Bir sızıntı vardı kafamın içinde, düşündüğüm her şey benden kaçıyordu. Bir şey söylemek istiyordum, fakat birdenbire söyleyecek hiçbir şeyim kalmıyordu...
Her öfke patlamasının, sükûneti feda ettiğimiz her isyanın ardında ruhumuzun gemi azıya alınmasıyla ilgili bir iç sızıntı, bir benlik kaçağı var.
Ve elbette fazlasıyla gurur…
Musluğu tekrar taktı, vanayı açtı, sızıntı kesilmişti. Halbuki sızıntı hep vardır, ip gibi, yaşadıklarımızdan, okuduğumuz kitaplardan, seyrettiğimiz filmlerden zihnimize akan bir şeyler hep vardır.
Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
Taştan duvarlarımızla, dimdik
Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
Kaydırır temellerimizi hemen.
Duyarız yerçekimini hemen,
Titreriz. Sımsıkı, gergin
Bağlar vardır
Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
Ya temelsizse temeli
Bütün bu bağları
Bağlayan
Bağın?
Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
Aynı saatlerde ise, Ergenekon Davası'nda konu Wikileaks belgeleri idi. Davanın sanığı İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Wikileaks belgelerinde yer alan Başbakan' ın İsviçre hesapları iddiasının doğru olduğunu söyledi.
Bende bir tılsım var sanki. Gözlerimde, dilimde, elimde, ince belimde falan da değil o tılsım. Ruhumla ilgili bir sızıntı yüzünden sanırım, gittiklerim ve gidenlerden kopmuyorum öyle düşmanlıkla. Belki de ben gidemiyorum.
İmam Hasan-ı Basrî hazretleri hasta oldu. Bir Yahudi komşusu kendisini ziyarete geldi. Ziyaret esnasında imamın yattığı odadan fena bir koku geldiğini hissedip, "Ya İmam! Bu evde fena bir koku var" dedi. İmam da cevaben, "Benim hastalığımdandır" buyurdular.
"Bu hastalık kokusu değil, kenef kokusu. Allah aşkına söyle! Nedir bu?" diye ısrar etti. Zira kendi hanesinden, imamın hanesine lağımın sularının sızdığının farkına varmıştı. And vererek ısrar edince İmam:
"Birkaç aydır sizin lağımın pis suları bizim haneye sızıyor. Yaptırdımsa da sızıntı kesilmedi" deyince Yahudi:
"Niçin bize haber vermediniz?" dedi. Hazreti İmam:
"Belki sizi incitirim" diye cevap verdi. Yahudi, bu ahlâk-ı haseneye aşık olup iman ile müşerref oldu.
* Sıddıka'nın aşkı coşup edebe riayetle Peygamber'e sordu:
"Ey şu varlığın hülasası, vücudun zübdesi! Bugünkü yağmurun hikmeti neydi?
Bu yağmur rahmet yağmurlarından mıydı, yoksa tehdit için mi yağıyordu, pek yüce, pek azametli Tanrı'nın adaletinden miydi?
Bu yağmur, bahara ait lütuflardan mıydı, yoksa afetlerle dolu güz yağmuru muydu?"
Peygamber dedi ki: "Bu yağmur müsibetler yüzünden insanın gönlüne çöken gamı yatıştırmak için yağıyordu."
Eğer ademoğlu, o keder ateşi içinde kalıp duraydı ziyadesiyle harap olur, eksikliğe düşerdi (hiçbir şey yapamaz bir hale gelirdi).
O anda bu dünya harap olurdu, insanların içlerinde hırs kalmazdı.
Ey can, bu alemin direği gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için afettir.
Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.
Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.
Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir.
Gayp âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp...
Sayfa 102 - Doğan Kitap - 2060:2070 beyitlerKitabı okuyor