Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Halide Elip Adıvar : “…Bir hafta önce Eskişehir’deydim. Gördüklerimden birini size de anlatmak istiyorum. Uçakların gövdesi ve kanatları,özel bir keten kumaşla kaplanırmış. Bulunamadığı için bizimkiler,kaput beziyle kaplıyorlar.Özel yapıştırıcısı olmadığı için ,kaput bezini uçakların gövdelerine ,kanatlarına nal mıhı ya da zamkla tutturuyorlar.Bezin gerginliği ve kayganlığı emayit denilen özel bir sıvı ile sağlanırmış.Getirtemedikleri için beze,kaynatılmış patates kabuğu ve paça suyuna tutkal,kola karıştırılarak yaptıkları bir pelteyi sürüyorlar.Sonra da gözlerini bile kırpmadan bu uçaklara binip uçuyorlar! Kardeşlerim ! Sizleri,milletinin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!”
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Yaşayacaksın,Nefes almak gibi,su içmek gibi,gülmek,konuşmak,görmek gibi bir şey olacak.Böylesine hayatına karışacak sanat. Sanatçının hayatına karıştığı gibi, halkın hayatına da karışacak.Bizimkiler iyi yapmışlar..Sanatı yaşayışlarına karıştırmışlar.Halkınsa sanat zaten yaşayışından çıkmış.Şu çoraba nakışların en güzeli vurulmuş,giymek içindir.O kadar güzelliği hayattadır.Şu kilim sedire serilmek içindir.Nakışlı sofralar vardır.Üstünde yemek yerler. Anadolu’da.Camiler çinilerle bezenmiştir.Selçuktan bu yana durur. Çini tabaklar,küçük küçük çini eşyalar doldurmuştur ortalığı bir zaman.
Sayfa 99 - YkyKitabı okuyor
Reklam
Çok öfkeli insanlarız. Eskiden bizimkiler daha da öfkeli insanlarmış ya... Neden bu kadar öfkeliyiz, neden bu ka­dar gözü dönmüş kişileriz, soğukkanlılıkla bir işe sarı­lıp onu niçin sonuna kadar vardıramıyoruz? Bir arkada­şım var, çok zamandır öfke üstüne konuşuyoruz onunla. Günlerdir, şu öfke duygusunun altından girdik, üstünden çıktık. Diyor ki, öfke bir kendine güvensizliktir. Öfke ça­resizliğin arkasından gelir. Daha da ağır konuşuyor, öfke dünyayı tanımamaktan, bilgisizlikten gelir. Ben burada öfkeyi savunacak, kutsallaştıracak değilim... Bazı yerlerde arkadaşımın düşüncesine katılıyorsam da, bazı yerlerde onunla birlik olamıyorum. Öfke büyük bir inancın sonucu da olabilir gibime geliyor. Öfke, kör bir duvarla karşılaşan, aydınlığı görmüş insanın öfkesi de olabilir.
Aracısız Allah'ın kitabını okumayan dinlemeyen var yahu!
Bizimkiler yorumcunun hayranıdır yani, asla hiçbiri pınarlara yaklaşamaz. Varıp da eğilip de kendi içtiği bir yudum su yoktur. Boğazından geçen başkasının çiğneyip özünü usaresini alıp bunun ağzına gıda diye tıktığı lapadır. Bu zıkkım için de yavru kuş gibi dünyanın yaygarasını koparır. Yani bizim millet aracısız iş göremez, aracısız hiçbir şey yapamaz, evlenemez bile...
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Harp meydanını görmeliydin, Rus ölülerinden toprak gözükmüyordu. Kazan nehri cesetler ile doldu. Bizimkiler köprü yapmaya lüzum görmeden bu cesetlerin üzerinden öbür sahile geçtiler. Nehirde günlerce su yerine kan aktı.
Reklam
Dağ yolundan gelen bir uğultu duydu.Uğultu büyüyerek yaklaşıyor, yer titriyordu. Neydi ki bu? Birden dağın içinden kalpaklı süvariler çıkıverdi. Kadın çığlığı bastı: "Bizimkiler! Kemal'in askerleri!" Köyün muhtarı şükür secdesine kapandı. Rezil işgal sona ermişti.
Sayfa 614 - BilgiKitabı okudu
Bıktık gölgelerinde yaşamaktan, kırıntılarıyla geçinmekten, patlangaç kesekağıtları gibi yozlaşmış sözler duymaktan. Bir o­nların ellerine bak, bir bizimkine, bizimkiler yarık. Nicedir kazarız toprağı, toprak bize, bereket o­nlara, gak deyince su, guk deyince et.
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Saçmalama hakkı
ABD'deki eyaletlerin birçoğunun adı Türkçeden gelmedir. Örnekleri ve öyküleriyle anlatacağım. Ayova: Bir ovada ay doğmuş, oradaki bizimkiler adını Ay Ova koymuşlar. Teksas: Bizimkilerden biri saz çalıyormuş. Kızılderili, "Başka sazın yok mu?" diye sormuş. "Yok, teksaz." Kızılderili reisii bizim saz çalana kızmış ve sazının sapını adamın arkasına sokmuş, oranın adı Arkansaz olarak kalmış. Newyork adı da yine Türkçeden gelmedir. Bizimki arkadaşına "Ne var ne yok?" diye sormuş, Newyork olmuş. Daha çok var da şimdi aklıma gelmiyor. Sazı kötü çalmış bizimki. Kızılderili reisi sazla kafasını kanatmış: Kansaz olmuş. Yani anlayacağınız pek çok eyaletin adı aslına Türkçeden geçme. Benim genel kültürüm iyidir. Diyeceksiniz ki: "Bu yaştan sonra bunlarla mi uğraşıyorsun?" Evet. Yoksa şu dönem başka türlü geçer mi? Siz de yapın. Saçmalayın. İyi gelecek.
Sayfa 121 - Kırmızı Kedi Yayınevi
Reklam
Ufka bak! Dipsiz mesafeler... Hüvel baki! Aklını başına al. Pembe hayaller yutar insanı, Önümüzde saklanmış uçurumlar... Yüreğinden gelen sesleri dinle, Dinle biraz...
O ALTIN IŞIĞI
Otoyol şarkısı Işık şeridi Işık geçidi Renkli gölgelerde Gündüz gece hiç bitmeyen bir oyun Bitmeyen içki Çıplak rüzgarda Teninde Kızılderili dans ettiren
Barıştık
Babam ve amcam köydeki diğer akranları gibi, gönülleri­nin kaydığı iki kız bulup evlenmiş olsalardı, biz de şu an di­ğer aileler gibi hal hatır soruyor, birbirimize sarılıyor ve bay­ramı bekliyor olurduk muhtemelen. Ama bizimkiler dinamit­le evlenmeyi tercih ettikleri için, biz her bayram bir mayın tarlasında bayramlaşıyor, diken üstünde el öpüyor, bayram sofralarında resmen ip üstünde yürüyor, gündelik yaşantı­mızda ise fay hattı üzerinde yaşıyorduk.
Gel de anlat işte Muazzezciğim
- Sizin kitabınızı okuyunca şu açıkça ortaya çıkıyor: Kutsal kitaplar, kendilerinden önce yaşamış insanların yarattıkları ya da taşıdıkları hikayeleri kendilerince dönüştürerek kullanıyorlar. Hal böyleyse zaman içinde bu kitapların da dönüşmesi çok normal. Onu bir dokunulmazlık zırhı içinde tutmaya, tabu haline getirmeye çalışmak?.. Tabii canım. İşte biliyorsun Kuran'ı tercüme ettirmemişler. Araplar, Kuran'a o kadar önem vermiyor aslında. Bizimkiler el üstünde tutuyor. Arabistan' da insanlar. Kuran'ı başlarının altına koyup yatıyorlar yahu. Ben Şam' da gördüm, başlarının altına yastık yapmış uyuyorlardı. Yani Kuran'a öyle aman aman bir değer verdikleri yok. Tamamıyla kapalı bir alan içine sıkıştırmışlar. Bizim Türkler'e de Kuran çevrilemez, demişler.
Sayfa 119Kitabı okudu
485 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.