Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Farabi’ye göre siyaset bilgelik gerektiren bir sanattır. Ve bilgelik ancak adil insanlar­da olan bir şeydir. İyiyi gözetmek, kötüye karşı dura­bilmek, doğruyu savunmak, yalana karşı savaşmak, hak yememek, insanların haklarını savunmak. Bunlar an­cak doğru bir kişilikte olabilecek niteliklerdir...
Sayfa 100 - Destek Yayınları | Felsefe: 23Kitabı okudu
Güzin Halman bir Tansu Çiller hayranıdır. -Kim o? bir futbolcu mu? -Tansu Çiller, Türkiye'nin eski başbakanlarından biridir. Harward'da uluslararası ilişkiler konusunda eğitim görmüş, bir süre dışişleri bakanlığı yapmış biri. Sonra hükümetin başına geçti. Tam bir başarı timsali. Paul bıkkın bir ses tonuyla konuştu: -Her siyaset adamının geçtiği yol. -Tek farkla ama, Tansu Çiller bir kadın.
Sayfa 190Kitabı okudu
Reklam
Farabi günümüz siyasetçilerini görse kahrından ölürdü...
Farabi gibi felsefeciler ahlakı siyaset için de değerlendirmişlerdir. Nasıl ki toplumun ken­ di içinde ahlak, aile ahlakı, iş ahlakı gibi değerlerden bahsediyorsak, devlet ve toplum ilişkisinde iki tarafın da birbirine karşı ahlaki normlarla yaklaşması doğru olandır. Siyaset ahlakı, siyasetçilerin görevlerinde nasıl davranması gerektiğinin ve nasıl olması gerektiğinin tanımıdır. Hayatın her alanında ahlaki kurallar çok önemlidir. Ancak bu kurallar siyasette daha da önem­lidir. Siyasetçi iyi olanı gözetmek, doğrunun yanında olmak ve yalan söylememekle mükelleftir. Kendi çıkarları için değil, toplumun çıkarları için hareket etmeye zorunludur.
Sayfa 81 - Destek Yayınları | Felsefe: 23Kitabı okudu
Bu anlamda bir Müslüman dünyası yok. Böyle bir dünya tarih ve coğrafya olarak objektif (normal) şartları ile bizatihi oluşsa da, bu asırda Müslüman insan tipi mevcut değil, oluşmamış. İslâm ortak pazarını kurarız dediğinizde gülünç olursunuz. Çünkü öyle bir ortak pazar yok. Şartları oluşmamış; şartları oluşmadığı gibi bugün aslında Müslüman denen
Büyük şehirlerin sağanaklı hayatında kendi kendilerine kalıp da düşünme fırsatını bulamayan gençler, günün meselelerini hep birlikte siyaset potasına boşaltıp orada tanıma alışkanlığını edindiler. Bu kolaylık, fikrin yerine kaba hareketi getirdi. Eskiden tefsircilerin yerinde şimdi particinin yırtık yüzü görünüyor. İslâm dünyası Mevlana'nın ruhu ile XX. asırda bir muhteşem felsefe yaratabileceği halde bu yapılmadı. Mevlana, kaba beden hareketlerine aktarılıp Şaman'a döndürüldü ve Kur'an'ın felsefesi Zerdüşt'ün pençesiyle ezildi. Aşağı hazlar doğuran ve günlük tecessüsleri doyuran bayağı halk yayınları gazete ve radyolarla beyinlere yüklenirken, demokrasinin her ferdi siyaset sahnesine çağıran çığırtkanı da ruhlarımızda gizlenen hikmet aşkını öldürdü.
Sayfa 33 - DergahKitabı okudu
264 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Şevket Süreyya Özdemir'in çeşitli gazete ve dergilerde yayınladığı yazılarının toplandığı bir kitap. Oğlu Ertuğrul Aydemir toplayıp hazırlamış. İsmini baştaki ilk yazısından alıyor. Genellikle kendisinin Atatürkçülük, siyaset vb. konularda yazılar. Büyük bölümü Cumhuriyet Gazetesi yazıları. Okunmalı.
Lider ve Demagog
Lider ve DemagogŞevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitabevi · 199722 okunma
Reklam
Osmanlı imparatorluğu'nun ilk büyük aydın kaybı Çanakkale'de oldu. Yüzlerce yetişmiş aydın savaşta öldü,öteki savaşlar daha sonraki yıllarda geriye kalanların bir bölümünü daha aldı. İkinci bir kayıp imparatorluk parçalanınca ondan kopan topraklarda kalan Aydınlardı. Son olarak "Ankara" Egemen duruma geldiği zaman "İstanbul" aydınları bir ölçüye kadar saf dışında tutuldu. Bürokrasi aynı düzeyde kayıplara uğramadı, aşırı fire vermeden yeni devletin yapısına aktarıldı. Böylece yeni devletin merkezinde yeniden bir bürokratik küme oluştu. Atatürk'ün orta yaşlı yardımcılarına pek de entelektüel nitelikte demek elde değildir. Bundan dolayı Atatürk başlamış olan bir akımı bir kuşak ara ile yeni bir ortamda canlandırmak sorunuyla karşılaşıyordu. Bilim üstünde tekrar tekrar durmasını bu açıdan görmek gerekir.
Sayfa 198Kitabı okudu
304 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Kadim Yezidilik dinini mezhep olarak tanımlıyor, bu mezhebin takipçilerini de yanlışlıkla Yezit'e bağlıyor, aslında 'Ezdai' kelimesinden bozma Yezidilik inancı ile emevi Muaviye Bin Yezit arasında sadece bir isim benzerliği bulunması Baki hocamızın gözünden kaçmış. (Nadir de olsa, sözde tarafsız bazı araştırmacıların satır arasında onun fikirlerini önemsizleştirme çabasında olmaları aslında tek amaçlarının onun hayat görüşüne karşı siyaset yapmak olduğunu da bilmekteyim.) Abdülbaki Gölpınarlı'nın kitaplarının ne kadar kapsamlı olduklarını bilen bilir; bu konulara genel olarak ilgisi bulunmayanlarsa, kendisinin çalışmalarında bir araya getirdiği 'isimler' ve bu isimlerin ürettikleri yapıtlarda İslam Tarihi ve Anadolu Edebiyatı açısından ifade ettikleri anlamlara getirdiği yorumlamaları ve derinlikli bilgisinden zaten mahrum kalmış demektir.
100 Soruda Türkiye'de Mezhepler Ve Tarikatler
100 Soruda Türkiye'de Mezhepler Ve TarikatlerAbdülbaki Gölpınarlı · Gerçek Yayınları · 196910 okunma
Fransa ile başlayan Osmanlı ordusunu ıslah hareketleri
Fransa'nın ilişkileri bir ölçüde kısmasına müteakip, gelen heyetlerin ardı kesildi, padişahın çağrıları yanıtsız kaldı. Reformlara acil olarak devam etme zorunluluğu karşısında Fransızların bu ilgisizliği ilk Alman eğitmenlerin 1882-1883 tarihlerinde imparatorluğa gelmesine yol açtı. Bu durumda, Fransız subaylar sadece Osmanlı jandarma teşkilatını yapılandırmakla görevlendirildi; yapılan çalışmalar beşer kişilik kolların oluşturulması ve tüm önemli kasabalarda kara kolların kurulmasıydı; ancak bu durum asıl 1908 yılındaki Jön Türk ihtilaliyle değişti. Alman yanlısı Jön Türkler başlangıçta, Alman olmayan tüm heyetleri dağıtmak isterlerse de diplomatik baskılar sonucunda fikirlerinden vazgeçtiler; bununla birlikte Fransız eğitmenlerin gücü ve etkisini büyük ölçüde azalttılar. Her türlü ha­reket özgürlüğünden yoksun Fransız eğitmenlerin ciddi reformlar gerçek­leştirmesi artık olanaksızdı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ordu Jön Türk hareketine katıldıkça hareket de belirgin bir köktenciliğe yönelmiş ve merkeziyetçi otoriter bir ruh kazanmaya başlamıştı. Dolayısıyla Prusyalı eğitmenlerce eğitilmiş genç Osmanlı subaylarına ne özel girişim ilkesi, ne de ademi merkeziyetçilik çekici geliyordu.
Reklam
Seçim zamanı geldiğinde insanların hafızalarının silinmeyeceğini umuyorum. Paddy Ashdown Siyaset Arayışı Zygmunt Bauman
Bu araştırma üçüncü yolların üçlü sinerjisini sağlamak amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla üç ayrı felsefi akımdan ve bu akımları uzlaştıracak eklektik yöntemden yararlanılmıştır. Bu akımlar fenomenoloji, postmodernizm ve pragmatizmdir. Yapılan araştırmalar sonucunda eklektik bir kuramın oluşturulabilirliği ve uygulanabilirliği saptanmıştır. Kaynaklara yönelik araştırmalar sonucunda fenomenoloji postmodernizm ve pragmatizm arasındaki bağlantılar kurularak bu bağlantılar yoluyla eklektik siyaset kuramı kurulmuştur. (Dr.Muhammet Barkım Canlıoğlu, Fenomenolojik Bağlamda Postmodern ve Pragmatist Değerler Eşliğinde Eklektik Siyaset Kuramı, Basılmamış Doktora Tezi, Kırıkkale 2021, Sayfa IV Önsöz Giriş Kısmı)
"İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı."
Sayfa 57
…Bu sırada demokrasinin ruhundan bir rezalet şeklinde ortaya çıkan bir olay görülür. Bu olay, sözde amir durumunda olanların bir kısmında teşhis edilen korkaklık ve yüreksizliktir. Bu kişiler için önemli bir karar alma statüsünde bulunduklarında çoğunluğun himayesi altına girmeleri ne büyük şanstır. Siyaset fukaraları, bütün kararlarından önce çoğunluğun onayını dilenirler ve böylece kendileri için gereken "suç ortaklarını" bularak her türlü sorumluluktan ellerini ovuşturarak sıyrılırlar. Doğru adam, karakter sahibi, namuslu adam bu tip siyaset yöntemlerine karşı düşmanlık ve nefret beslemekten başka bir şey yapmaz. Bu yöntemler bütün adi karakterleri kendine çeker. Attığı her adımın doğuracağı sorumluluğu kabul etmekten çekinen ve daima kendisini her konuda masum kılmaya çalışan bir kişi, bir sefil ve bir alçaktan farksız değildir. Bir milleti yönetecek kurum böyle kişilerden oluşursa, kısa zamanda vahim sonuçlar ortaya çıkar. Artık sağlam hareket etmek diye bir şey yoktur. Aksine, bir karara varmak için bir güç harcamaktansa hakaretlere maruz kalmak tercih edilir. Eğer hızlı bir karar almak gerekiyorsa kişi, karakterini ortaya koyup bu işe önder olmaz. …Çoğunluk hiçbir zaman bir kişinin yerine geçemez. Çoğunluk, ahmakları olduğu kadar alçakları da temsil eder.
İnce bir nüans :)
Ve kral bazı cevherleri kendisi elimize verüp gösterirdi. Bu esnada Lala Merşal, kraldan sual idüp: ''Bu cevher kimindir?" dedi. ''Kimin olsa gerek, benimdir'' dedi. ''Yok senin değildir, başındaki tâcındır'' dedi. Yine krala veda edüp dışarı çıktık.
Sayfa 50 - Fransa Kralı Louis XV (Çocuk Kral)Kitabı okudu
1.500 öğeden 15bin ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.