Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türk Romanınn sorunu kişiliktir. İnsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır. Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlğından habersiz oluşundandır. Bunun için romanımız düzmecedir. Diyalektik gibi gerçekten büyük kavramların gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. Köylünün sefil yaşayışı olgusu büyük
Bir de 98 yılında ASKON kurulduğunu hatırlatmak gerekir:
Özel sektörün önde gelen üyelerinden birisi 1970'lerin ortasındaki durumu şöyle özetlemiştir: "Herkes, Türkiye'deki özel sektörün düşünüldüğü kadar nüfuzlu ve etkili bir baskı grubu olmadığını anlamalıdır. Özel sektör heterojendir; sektör içi kıskançlıklar yaygındır. İyi örgütlenmemiştir. İstanbul ile Anadolu arasındaki rekabet devam etmektedir. Büyük sana­yiciler ile küçük sanayicilerin çıkarları çelişki halindedir. Bazı Sanayi Odaları, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜ­SİAD) sadece büyük sanayicilerin kulübü olduğunu düşüne­rek bu derneğe iyi gözle bakmaz. Sanayi ve Ticaret Odaları arasında yakın bir işbirliği yoktur. İşverenlerin sadece üçte biri [Türkiye İşveren Dernekleri] Konfederasyonu içinde örgütlen­miştir." Görülüyor ki, 1970'lere kadar olan geç bir dönemde bile Osmanlı geleneğinin kalıntıları -her şeye kadir devlet kar­şısında iyi örgütlenememiş bir çevre olgusu- sürüp gitmiştir.
Reklam
Sumerler
Adak kavramı var ama bunu hayvan kesme şeklinde yapmıyorlar. Adak için mabette süt dağıtıyorlar. Anadolu'nun da her köşesinde kutsal sayılan dağlık alanlarda kayalara yapılmış sunak oyukları vardır. Doğaya en az zararı verecek şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Burada hem Tanrı kokusu var hem de eski Türk inanışlarının temeli olan sevgi olgusu var. Öyle ki yürürken otları ezmemek için çarıkların burnunu yukarı doğru bakacak şekilde yapmışlar. İnanış böyle; otu seveceksin, ağacı seveceksin, hayvanı seveceksin. Hiçbir şeye zarar vermeyeceksin. İşte böyle olduğunda Tanrı da sana her istediğini verir. Sumerlerin tanrısı, sevecen olmayanlara yardım etmiyor. Bu "yaşam tarzı" diyelim, günümüz Anadolu Aleviliğinin de temeli ve kökeni. Tören görevlileri on iki kişi ve neredeyse görevleri aynı. Bağlama var, şiir var. Tepeden inme değil, manevi bir olgunluk ve doğayla uyuma özen sayesinde gelişmiş bir anlayış, inanç ve yaşam tarzı bu.
Sayfa 220 - Tuhaf YayınlarıKitabı okudu
Eskiden Medya Siyaseti Yönetirdi, Şimdi Siyasetçiler Medyayı Yönetiyor
Özelleştirme olgusu ile beraber kartel medya, bir dönüşümden geçmiş ve göz ardı edilmemesi gereken bir sorunla karşı karşıya kalmıştır. Zira özelleştirme süreci öncesinde iş hayatının dışında kalmış medya patronları özelleştirme süreci ile beraber iş hayatına müdahil olmuşlardır. Daha da vahim olan medya sahiplerinin özelleştirmeden kendileri için hisse talebinde bulunmalarıdır. Tüm bunlar iş dünyasının da politik konulara müdahil olmasına ve onların taraf haline gelmesine yol açmıştır.
Sayfa 90
Şahsen köken bakımından halis bir Türk olduğumdan hiçbir şüphem bulunmadığı halde, kavmiyetçi, ırkçı, etnik safiyet arayıcı bir Türkçülük akımının bu toplum için yararını sorgulamaktan yüksünmem. Türkiyatçılığı anlarım. Kim ne derse desin ve kim ne ölçüde rahatsızlık duyarsa duysun, insanlık tarihinde bir Türk olgusu ve Turan gerçeği vardır.
Sayfa 32 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Biz, Türklerin İslamlaşmasının tarihsel mukadderat olduğu noktasındayız. Bu er veya geç bir şekilde olacaktı, İslam olmasa bir diğer evrensel din olacaktı. Ama İslam'ı başta hâkimiyet olgusu ve kültür olmak üzere, kendinden taviz vermenin gerekmediğini anladıkları noktada hem kitlesel hem de resmî olarak benimsemiş gözüküyorlar. Bu noktada biz, 12 asırlık tarihi boyunca kendi içinde değişik evreler geçirdiği için tanımlama zorluğuna maruz kalan bir "Türk İslam"ı tabirinden ziyade, bu ilk dönemi daha iyi anlatan "Kuzey İslam"ı tabirini tercih edeceğiz. Kuzey İslam'ı Hanefilik, Maturidîlik ve hatta Alevilik vb. başlıkların dışında ve üzerinde bir olgudur. Kuzey kültürünün bozulmadığı ve Orta Doğu (İslam değil) kültürüne teslim olmadığı bir dönemde bir inanç sistemi olarak İslam'ın benimsenmesini anlatır. Kuzey kültürünün iki temel direği, akılcılık ve bireycilik olarak görülüyor. Temel hükümlerinde sürekli aklı kullanma talimatı veren ve herkesin birey olarak kendinden sorumlu olduğu noktasında en üst seviyede bir bireycilik içerdiği görülen İslam'ın bu noktada Kuzey kültürü ile çelişmesi beklenmemeli. Toplumdaki herkesin her konuda bir fikrinin olabileceği, bunu rahatlıkla ifade edebileceği ve etkisini bekleyeceği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu bir kültürdür ve İslam'a aykırı bir tarafından bahsedilemez.
Sayfa 197 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Denizlere sokulmaya çabalayan kıtasal güç ile, onun elinden tüm önemli deniz tezgâhlarını kapmaya ve denizi tekeline almaya çalışan deniz gücü arasındaki çatışma, hemen her zaman (Doğu Sorununun) tüm büyük evrelerinin en karakteristik olgusu olagelmiştir."¹ Zaten tüm Avrasya uygarlıkları tarihinin genel bir karekteristiği olan bu saptamanın, Doğu Akdeniz açısından çok da özel bir değeri yoktur.² Ama ilginç olan, yazarın bundan çıkardığı sonuçtur: "Doğu sorununun kısa bir süre için gerekli koşulu, Birleşik bir Ege Devleti'nin oluşturulmasıydı. Yine geniş bir imparatorluk bunu Arşipel'in iki yakasında da oturttuğunda, Avrupa'nın güneydoğusunu bile içine alabilen bir barış ve dinginlik devri açılabiliyordu."³ ¹ Pierre Waltz, La Question d'Orient dans l'Antiquite ("Antik Çağ'da Doğu Sorunu"), Paris, Payot, 1942, s. 360-61. ² Bkz. L S. Stavrianos, The World to 1500. A Global History ("1500'e dek Dūnya. Küresel Bir Tarih"). Englewood Clills, Prentice Hall, 1970, 188, sayfadaki harita. ³Waltz, a.g.c.,s. 362-63.
Sayfa 146 - Lempire Ottoman. Arabölge Gerçeği Işığında Osmanlı Tarihine Bakış. İletişim Yayınları, Birinci Baskı 1996 İstanbul. [ISBN: 975-470-504-6]Kitabı okudu
Türkiye Selçukluları (1075-1308)
Selçukluların zuhuru; Türk, İslâm ve nihayet dünya tarihi açısından ne derece önemli ise, Malazgirt zaferiyle kesinleşen ve Türkiye Selçukluları ile uygulaması gerçekleştirilen Anadolu'nun bir daha değişmemek üzere bir Türk-İslâm yurdu haline gelmesi olgusu da o derece önemlidir. Artık Türk'ün olduğu kadar, bütün İslâm dünyasının da kaderinde Anadolu'nun ve Anadolu Türklüğünün rolü önde olacaktir. İslâm'ı Avrupa ortalarına kadar Anadolu Türkleri taşıyacak, yardıma ihtiyaç duyan bütün dünya Müslümanları onlara sığınmakla İslâm kardeşliğinin şefkatine, korumasına ulaşacaklardır.
Karahanlılar - Kültür ve Medeniyet
Tarihte ilk Türk-İslâm devletini kurmuş olan İdil (Volga) Bulgari, rı'ndan sonra, coğrafi muhit olarak Maveraünnehir ve Türkistan'da kuru. lan Türk-İslâm devletlerinin ilkini de Karahanlılar oluşturur. Bu devlet döneminde, artık uzunca bir süreden beri hız kazanmış olan, Türklerin İş. lâm'ı din olarak seçmeleri olgusu, büyük kitlelerin Müslüman olmasıyla Türk Tarihi'nde yeni bir dönemi başlatmıştır. Karahanlı hükümdarları İslâmiyet'i samimi olarak kabul etmişlerdi. Dönemin İslâmi devlet anlayışının bir gereği olarak halifeler ve kendi adlarına hutbeler okutmuşlar, halifelerden hil'atler giymişler ve onlar tarafından tevcih edilen lâkapları kullanmışlardır. Aynı zamanda da Karahanlı hükümdarları, gazâ ve cihada önem vererek Budist Uygurlara ve öteki gayri müslimlere karşı İslâm'ı korumak ve yaymak için mücadeleler vermişler, bu yolda şehit olmuşlar ve gazi, mücahid gibi dini yönü ağır basan sıfatları taşımaya hak kazanmışlardır. Karahanlılar, sahip oldukları topraklarda çok sayıda cami, medrese, kervansaray, hastahane... v.b. dini sosyal müesseseler kurmuşlardır. Bu dönemde bir taraftan Kaşgâr ve Balasagun'da, diğer taraftan da Semerkant ve Buhara'da, bütün Maverainnehir'de yüksek bir ilim ve kültür muhiti ortaya çıkmıştır. Bütün bu merkezlerde Türk kültürü, İslâmi prensipler içerisinde kaynaşarak gelişmiştir. Sonuçta da Türk-İslâm kültürünün ilk ürünleri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Hocasını tanımayan öğrenci olgusu sanırım ülkemize has garipliklerdendir.
Sayfa 134 - ayyıldız yayınları, birinci basım, kasım 1994, kızılay
Reklam
Bugün Türk olgusu Ermeni kimliğinin şekillenişinde önemli bir rol oynar. Ancak Türk'ü algılamak açısından da, Diaspora Ermenileri, Ermenistan Ermenileri ve Türkiye Ermenileri arasında ciddi farklılıklar gözükür. Bu üç kesimde travmanın yarattığı hasar ve etki; ağır, orta ve hafif olmak üzere değişik yansımalar gösterir. Türkiye Ermenileri halen Türklerle beraber yaşar, Ermenistan Ermenileri Türklere komşudur, ama Diaspora Ermenilerinin büyük bölümü Türklerden hayli uzaktır. İşte bu, Türk'le tanışıklıktaki mesafe, kimlikte yaşanan travmayı da farklılaştıran temel nedendir. Diaspora Ermenileri için Türk, o tarihte bırakıp gittikleri Türk'tür. O tarih, soykırıma uğradığı 1915'tir; o tarih, Varlık vergisiyle 'ekonomik soykırım'a uğradığı 1942'dir; o tarih, kendisine karşı vandalizmin yeni bir versiyonunun yaşandığı 6-7 Eylül 1955'tir. Onun nezdinde Türk 'hiç değişmez'dir, o Türk'le geçmişte nasıl bir birliktelik kurulamadıysa, bugün de, gelecekte de işbirliği kurulamaz. Ermenistan Ermenileri için de Türk, o tarihteki Türk'tür, ancak İşte şimdi yanı başındadır. İstese de istemese de onunla yarın yan yana yaşamak zorunda. Türkiye Ermenileri için ise Türk zaten birlikte yaşadığıdır.
Ermeni kimliğini asıl tahrip eden, Türklerin bu konuda kıllarını bile kıpırdatacak bir yaklaşım içinde olmamalarıdır. Bu nedenle de Ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürüyor. Ermeni kimliğini asıl kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir. Ermeni kimliğini analiz ederken 'Türk' olgusunun bu kimlik üzerinde oynadığı tarihsel ve güncel rolün hakkını teslim etmek gerekir. Türk olgusu tarihten gelen ve asırlar süren bir arada yaşamanın etkisiyle, ister istemez Ermeni kimliğindeki milliyetçi şekillenmenin dış etkeni oldu ve bu dış etken 1915'te yaşananların ardından bugün artık doruk noktasına ulaştı.
Türk Olgusu
Düşmanları kimdi? Herkes. En yakındakilerinden en uzaktakilere tüm halklar: Çinliler hatta kuşkusuz Japonlar ve onlarla birlikte Koreliler Tonkinliler, Birmanlar, Cavalılar, Hintliler, İranlılar, Araplar, Ermeniler, Gürcüler, Kafkasyalılar, Ruslar, Polonyalılar, Litvanyalılar, Yunanlar, Sırplar, Rumenler, Bulgarlar, Arnavutlar, Fransızlar, Almanlar, Macarlar, İspanyollar, Portekizliler, Fransızlar, İtalyalılar, Afrikalılar ve fazla kayda değeri olmayan diğerleri.
Türk olgusu ile Avrupa olgusu arasında kapitalizmin doğuşu dolaylı değil doğrudan ilişkilerin sonucu olarak görülmelidir.
Sayfa 218
Türk edebiyatında kadının hep bir çift kişilik olgusu olarak ele alındığını belirtmeye çalıştım. Ya yuva yıkan bir kışkırtıcıydı kadın ya da kutsal, cinsellikten yoksun bir kadın-ana...
Sayfa 188 - YKYKitabı okudu
124 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.