YouTube kitap kanalımda İnsan Neyle Yaşar? kitabını neden en çok Türkiye'nin okuduğundan bahsettim: ytbe.one/FLNbCSjFh2I
Tolstoy'un bu kitabından çok daha sağlam kitapları varken neden bu kitap bu kadar abartılıyor? Bu kitabı okurken kendimi patileri arasında kuru ekmek tutan köpek yani Ekmek Reis gibi hissettim.
İtiraflarım
Yağmuru mırıldanıyorsun, eskiyor
bardakta unutulmuş su gibi yarım
ve söylenmeden kalan sözlerin tadı,
yeni sözlerinse bir yağmurluk ömrü var
ne yağdım onlarla ne de ıslandım
Susacak kadar büyütürüz ya çok şeyi
ben en çok yoksulluğumuzdan korkarım
nasıl da yoksuluz sessizliğin karşısında
korkuyoruz kelimelerin de bunca yükselmesinden
ya düşerlerse aramıza! Harflerden kumu
üfleyince çöl görünür mü bilinmez, fakat
sözler kaybolunca görünen ufukta, hayat
herkesi ıssız adasına indiren gemi…
Mırıldanıp duruyorum da eskiden yeniden
kendi dilime bir çeviremedim şu sessizliği!
Hiroşima'daki nükleer patlamadan sonra üzerindeki giysilerin deseni kadınların tenine nakşolmuş, derler. Binlerce hikâye duydum ama hiçbiri bu kadar dokunaklı gelmedi bana. Neden biliyor musun? Kadının giysisinin üzerindeki desen onun ruhundaki şenliğin bir işareti değil mi? Bu dünyada kadınlar için o kadar az imtiyaz alanı var ki. Belki de bunların en güzeli, iç açıcı desenleri olan giysiler giyebilme hakkıdır. Erkeğe "ayıp" görülüp de kadına bahşedilen nadir zarafettir. İri güller, kır çiçekleri, gelincikler, zambaklar, stilize çiçekler geleneksel kadınsılığın en iddialı simgesi değil mi? Bir vahşet ateşi, bir eril şiddet yıldırımı o neşeli motifi yakarak, lanetli bir dövme gibi kadının tenine işliyor.
Bir kadının sayısız kez bıçaklanarak öldürülüşünü izledim geçen gün. "Yardım edin" yakarışının perde perde soluşunu dinledim. O soğukkanlı kocanın bıçağını çekip kadının üzerine yürümesiyle birlikte orada bulunan herkesin nasıl ustaca sıvıştığına tanık oldum. Sonra da sustum. Tıpkı giysilerdeki çiçek motiflerinin ateşle tene nakşolması gibi, kadınlığın feryatları hepimizin ruhuna ateşle oyuluyor. Kadının kaybettiği bir savaşta kimsenin kazanma şansı yoktur. Yalnızca izliyoruz. "Ölüyorum, yardım edin" diye feryat eden bir kadının öldürülüşünü izlemekle ölüyoruz. Öldürülen her kadınla biraz da erkekliğimiz ölüyor. Ve biz susuyoruz. Kimseye söyleyecek bir sözümüz yok. Kimseye susacak bir sözümüz bile yok. Kendi kendimize susuyoruz.
Kendi kendine susana da deli denir mi?
Zinanın içine batmış kardeşim sen de gel... 😪
Bak neler konuşacağız seninle?! 👍🏻 Destan gibi yazdığıma bakma hepsinde " sen" için içlenme var..
Toplum ayıpladı mı seni? 🥺
Hatırlar mısın?:
(Affınızı umarak)
"Lan sen daha milli olmadın mı? 🥺Tecrübesiz olursun bak ha! Kadınlar seni küçümser, ne beceriksizsin oğlum! 🤨Bir keklik
İncecik bir veda havası, Neşet Ertaş türküsü tadında anadolunun küçük kasaba yaşantıları arasında dolaşıyoruz. Kasabaların içindeki hayatların kanat taktığı hayalleri uçup gidiyor, konacak bir dal bulamıyorlar.
Güzel bir ev anıları arasında ve neden sonra duvara asılan hüzünlü bir fotoğraf insanı gülümsetiyor. Bir masal vagonu ile başlayan
İki elimle göğüs kafesimi kırıp bütün yükümü özgür bırakasım var...
Belki kalbimin kanatlarında yok olur bütün kırgınlıklar.
Seviyor muydu bana susacak kadar?
Susacak mı böyle hani sonsuza kadar?
Ne var şu ruh hanemde, hancı oluyor bütün dostlar?
Yok oluversin lütfen kafamdakı dumanlar!
Nasıl ki yokluğunun sabrına terk ediyor sabrımı sınayanlar.
Bir gün bir evin güneş görmeyen tek odasının, içinde derinleri kırık gözlere sahip biri yok olacak. Evin en dağınık odası cesetten soğuk ve yaşamdan daha boş kalacak. Duvarlardaki çocukça yazılar kaldırılacak, anlatılanların üstüne bir boya sürülecek. Hayalleri başkasının yaşantısı olacak belki; yaldızlı tavan, tüllü yatak. Hiç açılmayan perdesi sonuna kadar açılacak, kırık gözleriyle gülümsediği bütün fotoğraflar kaldırılacak. Çığlıklar atarak uyanan bedeni, toprakta çürüyecek. Çektiği bütün acılar onunla beraber toprağa girecek, gülümsediği anlar onunla ölecek. Yaşamamış olacak, hiç var olmamış. Yalnızlığa mahkûm edilen o, asırlarca susacak. EÇ. 10.09.21
Küçük(genç) / serseri bir kızın büyük adama / yazara aşkının, bu ikili arasında yaşanan inişli çıkışlı ama tutkulu bir aşkın hikayesi.
Bu çalkantılı aşk hayatı ile boğuşan genç kız hayatının dönüm noktası olan bir olayla da yüz yüze kalacak romanın sonunda. Güzel bir anlatım dili ve şiirlerle donanmış olsa da bana göre akıcı olmayan bir kitap...
İyi okumalar
Susacak VarKahraman Tazeoğlu · Destek Yayınları · 20111,064 okunma
Bismillah...
İlk defa okuduğum bir kitap hakkında inceleme yapamıyorum...
Lakin şunu söyleyebilirim ki kitabın içinde okuduğunuz, nasib olmuş da benim gibi
Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerini ziyaret etme şerefinde bulunmuşsanız eğer bambaşka şeyler hissedeceksiniz...
İlk fırsatta okuyun, tefekkür edin. Asla ama asla pişman olmayacaksınız.
Söyleyecek o kadar çok şey var ki, belki sizde benim gibi söyleyemeyecek susacak ama yaşayacaksınız...
Vesselam...