Gönülden kopan şeylerin gönlü ulaştığına iman etmek, rızık gibi. Başladığımız noktaya dönüp baktığımızda niyetlerimize uygun hareket ediyorsak ne mutlu bizlere. Ama bazen... Bazen olmuyor işte. Attığımız adımları unutuyoruz. Yola niçin çıktığımızı unutuyoruz. Yolu nasıl yürümemiz gerektiğini unutuyoruz. Sevdayı, samimiyeti, sadakâti, yumuşaklığı unutuyoruz... Hangi yolda üzüleceğiz, hangi sebeple yarım bırakılacağız, onu da hiç bilemeyiz. Bu hayatta bilmediğimiz kapalı pencereler, imtihan söz konusu olunca ardı sıra açılıyor. Pencerelerin gerisinde saklı olan imtihan dünyasında hangisinde takılıp bocalayacağımızı pek kestiremiyoruz. Güçlüyüz, sanıyoruz. Zayıfız. Yaparız sanıyoruz, yapamıyoruz. İmtihan oluyoruz ya, önemli olan kısım bu. Pes etmek yok. Şu ömür dediğimiz şey, yalnızca Allah için var. Nefes alışımız, davranışlarımız, kusurlarımız, isteklerimiz... Toplasanız beş para etmez insanlarız ama Allah, öyle bir değer vermiş ki yarattıklarının en güzeli kılmış. İşte, bu yüzden inanmak çok güzel bir şey. Yeniden ve yeniden inanıp niyeti tazelemek. Dipdiri tutmak. Belki kavuşamayacağız o kutlu günlere. Belki de takılı kalacağız bir taşın gölgesine. Yitip giden kalbimize kavuşmak, mümkün olmayacak belki... Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi:" Gözümü diktiğim dağlara bak, takılı kaldığım taşlara bak..." Gönül yorgun ama... Biz niyetlerimizi Allah adına tazeleyelim...