Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kâmran bir gün bana: -Biliyor musun Feride, beni bedbaht ediyorsun dedi. Kendimi tutamadım: -Şimdiden mi? dedim.
Sayfa 113Kitabı okudu
Kendimi tutamadım işte. Çılgınlık. Halbuki bana ne kazandıracaktı? Giysileri tutuşunca, dibinde su var diye uçuruma baş aşağı atlayan birinden farkım yoktu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Birdenbire bir çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağladım, kendimi tutamadım; sanki nöbet geçiriyor gibiydim. Ellerimi tuttu, onları öptü, beni göğsüne yasladı, konuştu, sakinleştirdi beni; derinden etkilenmişti; benimle ne konuştuğunu hatırlamıyorum, ama ben de ağladım, güldüm ve yine ağladım, kızardım, mutluluktan tek kelime bile söyleyemedim. Fakat, heyecanıma rağmen, Pokrovski’de yine de belli bir çekingenlik ve ürkeklik kaldığını fark ettim. Herhalde, benim heyecanıma, benim coşkuma, böyle birdenbire gelen ateşli, alevli arkadaşlığıma hayret ediyordu. Belki de sadece merak ediyordu önce; daha sonra kararsızlığı kayboldu ve benimle aynı sade, açık duyguyla kabul etti ona olan bağlılığımı, tatlı sözlerimi, ilgimi ve bütün bunlara aynı ilgiyle, aynı dostlukla ve ilgiyle, içten bir arkadaş, bir kardeş gibi yanıt verdi. Kalbim öyle ısınmış, öyle şenlenmişti ki!..
''Dizlerim titremeye başladı: BİR KİTAP! Dört aydır elime kitap almamıştım ve içinde insanın ard arda sıralanmış sözcükler, satırlar, sayfalar ve yapraklar görebileceği, başka, yeni, şaşırtıcı düşünceleri okuyabileceği, tanıyabileceği, beynini alabileceği bir kitabın hayali bile insanı hem coşturuyor hem de uyuşturuyordu.'' "Gözlerim bu kitabın cepte oluşturduğu kabarıklığa hiç kıpırdamadan bakıyordu, sanki paltonun orasını yakıp bir delik açmak istercesine ışıldıyorlardı o içi görünmeyen yere doğru. "Kendimi daha fazla tutamadım; elimde olmadan yaklaştım. En azından kumaşın üzerinden ellerimle bir kitaba dokunabilmek düşüncesi bile, parmaklarımdaki sinirleri tırnaklarıma kadar uyuşturdu."
"Kendimi daha fazla tutamadım; elimde olmadan yaklaştım. En azından kumaşın üzerinden ellerimle bir kitaba dokunabilmek düşüncesi bile, parmaklarımdaki sinirleri tırnaklarıma kadar uyuşturdu."
Şah İsmail, ona hayretle baktı: - Şatoya mı gireceksiniz? - Evet! - İyi ama, bu saatte köprüler, kapılar kapalı, nasıl girersiniz? İmparator Mustafa güldü: - Bir şey söylemeyeyim diyorum ama, kendimi gene tutamadım. Bu Şah da ne biçim akıncı? Babacığım, bir akıncı için Verböçi şatosunun lafı mı olur? Dilemiş olsak, alimallah, Viyana şehrine çakşırını alır, bayrak diye mızrağa geçiririz de yine kimseler duymaz.
Reklam
Başucunda bir yağ kandilinin titrek titrek yandığı döşeğe ilerledim. Yere çömeldim. Kandilin, soluk, titrek ışığında, uyuduğunu sandığım çocu­ğun alnına götürdüm elimi. Ipılıktı çocuğun alnı. Kaldırmadım elimi. Yitmekte olan bir sıcaklık, avucumdan, koluma, yüreğime doğru yayılmaya başlamıştı. Gözleri kapalıydı çocuğun. Dudakları yarı aralık. Elim, alnından, yüzünü okşayarak ağzına indiğinde farkettim: solumuyordu yavrum. Bunu görür görmez ... İrkilmedim, hayır irkilmedim, anlatamayacağım, sözcüklere sığmayan bir duyguya kapıldım. Olduğum yerden kalkmadan başımı çevirdim. Muhtara, Zazi'ye, çocuğun anasına baktım. Onlar da bana bakıyorlardı . Ne yapacaktım? Ne yapabilirdim ? Ne yapmam gerekiyordu? O an, bugüne değin bir çok ölü gördüğümü (giderek gömüldüğünü) ansıdım. Kimlerin ölüsü? Yakınlarımın, sevdiklerimin mi? Yabancıların mı? Bilmiyorum. Belki hepsi. Belki kendimi bile gömdüm. Ama bir çocuk ölüsü, ilk kez görüyordum. Tutamadım kendimi. Yol boyunca göz pınarlarımda birikmiş olan yaşlar birden boşandı. Bir çocuk ölüsü önünde, daha soğumamış, soğumasını yavaş yavaş avuçlarımda duyduğum bir çocuk ölüsü önünde tutamadım kendimi. Çocuğun, yüzünü, boynunu, yarı çıplak bedenini okşuyordum ve ağlıyordum. Odadakilerden, yalnız çocuğun anasının gözyaşları eşlik ediyordu benimkine.
Gece yarısını geçtiğini düşündüğüm saatlerde,ayaklarımı sümüklü böcek gibi toplayıp yere kıvrılmışken,birdenbire kapı açıldı.Fırladım ayağa kalktım.Birini üstüme doğru ittiler.Genç bir çocuktu; yirmi-yirmi bir yaşlarında. Kapıya baktım; olağanüstü iri bir polis hücre kapısını kaplamış dikiliyordu.Elleri de kocamandı.Ağabeyim de çok iri yarı
Gecenin Şiiri
sana ulaşmak niye bu kadar zor anlayamıyorum. hani bir çiçekte bulabilirdim seni bir grup vaktinde yağmurda ve karda güneşin gittiği anda... esen bir meltem selamını getirirdi hani? yok,yok,yok... yoksun artık biliyorum
İlaçların olduğu torbayı aldım. Önde Muhtar, arkada ben, Seyit'in (bugüne değin yüzünü görmedim) evine doğru yürüdük. İçeri girdiğimizde ayakta bir kadın, ağlıyordu. Bir başka kadın, döşeğin başına çökmüş, gözleri döşekte yatanın ölü yüzünde. Bizim girdiğimizi görünce kalktı. Muhtara bir şeyler söyledi. Zazi'ydi bu. Muhtar ona da bir şeyler
Sayfa 57
670 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.