleri sanattan korkmaya başlarlar. Ama sansürcülerimiz yalnızca yayıncılar, editörler, dağıtımcılar, reklamcılar, kitap kulüpleri ve örgütlü kitap eleştirmenleri değil. Sansürcülerimiz yazarlar ve okurlar da. Sizsiniz ve benim. Kendi kendimizi sansür ediyoruz. Biz yazarlar ciddi şeyler yazamıyoruz, çünkü - haklı olarak- satmayacağından korkuyoruz. Okur olarak da ayrım yapmayı beceremiyoruz; pazar yerinde ne satılıyorsa, edilgen bir biçimde kabul ediyoruz; satın alıyoruz, okuyoruz, unutuyoruz. "Seyirci" ve "tüketici"yiz yalnızca, okur filan değil. Okumak edilgen bir tepki değildir, zihni, duyguları ve iradeyi işin içine karıştıran bir eylemdir. "Best-seller" olduğu için berbat kitapları kabul etmek, katışıklı yiyecekleri, kötü yapılmış makineleri, üçkâğıtçı hükümetleri, askerlerin ve şirketlerin diktatörlüğünü kabul etmekle, bunları övmekle, bunlara Amerikan Hayat Tarzı ve Amerikan Rüyası demekle aynı şeydir. Gerçekliğe ihanet etmektir. Her ihanet, kabul edilen her yalan, bir sonraki ihanete, bir sonraki yalana yol açar.
Sayfa 232Kitabı okudu
Seyirci için sanat eserinde temel olan şey, tam da aslında onun için yabancı ve özden yoksun olandır.
239 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.