Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Hiçbirinizi anlamıyorum. Verecek cevap da bulamıyorum. Fakat yanılmadığıma eminim. Bizi istemediklerimizi yapmaya çeken bir kuvvet var, bu muhakkak. Bizim daha başka, daha iyi olmamız lazım... Bu da muhakkak." -Sabahattin Ali
Sayfa 241Kitabı okudu
Wow!
Her şey ölümden daha korkunçtur. (Sükût) Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarda tutan eller de yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa, bu düşünceler de tekrar kafana hücum ederler. Sen, kalbin şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bi uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku.
Sayfa 164 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Memleketimizin kadın ve erkeklerini, biri diğerini sürükleyen ve taşıyan değil, el ele ve aynı tempoda yürüyen iki mahluk olarak göreceğimiz günün uzun olmamasını dilerim.
Sayfa 118Kitabı okudu
Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarıda tutan ellerde yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa bu düşüncelerde tekrar kafana hücum ederler. Sen kalbe şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bir uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek, ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku.
"Ey millet, birçok şeyler verdiniz, büyük sıkıntılara katlandınız, ama dostun düşmanın hayran olduğu bir sırça köşk elde ettiniz. Onun azameti, onun parlaklığı yanında üç beş çuval ekin, dört beş davar nedir ki?.. Biz sizin şanınız, şerefiniz için çalışıyoruz, sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmüyoruz. Bakın, bugün getirip bıraktığınız
Sayfa 160 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ( Masallar - Sırça Köşk )Kitabı okudu
Bu topraklardan iyi ki bir Mustafa Kemal geçti.
Bizim bildiğimize göre, bundan yirmi beş sene kadar önce Mustafa Kemal, Ürdün şeklinde bir istiklâl ve hürriyeti kabul etmediği için Türk milletinin başına geçip silaha sarılmıştı. Halbuki o zaman bize teklif edilen sulh şartları, bugün Ürdün'ün elde ettiği istiklâl şartlarından çok daha hafifti. Çünkü bizim bildiğimize göre, müstakil bir
Reklam
İlk günlerde o beni arıyordu, ben de çekingen davrandıkça üstüme geliyordu. Elimde olmadan ilgi gösterdim. Uzun uzun her konudan konuştuk. O zaman anladım ki bu kız göründüğü gibi değil. Çok zeki, her şeyi kavrıyor, her şeye aklı kesiyor. Zeki kişiler çok hoşuma gider. Ben de onu aramaya başladım. Ve bu sefer de gördüm ki hâkim bey, bu kız bana çok benziyor. Huyları, hayata karşı düşünceleri, alışkanlıkları hatta yüzü bile... Görenler bizi kardeş zannediyorlardı.
Sayfa 116Kitabı okudu
Bir kadının bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığı görmek,bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden,bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzun bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bi şey.
Sayfa 118Kitabı okudu
"Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde Bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır." "Mühimce mevkilere geçen
Bavulu tekrar bir elinden öbürüne aldı ve bu sırada: "Aca­ ba nereye gidiyoruz?" diye düşündü. "Herhalde bize ... Pek ta­ bii olarak bize ... Başka ne yapabiliriz? Hayatlarımızın birleşmesi mukadderdi. Böyle beklenmedik bir şekilde birleşmesi daha iyi oldu. Ah yarabbi ... Onu ne kadar seviyorum ... İşte benim yanım­ da ... Elleri bana dokunuyor, adımlarında en küçük bir tereddüt bile olmadan bana geliyor, benim evime, benim yatağıma geli­ yor ... Bundan daha harikulade ne olabilir? Nasıl sabrediyorum, nasıl oluyor da hemen boynuna sarılıp yüzünü, gözünü ağlaya­ rak, teşekkür ederek öpmüyorum? Hayatımın bundan sonraki kısmını düşünmek bile beni korkutuyor ... Şu saadet karşısında duyduğum korku ... Onu bir an evvel kollarımın arasında tut­ mak. .. Yahut sadece yüzüne bakmak, uzun uzun ellerini okşa­ mak ve artık beraber, her zaman için beraber olduğumuzu bi­lerek karşı karşıya oturmak. .. Bu artık bir hakikattir, halbuki ben şimdiye kadar bunu tahayyül etmekten bile çekiniyordum. Fakat şimdi de fazla ileri gitmek doğru olmaz. Meselenin çir­ kin ve adi olmaya istidat gösteren bir tarafı var. Babası ölen ve akrabasının evinden aşağı yukarı pek arzusu ile çıkmamış olan bir kızı himayeme almış sayılırım ... Bu lütuftan dolayı ondan bir şeyler istemeye hakkım olduğunu düşünürsem, yahut ona böyle bir şeyler düşündüğüm hissini verirsem çok feci olur ... Vay, vay, vay. .. Ne kadar düşünüyorum ... Kafamdan neler, ne sefil şeylergeçiyor. Bu kız benim içimi bütün çirkinliğiyle beraber görürse, bir gün bile oturmaz ... "
Sayfa 119
Reklam
Her şey ölümden daha korkunçtur. Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünemezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarda tutan eller de yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa, bu düşünceler de tekrar kafana hücum ederler. Sen, kalbin şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bi uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku.
Sayfa 164Kitabı okudu
Bir zamanlar boş gezmeyi iş yapmaktan çok seven üç ar­ kadaş varmış. Bugünden yarına geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar , beşinden kovulmak canlarına tak de­miş. Alın teriyle kazanıp gönül rahatlığıyla yemeyi de göz­lerine kestiremezlermiş, çünkü elleri işe yatkın değilmiş. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede
Benim fikrimce aşk diye ayrı, mücerret bir mefhum yoktu. İnsanlar arasında çeşit çeşit kendini gösteren bütün sevgiler, sempatiler bir nevi aşktı. Yalnız yerine göre isim ve şekil değiştiriyorlardı. Kadınla erkek arasındaki sevgiye hakiki ismini vermemek bir nevi kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildi. O zaman Maria şahadet parmağını
Sayfa 107 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
264 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.