Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Üstleri ceren, keklik, gül, salep çiçeği, sığırcık, yağmurcuk kuşu kabartmalı üç tane büyücek ceviz sandık aldı. Cilalı ceviz sandıklar pırıl pırıl ediyorlar, üstlerindeki sürmeli cerenler çölde uçuyorlardı. Yabangülleri de inceden kokuyorlardı.
Sayfa 249
Biz insanları el ele, kol kola, çifte de sandık, kırmızı fındık gibi tatlı, eğlenceli, dost ve masum oyunlarla sarmaş dolaş vakit geçirirken görmek isteriz; alt alta, üst üste boğuşurken ve dalaşırken değil.
Reklam
Biz erkekler böyleyizdir. Elimizdeki kadınların değerini hiçbir zaman bilemedik. Onlar bize öyle büyük bir inançla sevdi ki ne yapacağımızı bilemedik. Tek kelimeyle şımardık. Ne yaparsak yapalım bizi sevmeye devam edecekler sandık. Fakat kadın ruhu öyle midir? Anlaşılmayı bekler. Yorulduğunda yaslanacak bir omuz arar. Bazen hüzünlenmek, bazen yalnız kalmak, bazen sevilmek, gülüp eğlenmek ister...
Sayfa 122Kitabı okudu
Duygularımızdan ,sevgimizden utanır olduk.Sevgisizliği savunmayı aklı yüceltmek sandık.
Sayfa 14 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
“Geçmişteki kötü tecrübelerin, geleceğine ipotek koymasına izin vermeyeceksin.”
Öyle zannettik... Büyüdük de ne oldu?
". Yaşımız ilerleyip biz yaşamın "gerçekleri" ile tanıştıkça güzel masal dünyamız silindi ve muhteşem masal kahramanları hafızalarımızın arşivlerine sürgüne gönderildi. Sandık ki çocukça hayaller dünyasını ebediyen terk ettiğimiz zaman akıllı ve güçlü olacağız, ama harikulade hikmet âleminde yeniden küçük birer çocuk olduğumuz için çocukluk hayallerine geri döneceğiz ve onların aslında gerçeklik olduğunu göreceğiz..."
Reklam
Sandık ki çocukça hayaller dünyasını ebediyen terk ettiğimiz zaman akıllı ve güçlü olacağız.
Mobbing Bank Uyarıyor!
Seçim Sizin Sandık olmadan bir seçim bu. Türk, çağa uygun insanlık fikrinin yeniden ortaya çıkması demektir. Türk bir ırk ismi değildir. Irkları bir arada insanlık adına yaşatan şemsiye kimliğin adıdır.
Biz, bilerek veya bilmeyerek Kur'ân'ı kendi günlük ha- yatımızdan uzaklaştırdık. Çünkü onu, ne demek istediğini anlamadan okuduk. Bunun neticesinde, Kur'ân'ın iç dinamiğine aykırı olan görüşleri bile farkında olmaksızın Kur- ânî görüşlermiş gibi benimsedik. Çoğu kere de, kendi dışı- mızda düşmanlar bularak, ağırlığı altında ezildiğimiz veballeri bu düşmanların omuzlarına yükledik. Böyle yapmakla da, sorumluluklarımızdan kolayca kurtulabileceğimizi sandık. Ama gerçekler, onlardan kaçılarak değil, onlar göğüslenerek anlaşılır.
USTAM
Bulduğu ilk fırsatta sordu : "Efendi, bağışla ama neden böyle yaptık anlamadım. O kadar emek vermiştik." "Bu köprünün nesi vardı ki?" " Bir kusuru yoktu. İşimizi gördü miadını doldurdu." "Anlamıyorum" dedi Cihan. "Tamam düşmanın eline geçmesin ama insan nasıl eserini gözden çıkarır?" Sinan bir nefes aldı. "Benim ilk ustam babamdı. Yörenin en iyi marangozuydu, beni de o yetiştirdi. Zadik evveli kırk gün oruç tutardı. Ben de eşlik etmek istediğimde" Sen çalış, tahtadan bir kuzu oy bize "derdi. Dinlerdim. Fakat her seferinde bakar, iyi olmadığını söyler, elimden alırdı. Attım derdi, hadi git yenisini yap. Darılır, kızardım ama kuzularım giderek daha ala oldu." Babam ölünce bir sandık bulduk, yaptığım kuzular içindeydi. Meğer her birini saklamış rahmetli." "O zaman ne demeye attım diyormuş?" " Çünkü zanaatında ustalaşmak isteyen, yaptıklarını geride bırakmayı da bilmeli. Eserinden memnun olursan öğrenmeyi kesersin." Ben artık oldum "dersin. Oracıkta kalır yerinde sayarsın. En iyisi her seferinde yeniden hevesle işe koyulmak, sil baştan." "Tuhaf iş dedi Cihan, kafası karışmış halde.
Sayfa 115 - Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.Kitabı okuyor
Reklam
Akşam aklımda bu, sabah aklımda bu. Bir gün, ‘Eşekle götür ulan eşekle! dedim kendi kendime. ‘İli sandık yaptır üçer gözlü. Doldur kitapları sandıklara, sür eşeği köylere! Böyle böyle köylüleri okumaya alıştır. Önce kendin götür köylere kitapları, sonra eşeği bir hizmetliye ver, o götürüp dağıtsın. On beş gün sonra gidip dağıttığı kitapları geri alsın. Almaya giderken yenilerini götürsün; yani birlikte götürelim!’
Bir kimsenin oldukça yüklü bir parası çalınsa, eğer çalınan para bir zengine aitse vicdanımız başka, fakire aitse başka etkileşim altında kalır. Suç aynı olduğu halde vicdanımız daha çok fakirden yana sızlar. Yok eğer bu para umuma ait bir kasadan alınmışsa vicdanımızda. ayıplama dışında, hiçbir etki bırakmaz. Çünkü, umumi sandık ya da devlet hâzinesinin soyulmasının karşısında bizi acımaya sevkedecek somut bir obje yoktur. Fakat eğer çalınan para yetimlere, yoksullara ait bir sandıktan çalınmışsa, paranın miktarına göre vicdanımız ayaklanır. Çalınan paranın miktarı, hırsızın niteliğine göre bu kin ve nefret sınır tanımaz bir şiddet ve hiddete dönüşür. Schopenhauer’a göre böyle bir insan zalimliğin, vicdansız­lığın, utanmazlığın mutlak bir simgesi ve insan türünün en büyük ayıbı sayılır.
Sayfa 108Kitabı okudu
"Çocukluk anılarının olmaması, içinde ne olduğunu bilmediğiniz bü­ yük bir sandığı sürüklemeye mahkum olmaya benzer. Yaşlandıkça sandık ağırlaşır ve onu açmak için daha da sabırsız hale gelirsiniz." Jurek Becker
Oda , resepsiyonda onlara anahtarı veren adamın yüzüne uyuyordu ; dört köşe bakımsız ve kasvetli. Bayat , fazla ısınmış hava da galiba gece görevlisinin koltuk altı gibi kokuyordu. Emma herhalde '' Rahatsız etmeyin '' levhasını günlerden beri kapıda asılı bırakmış olmalıydı. Kadın bu zaman zarfında odanın içini sandık odasıyla antika kitap dükkanının bir karışımına benzetmişti.
Hafıza öyle bir sandık ki en hassas anılarınızı günün birinde mutlaka döker ortaya; çözülememiş, kabullenmesi zor anılarınızı…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.