hep içimden geçtin. Kimi zaman avaz avaz kimi zaman sessiz bir harf gibi. Bazen üç beş kelime bazen sabaha kadar. Bazen adından düşen bir nokta, bazen upuzun bir paragraf kadar. Yutkuna yutkuna geçti harfler içimden, sesim ulaşmadıysa beni affet!
Agatha Christie'den okuduğum ilk kitaptı ama son olmayacak.
kitabı
Şule Nur Yıldırım den görüp direkt sipariş etmiştim. İyi ki de etmişim. Harika bir kurgu, harika bir olay akışı vardı. Kitabın akıcılığından hiç bahsetmiyorum bile. Elinizden asla bırakamayacaksınız. Rs'de falansanız direkt alıp başlayın . Kurgu çok zekiceydi . Kitabı
"Şapka Devrimi nedeniyle asılan Şalcı Bacı!" yalanı, 1969'dan bugüne (2015) bir kartopu misali, gittikçe büyümüştür. Yalanın kısa bir kronolojisini yapmak gerekirse şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır:
1969, Necip Fazıl, "Son Devrin Din Mazlumları" adlı kitabında Şapka Devrimi nedeniyle Erzurum'da asılan "bir
Dünya kan uykularda. Böyle bir yalnızlıkta seni düşünmek kadar büyük özgürlük yok. Kalabalık,, yağmalıyor insanı. Senden uzak aldığım her soluk, ihanete dönüyor, Sadece sevmek değil bu. Bütün bir dünyasın. Göz-yaşıyla, şiirle, şarkıyla, şarapla, mumla... "Üç nokta beş harf' düştüğüm güzellik. Suyumu kanatlandırdın, taşımı buluta çevirdin, sözümü menevişledin... Sana şükürler olsun ey göklerin ve yerlerin sahibi. Derin uçurumlar üzerinden sevdin beni
خالقست آن گوییا مخلوق نیست
Hakk’ın pertevidir, o ma’şuk değil
Hâlıktır o güyâ mahluk değil…
Da Vinci Şifresi ile Mesnevî'den bir beyitin ne alakası var diye düşünebilirsiniz. İlk bakışta bir bağlantı kurmak, evet, oldukça zor ama aşağıda alıntılayacağım pasajlari okuduktan sonra metinler arası okumanın ne kadar lezzetli olabileceğini fark
Annie Ernaux, yalnızca kendi hayatından yola çıkarak, aslında bütün kadınların hayatını gözler önüne sermekle kalmaz; aynı zamanda yaşadığı ait olduğu sosyal çevresini de bizlere aktarmayı amaçlar. Yapıtlarının bu özelliğinden ötürü onlara birer otososyobiyografi diyebiliriz. Bu terimi yazar bizzat kendi bulmuştur. Bu terimle demek istediği,
Sonunda Brontë kardeşlerin üçüncüsü ile de tanıştım. Üç yazar sıklıkla birbiriyle karşılaştırılıyor. Anne Brontë ise iki ablasına kıyasla bir nebze arka planda kalmış. Kitabın öyle pek hareketli bir kurgusu yok ve yalan söylemeyeceğim okurken çoğu zaman oldukça sıkıldım. Ancak içeriğinde Brontë kardeşlerin hayat hikayelerinden parçalar bulunduğu görülüyor. Kardeşlerin eserleri de birbirlerini kısmen etkilemiş olmalı, zaman zaman aklıma Jane Eyre geldi kitabı okuduğum sürede. Kitapta hoşuma gitmeyen en önemli nokta kitabın anlatımıydı sanırım. Kitap Agnes Grey'in yazdığı bir kitap olarak anlatılıyor. Yazarın sürekli okurumu sıkmak istemem, burayı anlatmak istemem gibi şeyler söylemesi anlatımı sekteye uğratıyor ve okurken beni oldukça rahatsız etti.
Agnes GreyAnne Brontë · Yedi Yayınları · 2021639 okunma
Frankl, kendi hayatında derin bir deneyim yaşamış ve bu deneyimlerden yola çıkarak anlam yoluyla terapi olarak bilinen 'logoterapi'yi geliştirmiş. Logoterapi, insanın neden yaşadığını keşfetme sürecini içerir, bu da yaşamda anlam bulmaya yardımcı olur.
Hayatımızda hepimiz bir an olsun anlam arayışı içine girmiş, Ne için yaşıyorum?, Neden
SEKİZİNCİ NOTA:
Ey sa'y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan!
Bil ki:
Cenab-ı Hak, kemal-i kereminden, hizmetin mükâfatını, hizmet içinde dercetmiştir. Amelin ücretini, nefs-i amel içine koymuştur.
İşte bu sır içindir ki, mevcudat hattâ bir nokta-i nazarda camidat dahi, evamir-i tekviniye tabir edilen hususî
Son zamanlarda Twitter’ın edebiyat tayfasının dilinden ve elinden düşürmediği, birden bire göklere çıkan bir kitap hakkında düşüncelerimi paylaşacağım. Kitap geçen sene forumdan bir arkadaşımın yorumunu okuduktan sonra ilk kez dikkatimi çekmişti ve aklımın bir köşesine yerleşmişti.
İşte bu aralar ardı ardına gelen paylaşımların bombardımanına