Dünya ve Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden biri de Romantizm akımının en önemli temsilcisi olarak gösterilen
Victor Hugo’dur. Onun eserleriyle ilk kez lise yıllarında "
Sefiller (2 Cilt Takım)” romanıyla tanışmıştım. Kitabın özetini okumama rağmen etkisini uzun yıllar üzerimden atamamıştım. Nerede kimsesiz, çaresiz ve kalbi kırık bir çocuk görsem Cosette’i
Evet, bugün gene buram buram tarih kokan bir İskender Pala kitabı incelemesi için birlikteyiz arkadaşlar. İskender Pala’nın kendisi ile olmasa da, romanları ve kalemi ile ilk defa "Abum Rabum" #30305965 sayesinde tanıştım. Şahsen çok beğendiğim Abum Rabum sonrasında okumuş ve incelemiş olduğum kitap türlerine
“Milletimizin zalim olduğu iddiası da sırf iftiradan, baştan başa yalandan ibarettir. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve âdetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riyetkar olan (saygı gösteren) yegâne millet bizim milletimizdir.”
–
Ruhumun yalnızlığını anladım yokluğundan
Neden bunca zamandır gelmedin gönül-gah'ıma
Duyanlar anlamazdı da gönlümün feryadından
Neden yıllardır ahraz oldun haykırışlarıma
Buluşmuştu ruhlarımız sevginin gölgesinde
Yazgımız saklı kalmış tarihin bir güncesinde
Yokluğunu hissettim senenin her gecesinde
Neden bunca zaman gelmedin fakir dergahına
Mehmet Bey'in de kitap ile ilgili cümlelerinde ifade ettiği gibi yaşanan her olumsuzluk, her ızdırap beraberinde başka bir gözle bakabilmenin hususiyetini ve bilgeliğin hiçbir yolla elde edilemeyecek, enfüsi sırlarını getiriyor.
Okuduğum bir önceki eserin bana sunduğu, insanın iç dünyasına dâir ipuçları, 'Yola Düşen Gölgeler'de adeta ete kemiğe
Oğuzcan’dan Dörtlüklerin Var Oluşları: Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse
Dörtlükler, şiir dilinin anlam ve biçim itibariyle birbirini tamamlayıp bütünlük sağlamasıdır. Dört satırlık şiir birimidir. Varlığında var olan bir duygu, his ve iletişim aracıdır. Türk şiir dünyasında da en çok kullanılan dörtlükler olmuştur. Divan ü Lügat-it-Türk’teki
Fetih Suresi Gölgesinde Aksa Tufanı Operasyonu
"Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik
Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını bağışlayacak, üzerindeki nimetini tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yola eriştirecektir
Şanlı, şerefli bir zaferle sana yardım edecektir
O Allah, imanlarına iman katmaları için mü’minlerin
Bütün Günlerin Akşamı, 20.yy başlarında Galiçya’da yaşayan bir ailenin küçük bebeklerinin ölümüyle başlıyor. Sonrasında kurgu, alternatif gerçeklerle devam ediyor. Sinemada Blind Chance, Run Lola Run gibi filmlerle aşina olduğumuza benzer şekilde, insan kaderinin aslında nasıl küçük tesadüflere bağlı olduğunu, hayatın ilerleyişinin nasıl adeta pamuk ipliğine bağlı olduğunu muhteşem bir kurguyla gösteriyor Erpenbeck. Diğer yandan da, Avrupa’nın 20.yy tarihini ve bu tarihin bireylerin hayatlarındaki yansımalarını okuyoruz: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun dağılması, 1. ve 2. Dünya Savaşları, Almanya’nın bölünmesi ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasını yani nerdeyse koca bir yüzyılı anlatıyor Erpenbeck. Alternatif hikayelerin birbirine bağlanmasını ve hiçbir hikayenin bir diğerinin gölgesinde kalmamasını çok başarılı buldum. Sevilen bir insanın ölümü, evlilik, ilişkiler ve kadın olmakla ilgili de muazzam tespitleri olan yazarın şiirsel ve büyüleyici bir anlatımı var. Çok severek okudum. Utku Lomlu’nun kapak tasarımı da bence çok başarılı.
"Alo, alo? Duyuyor musun?"
"Duyuyorum."
"Neyin sesi bu?"
"Yağan karın?"
"Hayır. "
"Büyüyen çiçeğin?"
"Hayır. "
Bu; açlığın, aşağılanmanın, zorbalığın, dayağın, kirin, bitin, kömür isinin, hatta ölümün sesi.
Yer Zonguldak. Ikinci Dünya Savaşı yılları. Insanların belini büken