Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
9.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, "Türk adının Türkler'e Tanrı tarafından verildiğini" belirtmiş; "gençlik, kuvvet,kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu bir kez daha vurgulamıştır. Türk kelimesinin "güçlü-kuvvetli" anlamına geldiği, bugün neredeyse bütün tarihçiler tarafından kabul görmüştür.
''Güç dengesizliği ne kadar büyükse, tarihçiler güç sahibi olmayanların kendi­lerini ezenlere yanıt verme biçimlerini tespit etme ihtiyacının da o denli yakıcı bir şekilde hissetmişlerdir.''
Reklam
''Toplumsal tarihçiler, aşırı yoksulluk ya da güçsüzlük du­rumlarında bile, kadınların ve erkeklerin geçmişte kendileri­ni ezen güce meydan okumak, ya da psikolojik olarak üstüne çıkmak için stratejiler bularak özgürlük alanları yarattıklarını göstermiştir.''
Ermeniler yaptıkları kanlı saldırıları konuşmuyor!
ABD'li Orta Doğu uzmanı Profesör Michael Gunter, 1915 olaylarının yıl dönümü olarak kabul edilen 24 Nisan'a ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gunter, "Ermeni çeteleri, 1915 olaylarından çok önce katliama varan isyanlar düzenledi ancak Ermeniler, kendilerinin masum olduğu imajına zarar vermemek için yaptıkları kanlı saldırıları
"Ben de tarihçiler arasında çok yaygın görülen bir kusurdan mustaribim: Kendi çagımdan çok geride kalmış yüzyıllarla ve kendi yaşamından çok ele aldığım kişilerin yaşamıyla ilgileniyorum. Pön savaşlarını, Galya savaşlarını veya barbar istifalarını sor, bir daha beni susturamazsin. Kendi ülkemde, kendi bölgemde yaşadığım savaşları, bazen görgü tanığı olduğum, dostlarımı yitirdiğim, kurbanları arasında yer almama ramak kalmış çatışmaları sorarsan, ağzımdan iki veya üç cümle ya çıkar, ya çıkmaz. Bana Cicero'yu sor, Attila'yi sor, dilim çözülür birden. Kendi yaşamımdan söz et, suskunluğa gömülürüm yine."
Sayfa 80
Julius Caesar (MÖ.101-44)
İlk ve en hoşuma giden özelliği solak olmasıdır. Keke­meliği yenmek için sahilde oturup, ağzına çakıl taşlarını dol­durarak saatlerce kendi kendine konuşan ve bu yöntemle ke­kemelikten kurtulan bilgin Cicero’nun öğrencisidir. Dünya­nın gelmiş geçmiş en büyük imparatoru, devlet adamı, şair, kanun koyucu, matematikçi ve yaman bir binicidir. Tepesinin kel olmasından öyle rahatsızdır ki başına defneyapraklarından bir taç takarak gezer. Gururlu, tutkulu, zeki, iradeli, gözü pek bir kahramandır. “İnsanlığın Babası”, “Yenilmez Sezar” gibi lakaplara sahiptir. Epilepsi hastasıdır. Bu özelliğinin onun başarısını engellediği söylense de kaybettiği hiçbir sa­vaşı olmamıştır. Sezar ayrıca biseksüeldir. Daha doğrusu cin­sel tercihinin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz, çünkü bu konuda kendisinin bir demeci yok, ama tarihçiler, karısı ve çocukları da olduğu için gey demek yerine biseksüel demeyi tercih ediyor. Dünya zevklerine, içkiye ve kadınlara aşırı düş­kün. Bu arada kendisine açılan erkek kollarına da hiç çekin­meden vücudunu teslim edebiliyor. Bu da demektir ki erkek bedeninin o estetik güzelliğine de ayrıca düşkün. Resmen Roma soylusu güzel Comelia ile evliyken, gayri resmi olarak da bir sürü erkekle ilişki kuruyor. Savaş zamanı, isterse ge­celeri bir içoğlanın koynuna giriyor, ama gündüzleri ordunun başına geçip emirler yağdırmaktan da geri durmuyor.
Reklam
"Tarihi iktidar sahipleri yazar ve bir katil gibi gerçeğin bütün ipuçlarını saklamaya uğraşırlar. Tarihçiler ise cinayeti aydınlatıp, gerçeği ortaya çıkarmakla yükümlüdürler. "
Siyasi iktidarlar ve tarikatlar
Dönemin tarihçileri, yiyeceğin az, fiyatların pahalı olduğu bu zamanlarda, bu coğrafyada (Ön Asya) yaşayan insanların hayatlarını idame ettirebilmek için zorunluluktan dolayı at, eşek, katır, köpek gibi ele geçirebildikleri bütün hayvanların etlerini yediklerini belirtmektedir. (bkz. İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye) Tarihçiler daha dehşetli
Sayfa 54 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Birinci Bölüm, Şam ve Anadolu Dolaylarında 7./13. Yüzyılda Tasavvuf ve Muvelleh Dervişlik
Bazı tarihçiler önce Yeni Osmanlıları, sonra da Jön Türkleri, parçalanmış, dengesiz bir imparatorluğu çok kültürlü ama kaynaşmış bir millete dönüştürerek bölünmekten kurtarmanın mümkün olduğunu düşündükleri için naiflikle suçlamıştır.
Sayfa 186Kitabı okudu
Bazı tarihçiler, Bri­tanya'nın Fransa'nın yanında savaşa girme hususundaki niyetini önceden açık etmiş olması durumunda Almanya'nın bu den­li saldırgan davranamayacağını söyleyerek savaşın sorumluluğunu kısmen Britanya'ya yükler. Fakat Britanya'nın ilgilenmesi gereken kendi sorunları vardı. 1914, nicedir beklenen İrlanda Özerk Yönetim Yasası'nın uygulamaya gireceği yıl­ dı. Ayrıca, İrlanda'nın kuzeyindeki Protestanlar ile güneyindeki Katolikler iç savaşa hazırlanıyordu. Dikkatini kan gölüne dönmenin eşiğindeki İrlan­da'ya yönelten Britanya, başını bu meseleden kaldırdığı vakit doludizgin sa­vaşa ilerleyen Avrupa'da artık herhangi bir değişikliğe yol açamayacağı kadar geç olmuştu. Başbakan Herbert Asquith ve Dışişleri Bakanı Edward Grey'in başlarını çektiği hükumet Fransa'yı destekliyordu. Ancak halkın savaşa destek vermesine neden olan şey Belçika'nın istilasıydı. Grey, savunmasız ve cesur Belçika' ya yardım için savaşa girilmesi gerektiğine dair 3 Ağustos' ta parlamen­goda tutkulu bir söylev verdi.
Reklam
Tarihçiler "doğa bilimcilerinin spekülatif cüreti"nden yok­sunlar, "kendi muhafazakarlıklarında gömülmeye" meyilli­ler.
"İhsan! Sen hata ediyorsun! Hocaların hatalı bile olsa, onları asla tenkit etmeyeceksin! Onlar ne dediyse, ne yazdıysa kabul edeceksin! Kabul etmesen bile, sesini çıkarmayıp tenkit etmeyeceksin!" Hocamla şu itirazda bulunmuştum: " Ya hocalarımızın hata yaptıklarını vesikalarla tesbit edersek; yani vesikalar, ' senin hocan yanlış biliyor!' dese, yine de susalım, yazmayalım, tenkit etmeyelim mi?" Hocam, "evet! demişti, "susacaksın, tenkit etmeyeceksin!" Buyrun, tarih kurumu üyesi bu hocanın hikmetli sözlerini, tarih metodolojisi olmak üzere hep beraber beynimize nakşedelim; ne acı! Fakat bu resmi tarihçiler istemese de, gerçek tarihçiler ve gerçek tarihçilik ufukta belirdi; her gün biraz daha yaklaşmada...
Sayfa 131 - Beyan YayınlarıKitabı okuyor
Arap milliyetçiliği etnik çizgiler üzerinden imparatorluğun parçalanmasına sebebiyet vereceğinden, Osmanlı sultanı ve Arap tebaası arasında devam eden ilişkiyi İslami modernlik söyleminden daha fazla bozma potansiyeline sahipti. Arap milliyetçiliği çalışan akademisyenler, ideolojinin tam olarak ne zaman yaygın popüler bir fenomen olarak ortaya çıktığıyla ilgili tartıştılar ve 20. yüzyılın başında bazıları, Arap milliyetçiliğinin Abdülhamid döneminin sonunda zaten açıkça ifade edildiğini ileri sürdüler. 20. yüzyılın sonraki dönemlerinde yazan tarihçiler ise siyasi Arapçılığın yükselişinin köklerini Jön Türkler dönemine, hatta daha da ileriye ittiler. Yeni ortak görüş imparatorluktan ayrılıp bağımsızlığını elde etmeyi hedefleyen Arap hareketinin nispeten geç ortaya çıktığı ve büyük oranda hamilik için devlet tarafından ihmal edildiğini hisseden yeni orta sınıf tarafından desteklendiği yönünde. Buna rağmen, büyük oranda eski ayan ailelerinden gelen ve askerlikte hizmet vererek veya toprak elde ederek devletten yararlanan bu bireyler kendileri için mümkün olan son noktaya kadar Osmanlılara sadık kaldılar.
Sayfa 219Kitabı okudu
Bilim, tüm alanlarda, bize, sadece sosyal hayvanlar olmadığımızı bunun yerine diğerleriyle özel bir tür yakın bağlantıya ihtiyacı olan hayvanlar olduğumuzu anlatmaktadır; bizse genellikle bunu bütün riskleri göze alarak inkar ederiz. Hatta tarihçiler, bundan çok önce, İkinci Dünya Savaşı'nın ölüm kamplarında hayatta kalmanın tek başına değil çift olarak mümkün olduğunu gözlemlemişlerdir. Şu da uzun zamandır bilinmektedir: evli olan çiftler, tek yaşayan kişilere göre daha uzun yaşamaktadırlar. Diğerleri ile yakın bağlarımızın bulunması zihinsel, duygusal ve fiziksel, sağlığımızın bütün yönleri için zaruridir.
Sayfa 30 - CK Yayınevi, 1. Baskı, Eylül 2015.Kitabı okuyor
Tarihçiler ve ilahiyatçıların Hristiyanlık hipotezi
İSA (Kutsal Ruh'un değil Yusuf ile Meryem'in oğlu İsa) gençliğinde bu mezheplerden birine bağlıydı. Böylece Vaftizci Yahya tarafından VAFTİZ edildi, hayatının son yıllarını Roma egemenliği altında sayıları kat kat çoğalan İbrani papazlara (Ferisiler sahte sofular- ve Saddusilere) karşı ajitasyon faaliyeti içinde geçirdi. İbraniler onu Roma Genel Valisi'ne ihbar ettiler, yargılandı, ölüme mahkum edildi ve çarmıha gerildi (parşömenlerde geçen ADALET ÖGRETİCİSİ'nin başına gelen de bu). Tomarlarda öğrencilerinden bahsedilmese de öğreticiden bahsediliyor. Daha sonra yoldaşları onun mücadelesini sürdürdüler, Kudüs Roma'nın elinden çıktıktan sonra tüm dünyaya dağılarak MESİH efsanesini yaygınlaştırdılar, bu çabalar üç yüzyıl sonra "Hristiyanlık" dinine dönüştü.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.