Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bunu zaten biliyorsunuz a**** değilsiniz ve Hayatınız boyunca büyük karı elde edenlerin pes etmeyenler olduğunu görmüşsünüzdür ve bu hayatınızda şimdiye kadar bir fark da yaratmamıştır. Peki o zaman şimdi neden beni dinliyorsunuz ki? Basit bu kendinize söylediğiniz hikaye ile alakalı bırakmanın ahlaki olarak başarısızlık olduğuna inanarak büyürsünüz bırakma size aşağı doğru çöküş anı gibi bir his yaratır Sanki kendi gözlerimizin içine bir an için bakıp gözünüzü kapamışsınız gibi gelir Elbette Elimizden geleni yapıp denersiniz ama bir türlü olmaz. Eğer daha iyi bir insan olsaydınız bırakmazdınız düşüncesi gelir sizi bulur. Ben ise bırakma meselesine ya da bırakmamaya bir yükselme fırsatı olarak bakmanızı istiyorum. Bunun başarısızlığın utancından kaçmakla alakalı bir şey olmadığını görmenizi istiyorum.
Hepimiz tanımadığımız birinin kölesiyiz sanki bazan durup şöyle bir isyan etmeye çalışıyoruz ama korkuyoruz sonra.
Reklam
O güldüğünde sanki benim için bir şeyler kolaylaşıyor, kalbim hafifliyordu.
Su hayatta ödeyemeyeceğim tek borç ne yapsak hep eksik kalacak sanki :(
Biliniz ki, ana baba hakkı çok büyüktür. Çünkü onların yakınlığı daha çoktur....."Cennet kokusu beşyüz yıllık mesafeden duyulur. Ancak anaya babaya aşı olan; sila-ı rahmi kesen kimseler cennet kokusunu asla duymazlar."
Sayfa 266
Tanıdığı bir sürü insan başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyorlarmış gibi söz ederlerdi, ama işin gerçeği başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı; çünkü böylece kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı.
Kemalettin Tuğcu'nun kimsesiz çocukların çilelerini anlattığı acıklı romanlarda, yetim çocukların tüm mahallenin kurtarıcılığına soyunduğu Yeşilçam melodramlarında, acıyı inanılır olmaktan çıkaran ağdalı arabesk şarkılarda, nihayet "acıların çocuğu"nu izlek edinmiş tüm acıklı edebiyat örneklerinde gördüğümüz dokunaklı anlatım bize patetiklik (hüzün, dokunaklılık) hakkında iki şeyi birden söyler. Birincisi, kaderin acıya mahkûm ettiği insanların sanki doğal alanı, aynı zamanda da yegâne silahı gibidir pathos (acı). İnsanların zavallılığını ancak okurunda yoğun duygular uyandırabilirse, onlan canevinden vurabilirse anlatabilecektir yazar. İkincisiyse bir tehlikeye işaret ediyor. Acıyı bir kez inandırıcı bulmadığında, oradaki en ufak abartıyı sezdiğinde, öyküyü dinlerken gözyaşı dökse de aslında etkilenmeyecek, hatta alttan alta gülüp geçecektir okur.
Sayfa 60 - Metis Yayınları, 1. Basım, Mart 2008Kitabı okuyor
Reklam
Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan ibaretti.
O an aramızda bir ayna belirdi sanki. O bana bakarken kendisini gördü, ben ona bakarken kendimi gördüm. Binanın içinde bir yerlerde bir şarkı başladı, ben binanın içine doğru bir adım attım ve Uraz'ı arkamda bıraktım. Aramızdaki iki taraflı soyut aynanın iki tarafı da kırılıverdi sanki. "Karşımda durma, Sana zaafım var bunu biliyorsun." dedi içeride çalan şarkının sözleri.
Uzun uzun çalıştıktan sonra ne güzeldir sokaklarda yürümek! Alem Allah tarafından sanki daha dün yaratılmış gibi yepyeni ve şaşırtıcı gözükür.
Duygularımı bir kenara koymuş, kendimi korumaya almıştım sanki. Üzüntümü görmezden gelerek korumaya çalışıyordum kendimi. Vişne suyu benim kalkanımdı o gece. Beni üzülmekten alıkoyan, gerçeklerimi ört pas eden bir kutu vişne suyu... Halbuki o vişne suyunu elime alabilsem çekip sakladıklarına bakabilsem neler çıkardı ardından kim bilir. Sekiz yaşındaydım. Sekiz yıldır hayattaydım ve tek dileğim bir kutu vişne suyuydu. Hatırlamak bile üzücü. Hatırlamak bile kırıcı...
Reklam
Aşk olmayan evde, giderek azalıp yok olan bir parfüm, buharlaşarak uçup giden su gibi eşyanın ruhu da yok oluyor. Maddenin anlamı kalıyor geriye. Tek başıma ve aşksız yaşayan bir adamın evinde ise eşya evin efendisi kesiliyor. Musluklar bozuluyor, sandalyeler eklem yerlerinden ayrılıyor, koltuklar ihtiyarladıkça ufalan insanlar gibi küçülüyor sanki. Esya yalnızlıkta çok ses veriyor.
Bir iki cır cır böceği Bir iki insan sesi Biraz da rüzgar hışırtısı... Hepsi susmamamız içindi sanki Ama biz Sustuk yine.
Ben hasta bir adamım. Hayır bedenim değil, ruhum hasta, beynim hasta. Bütün değerlerimi kaybettim sanki. Hiçbir şeyi umursamıyorum.
Kaçıp kurtulabileceğim, iyileşip geri dönebileceğim hiçbir yer yoktu sanki. Kocaman bir dünya hapishanesinin içine sıkışıp kalmış gibiydim. Meğer göğsümün üzerine bir taş oturmuş. Onu kaldırsam İyileşeceğim belki. Kalbim özgürleşecek belki bilmiyorum ki."
Sanki üçkağıda getirilmişim gibi bir his var içimde."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.