Bağımsızlığımızın Timsali olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!
* * *
“Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız.” 1923, Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Rahmetli dedem Üsküp'lü bir boşnaktı. Boşnaklar, çoğunlukla uzun boylu, sağlam yapılı, kumral ve ela gözlü olurlar. Orada doğmuş okumuş evlenmiş ve 1965 yılında Türkiye' ye göç etmişti. Üsküp, Makedonya'nın başkenti ve en büyük kentidir.
Boşnak idi. Ne midir Boşnak? Tabii güzellikleri kadar, akan kan ve gözyaşıyla kendisinden söz ettiren
Osmanlı topları vikont Medardo'ya çevrildiğinde oradaydım. Yeni rütbe almış genç bir teğmendi. Bir bütün olarak atının üzerinde duruyor, uzaktan bakıldığında içindeki iki farklı insan ayırt edilemiyordu. Doğduğu günden bu ana değin hiç tutarsızlık göstermemiş, özgüveni yüksek genç bir adama benziyordu. Topu ateşleyen yeniçeri, selam söyle dedi,
“Beni mutlu etmeyin. Lütfen beni umutlandırıp bütün bunlardan iyi bir şeyler çıkabileceğini düşündürmeyin. Çürüklerime bakın. Şu sıyrıklara bakın. İçimdeki sıyrıkları görüyor musunuz? Gözlerinizin önünde büyüdüklerini, içimi aşındırdıklarını görüyor musunuz? Artık hiçbir şey için umut istemiyorum…”
10 yaşında Himmel Sokağına taşınan bir kızın
Uzuuuun bir aradan sonra tekrar merhaba :)
Çok uzun süredir görüp de okumayı ertelediğim bir kitaptı. Nihayet bugün (12 Temmuz'da) okudum bitti. Hayatımda daha önce bu kadar verim aldığım bir başka kitap okumamıştım. Keşke bu kitabı dünyadaki herkes okusa, her dile çevrilse, kalbinde azıcık sevgi kırıntısı olan herkes okusa, özellikle
Saksonya’dan İskenderiye’ye – Bir Faytoncunun Serüvenleri
Kalp Yurdundan
Tarih boylu boyuna uzanan bir yol misali. İnsan bu yolun seyyahı, arayanı... Gözler başka başka farklılıklar zenginlik bahçesi. Gözler, arar, ayaklar gider böylece bir seyyah yol alır. Bir günün doğuşunda, ıssız yağmur havasında gâh ıssızlık, gâh kalabalık bütün
Kitap hakkında yapılan çoğu incelemede sıkıcı, bitsin diye okudum ifadeleriyle karşılaşmıştım. Fakat kitabı okuduğumda beni ilk sayfalardan içine aldığını, merak uyandırıcı ve sürükleyici olduğunu belirtmek isterim. Kitap, aile ve yaşamının birbirinden farklı olan iki çocuğun karşılaştığı bir cinayeti çözmeye çalışmasını konu edinmiş. Son bölümlere kadar cinayetin nasıl işlendiğini merak ettiriyor. Anlatımı sade ve akıcı olduğu için çok kısa bir sürede okuyabildim. Kitapta anlamlandıramadığım tek nokta kitabın ismi oldu. Iceriğe çok uygun olduğunu düşünmüyorum. Puan kırma sebebim odur. Okuyacak olanlara keyifli okumalar diliyorum.
En önde Osmanlı sancağını taşıyan ve dev gibi bir adam olan Ulubatlı Hasan ile çevresindeki otuz kadar yeniçeri vardı. Hasan başını kalkanıyla örterek mevzilere ulaşmayı başardı, sendeleyen savunmacıları geriletti ve tepeye çıktı. Elinde sancakla, Yeniçerilerin hızla oraya gelmesi için ilham oluşturarak kısa bir zaman orada tutundu. Bu Osmanlı morali için belirleyici, tüyler ürpertici bir görüntüydü; dev yeniçeri sonunda İslam'ın bayrağını Hıristiyan kentine dikmiş, ulus yaratacak kadar büyük bir efsanede yerini almıştı.
İhsan Oktay Onar'ın bu muhteşem kitabında tek eksik olan bir sözlük. Bu kitap kelime dağarcığınızı geliştiriyor...
İhsan bey'in bu kadar kelimeyi nasıl öğrendiğini merak ediyorum doğrusu. Bir elimde kitap, Bir elimde tablet. Tableti sözlük olarak kullanıyorum. Şu an itibari ile 10 sayfalık bir sözlüğüm oldu. Bu sebeple bu kitabı bitirmek öyle
~~Süpriz bozmayan ipucu içerir~~~
Nazan Bekiroğlu ile 3.karşılaşmamız.
Yeni bir yolculuk yapmaya azıcık zorlanmış olsam da halimden memnun bir şekilde başladım okumaya. Kitabın ilk sayfaları attığım bir adımla ansızın çukura düşmüşüm gibi hissettirdi. Nerdeyim, ne anlatılıyor ,hangi dili konuşuyor anlayana kadar biraz ilerlemiş, çeşitli çiçek