> Bu, bu kitaba daha önce yapılmış Protip v.1.0 incelemenin devamı niteliğinde olan v.1.1 güncellemesidir. Biliyorum, o gün için esprisine de olsa, yayınlamış olduğum kısa inceleme ile hep birlikte çok gülmüş ve çok eğlenmiştik. Fakat işlerimin yoğunluğu ve kişisel durumumdan kaynaklı biraz gecikmeli de olsa, sözümü tutmak ve Ulu Önder Gazi
Es Selam Dostlar…
Ahlak üzerine yaptığı bereketli çalışmaları ile münevver , nadir mütefekkirlerden biri Nurettin TOPÇU…
Avrupa’da Ahlak Felsefesi üzerine doktora yapmış ve Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapan ilk Türk olarak kayda geçmiştir.
Fransa’da kalması yönünde yapılan teklifleri kabul etmeyip Türkiye’ye dönmüş ve
Hayat da zamanın oyuncağıdır.
Ama tüm dünyaya hükmeden zamanın da
Er ya da geç bir sonu olmak zorundadır.
(William Shakespeare, Kral IV. Henry - 1, s. 128)
İlk olarak 1925 yılında, Raci’nin Hatıraları adıyla yayımlanan A’mâk-ı Hayal, Batılı bir anlayış içeren romanlardan farklı bir kurguda yazılmasıyla dikkat çeker. Nesir olarak kaleme alınan,
Eminim bunu benden çok daha iyi yapan okurlar vardır ama ben de kendi adıma mümkün olduğunca klasikleri ya da kendi ilgi alanımdaki eserleri okumanın yanı sıra günümüzün yazarlarını da okumaya takip etmeye çalışıyorum. Bu bağlamda
Şayet bir meselede açık bir delil yoksa ve konunun hükmü ictihad üzere bina edilmişse, Müslüman o meselede insanların en çok bileni ve en takvalısı olarak gördüğü kişiye tabi olur. Bunu yapmasında bir sakınca yoktur.
Ancak eğer meselede zahir bir delil varsa Müslümanın gidip delile muhalif olmasına rağmen kendi imamının görüşünü alması caiz
Yusuf Karadavi; benim ilmî derinliğine, ufkunun genişliğine, fıkıha olan vukûfiyetine hayran olduğum, severek okuduğum bir âlim. Kendisi ile tanışma kitaplarım farklı olsa da beni asıl hayran bırakan kitapları "Sünneti Anlamada Yöntem" ve "Öncelikler Fıkhı" kitapları olmuştu. Bu durumda elbette o zamanki yaşımın, bilgi
Bol bol notlar aldığım, neredeyse altını çizmediğim sayfa kalmayan ve tefekküre sevk eden bir kitaptı. Bir hafta içerisinde iki defa okudum (ikinci okuyuşumda sözlük başlıklarını hızlı geçmiş olabilirim, fazla imge sevmiyorum ya da kapasitem yetmiyor:D). Hamza'nın iç konuşmaları Dostoyevski'yi anımsattı ki kitabın ilerleyen kısımlarında
Aaaa, bakın size ne okuyacağım, hep yanımda taşıyorum bu küpürü;
...
Bakın Refik Halid Bey bir kaç yıl önce Akşam da ne demiş diyerek okudu.
" Alkol kullanmanın üzerine yazılar yazmak, broşürler çıkarmak, konferanslar vermek, resimler asmak, vecizeler bulmak, Alkolden halkı tiksindirici işine devam etmeliyiz.
Öte yandan da Alkollü içkilerin mümkün olduğu kadar temizliğine dikkat etmeli, ahaliye saf içki vermeliyiz.
İçki aleyhindeki propagandası taassup ve ifrat derecesine vardırıpta aksi tesir yapmasına meydan vermeyecek şekilde hızlandırmakla beraber temiz içki çıkarmak hususunda daha titiz davranmak, hafif içkileri ucuzlatmak lazımdır.
İçki içme terbiyesini öğretmekte luzumludur.
İçkiyi değil sarhoşluğu ayıp saymak,
içki yasağı yahut içkiye ağır vergi koymaktan sarhoşluğa ağır ceza tayin etmek daha doğrudur sanırım.
İnsan dindarlığını ilim üzerine inşa ederse ona "takva," cehalet üzerine inşa ederse de "taassup" denir. O dönemde de bugün de maalesef bu cehalet belası en çok dinimizle ilgili canımızı yakıyor.
Cehalet, okul okumamış olmak değildir. Kendini bilmemek, kişiliğini geliştirmemek demektir. Yoksa nice tahsilli cahilimiz olduğunu biliyorsunuz.
Müminlerin ilk öğrenmesi gereken ALLAH 'ın ilmidir, dininin ilmidir, sünnet ilmidir. İnsanda inanç yani akaid bilgisi olmadan bir anda küfre düşebilir. İyi yapıyorum zannederek kötü işler yapabilir. Bugün bunu maalesef sık sık görüyoruz.
Eğitim sadece okullardan ibaret değil. Asıl eğitim ailelerde, sosyal çevrede, kâmil insanlar ve rehberler tarafından verilen kişilik eğitimi, yani terbiyedir. Tahsil ile terbiye, öğretim ile eğitim iç içe gitmelidir.
... ~...
1831'de veba salgınının Türkiye sınırlarına dayanması ve hükümetin halkı korumak için gemilerin karantina altına alınmasına karar vermesi üzerine aynı taassup erbabı "Karantina Frenk adetidir. Ehl-i İslam dininde buna riayet caiz değildir." diye başkaldırmış, Osmanlı Devleti de bu kaba kuvvet karşısında sinerek İstanbul halkını bu salgın karşısında tam yedi yıl savunmasız bırakmış, aynı şekilde paratörlerin minarelere konulmasına da karşı çıkılmıştır.
Efendimiz hakkında dünyada yapılan tüm yayınları dikkatle izler, gerektiği zaman müdahale eder, hilâfet ve saltanat gücünü kullanarak engellemeye çalışırdı. Çoğumuzun Volter (Voltaire) olarak tanıdığımız Aydınlanma Çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof François-Marie Arouet (ne tesadüf ki kendileri mason olurlar), "Muhammed yahut
Said Halim Paşa 1913-1916 yılları arasında sadrazamlık yapmış İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin fikir ve devlet adamlarından biridir. Tarihin en buhranlı döneminde devlet için çalışmış, İslamcılık akımının önde gelen temsilcilerindendir. Buhranlarımız Said Halim Paşa’nın denemelerinin bir araya toplanıp kitap haline getirilmiş bir eserdir. Eserde Said
O halde şeytanın vesvese vererek insanı sapıttığı yolları bilmek kişi üzerine vâciptir. Şeytanın giriş yolları ve kapıları kişinin sıfatları ve kötü huylarıdır. Bunlar çoktur. Cümleden birkaçını sayalım:
1- Öfke / Heva-yi Nefs
2- Hased / Hırs
3- Tokluk / Oburluk
4- Ev / Eşya / Giyim Düşkünlüğü
5- Acelecilik
6- Mal / Mülk / Para
7- Pintilik / Fakir Düşme Korkusu
8- Taassup (Bağnazlık)
9- Sû-i Zan
CHP nedir? Lâisizm ve eğitim birliğini devrimlerinin temeli yapan Atatürk'ün kurduğu parti!
Tevekkeli, bir gün bir belge üzerine:
— Partim...
sözünü yazınca, rahmetli Recep Peker:
— Paşam! Niçin Cumhuriyet Halk Partisi yazmıyorsunuz? diye sormuştu. Atatürk:
-Ne bileyim, sonuna kadar Cumhuriyet Halk Partisi'nin benim partim olarak kalacağını? demişti.
Ne kadar da ileriyi görücü imiş. Yaşamaz efendim, yaşamaz; eğitim ikiliği milleti ikiye böldükçe ve camiler taassup ve kara inanç adamlarına teslim edildikçe, demokrasi yaşamaz. Çünkü ilerletici olmaz, geriletici olur.
(…) Avrupalı, târih şuurunun ve milliyet duygusunun önemini kavramıştır, târihi bizim gibi bir “köhne meta” saymaz, kültür değerlerinin üzerine titrer, onları âdeta taassup derecesinde sâhiplenir.