Kavramların içinin boşaltıldığı, değerlerin geçici hazlara indirgendiği bu çağda düşünme eylemini sorguluyoruz bu kitapta. Mutlu olmak, kendini gerçekleştirmek gibi olayların temel dayanağını inceliyoruz. Bu bağlamda sanatın bizi düşünmek için kışkırttığını, bilme sorumluluğunun yapma zorunluluğu getirdiğini, fikri olmayan sözün derinlikten yoksunluğunu ve var olmanın bulunmayı istediğini öğreniyoruz.
Kendini dış dünyaya kapamış sağ geleneğin dışarıya açılmış marjinal temsilcisi İbrahim Kalın, fikirlerini Antik Yunan felsefesinden, Japon kültüründen, İslam medeniyetinden, çeşitli filmlerden, şairler ve yazarlardan örneklemelerle ifade ediyor. Medeniyetlerin ve insanların zirve dönemlerini çeşitliliğin bol olduğu dönemlerde
yaşadığı aklımıza geliyor.
Günümüz çağının başarı endeksini geçici haz ve moda olmuş değerlere bağlı tuttuğunu söylüyor. Oysa akıl sahibi insanın kalıcı ve anlamlı bir hayat yaşamasını keyifli bir hayata yeğlemenin gerekliliği üzerinde duruluyor. Göze hoş gelen bu madde çağında gerçek mutluluğun düşünmek ve harekete geçmek, başkalarına yardım etmek, aza kanaat etmek, çağın kabul ettiği gerçeklerin arkasındaki hakikati görmek olduğunu görmekteyiz.