Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mesela eskiden sıcak yaz günlerinde öğlen vakti yemekten sonra senin mağazada yorgunluktan bir dirseğini tezgaha dayamış biraz kestirirken gördüğümde ya da pazar günleri kan ter içinde yanımıza yazlığa geldiğinde ya da annem ağır bir hastalık geçirdiğinde kütüphaneye tutunup sarsılarak ağladığında ya da geçirdiğim son hastalık sırasında usulca yanıma Ottla nın odasına girip ama eşitlikte durup beni görebilmek için yalnızca boynunu uzattığında ama saygıdan yalnızca elinle selam verdiğinde böyleydi böyle zamanlar yatağıma uzanır mutluluktan ağlardım ve şimdi bunları yazarken yine ağlıyorum
Ve refah azaldıkça dinin tesellisine duyulan ihtiyaç arttı. Rahip Sidenius'un dünyevi şeylerin geçiciliğine, fakirliğin ve yoksunluğun gerçek zenginlik olduğuna dair etkili sözleri insanlar tarafından anlaşılmaya başladı, özellikle de bir zamanlar ona en çok karşı çıkanlar tarafından. Pazar günleri rahibin vaazı için toplanan dindar kalabalığın sayısı arttı ve sonunda şehirde yaşayanlardan hiç kimse ona selam vermeden geçmez oldu, en azından rahip cübbesini giydiğinde.
Sayfa 34 - Soysal YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ben bir söz söylediğim zaman, Kendine küçük bir pıtrak edinir. Çok sürmez anlar başına geleceği, Çarşılarda pazar ondan selam kesilir.
Mesela eskiden sıcak yaz günlerinde öğlen vakti, yemekten sonra seni mağazada yorgunluktan dirseğini tezgaha dayamış biraz kestirirken gördüğümde; ya da pazar günleri kan ter içinde yanımıza yazlığa geldiğinde; ya da annem ağır bir hastalık geçirdiğinde kütüphaneye tutunup sarsılarak ağladığında; ya da geçirdiğim son hastalık sırasında usulca yanıma, Ottla'nın odasına gelip ama eşikte durup beni görebilmek için yalnızca boynunu uzattığında, ama saygıdan yalnızca eline selam verdiğinde böyleydi. Böyle zamanlarda yatağıma uzanıp mutluluktan ağlardım ve şimdi bunları yazarken yine ağlıyorum.
Sayfa 18
Ben dünyaya gerçekten her türlü azabı ve sefilliği çekmek için gelmişim! - Bir kere bile Fasulye Kral' olmadım; tek mi, çift mi bahsinde hep yanlış tahmin ettim; tereyağlı ekmeğim hep yağlı tarafının üzerine düştü; bütün bu aksilikler bir yana, bundan sonra da korkunç kader peşimi bırakmayacak mı? Ben şeytana inat üniversite öğrencisi olmayı başarmama rağmen, ömür boyu burada ot gibi yaşayıp gitmek zorunda mı kalacağım? - Yeni bir ceketi giyer giymez hep üzerine yağ mı damlatacağım ya da eğreti çakılmış bir çiviye takıp iğrenç bir biçimde yırtacak mıyım? Bir saray müşaviri beyefendiye ya da bir hanımefendiye selam vermek için şapkamı çıkardığımda, elimden düşürmeden ya da düz yolda ayağım takılıp düşmeden geçip gidemeyecek miyim? Halle'de her pazar kurulduğunda, şeytana uyup kır faresi gibi önüme ardıma bakmadan dosdoğru yürürken kırdığım çanaklar için her defasında üç-beş kuruşum gitmedi mi? Bir kere olsun üniversitedeki derse ya da katılmam gereken toplantıya tam zamanında yetişebildim mi? Yarım saat önce evden çıkmamın ne yararı oldu? Gideceğim yere zamanında vardığım halde, tam kapının tokmağını çalacakken şeytan başımdan aşağıya bir kova su dökmedi mi ya da o sırada kapıdan çıkan biriyle çarpışıp bitmek bilmeyen bir tartışmaya girdiğimizden her şeyi kaçırmadım mı? - Ah! Ah! Sır kâtipliği görevine kadar yükselebileceğimi düşünerek gururlanırken gelecekteki mutluluk hayallerime ne oldu? Oysa kör talih bana en değerli velinimetlerimi düşman etmedi mi?
Malikimiz, Rabbimiz olsun. Maliki Rabbi olmayanın, maliki kendi nefsaniyetidir. Yoksa pazar kalkar alıcı kalmazsa Yunus’un da buyurduğu gibi: * Aşkın pazarında canlar satılır * * Satarım bu canı alan bulunmaz *
Sayfa 125 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
Reklam
istisnalar vardı elbette: ………… Mesela eskiden sıcak yaz günlerinde öğlen vakti yemekten sonra seni mağazada yorgunluktan dirseğini tezgaha dayamış biraz kestirirken gördüğümde ya da pa­zar günleri kan ter içinde yanımıza yazlığa geldiğinde ya da annem ağır bir hastalık geçirdiğinde kütüphaneye tu­tunup sarsılarak ağladığında ya da geçirdiğim son hasta­lık sırasında usulca yanıma, ….. gelip, ama eşikte durup beni görebilmek için yalnızca boynunu uzat­tığında, ama saygıdan yalnızca elinle selam verdiğinde böyleydi. Böyle zamanlarda yatağıma uzanıp mutluluk­ tan ağlardım ve şimdi bunları yazarken yine ağlıyorum.
Babalar her zaman, her yerde aynı değil mi?
Tek laf çıkmazdı ağzımızdan. Pazar ve bayram günleri bile... Yanında konuşmaya cesaret edemediğimiz için; öfkelerimizi, şikayetlerimizi, kurnazlıklarımızı, sevinçlerimizi, bakışlarımızla birbirimize söylemeyi öğrendik.
Sayfa 17 - Can Yayınları, çev. Attila TokatlıKitabı okudu
Pazar sabahı. Fırladım yataktan, pencereyi sonuna kadar açtım ve "Herkese selam!" diye seslendim dünyaya.
Son yıllarda hemen her şehrin girişinde ve çıkışında rastlanan büyük lojman bloklarına yaklaşıyordu tren. Beş altı katlı, birbirinin kopyası, küçük şehirlerin geleneksel evlerine göre daha konforlu olan bu binalarda, pazar günleri, iyi kötü bir üniversite bitirmiş erkeklerin ayaklarını kaşıya kaşıya televizyon seyrettiklerini, kadınların mutfakta öğle yemeğinin bulaşıklarını yıkadıklarını, burunları sümüklü çocukların darmadağın oturma odalarında sebepsiz yere ağladıklarını düşündü. O lojmanlardan birinde oturan, önemsenen, eşraf çocuklarının düğünlerine, sünnetlerine davet edilen, omzuna nazar boncuğu çengellenmiş çocuğuyla karısını alıp mesireye giden, çocuğu durmadan ağlayan, karısı durmadan çocuğu pışpışlayan, etrafına mesafeli bir selam veren bir mühendis, bir bölge müdürü, Devlet Su İşleri'nde ya da Köy Hizmetleri'nde görevli yüksek bir memur olduğunu düşündü, ürperdi.
Sayfa 24 - Can Yayınları, 19. Basım, 2021Kitabı okudu
Reklam
Son yirmi yıldır kişisel gelişim adı altında insanlara, acıdan koşarak kaçma öğretildi... Üstelik bunu dünya çapında geniş bir algıyla yönettiler. Acı çekmek, mutsuz olmak, kendini kötü hissetmek yasaklandı adeta. Kendini kötü mü hissediyorsun, hemen aynaya koş ve "Ben değerliyim" de. Canın mı sıkkın, ayrılık acısı mı çekiyorsun, içinden ağlamak mı geliyor hemen mantraları tekrarlamaya başla, "Ben iyiyim, ben çok iyiyim, acımadı ki, acımadı ki, acımadı ki" diye sayıkla durmadan. Mantralar ezberle, yogalardan yoga beğen, tütsüler yak, aynada kendinle konuş, melek kartı seç, yıldızına selam çak, ne yaparsan yap yeter ki acı çekme, kendini kötü hissetme, canın sıkılmasın. Neden? Çünkü mutluluk artık ticari bir meta... Bir pazar ürünü... O kadar para ödediğin halde kendini mutsuz hissediyorsan sistemin geçerliliği çöker. Oysa insan acı da çeker. İnsanın kendini mutsuz hissettiği anlar da vardır. İnsan hayal kırıklıkları yaşar, ayrılık acısı çeker, depresyona girer, canı sıkılır, ağlar, kederlenir, zorlanır... Ama sonra bunlar zaten gecer. Gecmeyen ne var ki?
Sayfa 155 - Destek yayınlarıKitabı okudu
Yazı makinelerine, kalem tutan parmaklara, neşterlere, ilaçlara, selam vermeye, kitap okumaya, iki kadeh içmeye... Vakit mi kalıyor insanoğluna? Bunu yaparsan onu edemiyorsun. Kimine dar, kimine bolsun; pazartesi! Pazartesi! Sanki pazar bir şeymiş de onun bir de yarını, ertesi günü var. Ertesi günü yapacak işlerin içinde hep aynı olanı bir yana bırakırsak bize saat olarak ne kalır?
Mahir İz Hoca'nın Selam makalesi vardır. Aman Ya Rabbi o kadar güzel ki, herkesin okuması lazım, özelliklede çağımızdaki insanların. Herkesin üslübuna, usulüne göre selam veriliyor. "Selam bir emanettir, selamı ziyan etmeyin," buyuruyor Hoca. İnsanda bir emanettir dolayısıyla emaneti ehline tevdi edeceğiz. "Pazar esnafına 'Pazar ola', eğer biri balık tutuyorsa 'Rast gelsin' diyeceksiniz. Selama iki tane mühim mesaj vardır... Makaleyi okuyun:)
115 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.