Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mobbing Bank Diyor ki;
İlim Bilgeliği Hikmetin bilgisi ilim ve irfana dönüşerek sır muhafızı dört büyük insanın sırları ile zırha büründü. İlim ile akan bilgi asil kanla buluşup bir bedende o gün bugündür bir başka türlü dolaşmaya başladı. İnsan ruhunun iki ışığı var; biri bilgelik diğeri delilik! Delirmeye gerek duymadı, yetti bilgelik. Sen kimsin ki şetan ile baş
CENÂB-I HAK NEFSE DEMİŞ Kİ...
"Hadisin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin" Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "ENE ENE; ENTE ENTE". Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş:
Sayfa 294 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Reklam
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
İstitrad: Sahte sorular cevabı zehirler. Sorun çözmezler, sorun üretirler. Bu tür sahte sorulardan biri de şudur. "Allah onun öyle olacağımı yapacağım önceden bilmiyor muydu?" Bu sahte soruyu soran bir akla şu soruyu sormak lazım: Sen Allah'ı bilgisine mahkûm ve mecbur mu zanne diyorsun? Allah'ı kendi ilmine mahküm ve mecbur sanan, Allah'ı aciz sanıyor demektir. Sen Allah'a acziyet mi isnat ediyorsun? Bu sahte soruyu soran aklın sahibine kurduğu üç tuzak var. 1. Zamansız ve mekânsız mutlak ilahi bilgiyi, zaman ve mekânla mukayyet kendi bilgisiyle karıştırmak; dolayısıyla, Allah'ı -hâşa- kendisi zannetmek. 2. Allah'ı ilahi bilgiye mahkûm ve mecbur zannedip, O'na acziyet isnat etmek. 3. Allah'ın "her an varlığa müdahil" ve "her an yeniden yaratan" bir Hallâk olduğunu; iradeyle mes'ul tuttuğu kulu, önceden belirlenmiş davranışlara mecbur tutmayacağını unutmak.
Ben böyle bir insanın dünyanın bu akıl almaz, harika yapısı içinde önemli bir işlevi olduğuna inanmıyorum. Bana öyle geliyor ki, o rastlantısal olarak yaratılmış, sıradışı canlının biri. Yani elbette ki onun varlığının da bir anlamı olmalı... Olmalı ama, sadece bir solucan gibi, yol kenarındaki bir taş gibi, önemsiz bir varlık kadar anlamı var onun. Hani hiç umursamadan önünden geçip gitsek mi, yoksa üstüne basıp ezsek mi, diye kararsız kaldığımız bir varlık.
Nalıncı Baba Padişahın İşi Ne! Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? - Akşam garip bir rüya gördüm. - Hayırdır inşallah. - Hayır mı şer mi
Reklam
“Bu dünyada, değiştirilebilen ve değiştirilemeyen bazı şeyler var. Ve geçen zaman geri döndürülemez. Bugüne kadar geldiysek, geriye dönemeyiz. Öyle değil mi?” Kafamı salladım. “Belli bir süre geçtikten sonra, işler sertleşiyor. Kovanın içindeki çimento gibi. Ve artık geri dönemeyiz. Demek istediğin, senin içinde büyüdüğün çimento artık sertleşti, bu nedenle şu anki sen, başka biri olamazsın.”
Doğan Kitap
“Bu dünyada, değiştirilebilen ve değiştirilemeyen bazı şeyler var. Ve geçen zaman geri döndürülemez. Bugüne kadar geldiysek, geriye dönemeyiz. Öyle değil mi?” Kafamı salladım. “Belli bir süre geçtikten sonra, işler sertleşiyor. Kovanın içindeki çimento gibi. Ve artık geri dönemeyiz. Demek istediğin, senin içinde büyüdüğün çimento artık sertleşti, bu nedenle şu anki sen, başka biri olamazsın.”
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
"Bu iki fabrika gömlek üretiyor" diye anlattım. "İkisi de halka kendi gömleklerinin daha iyi olduğunu söylüyor." "Peki insanlar ne yapayorlar?" Reklamın halkı nasıl etkilendiğini anlatmaya çalıştım. Büyük bir dikkatle dinlediler. Sonra içlerinden biri sordu: -Peki insanlar hangi gömleğin daha iyi olduğunu ögrenince, Ötekinin kendi gömleklerinin daha iyi olduğunu söylemesine neden izin veriliyor?" Reklam verenin kendi reklamını mini yapma hakkına sahip olduğnu anlattim. "Üstelik," dedim," "öteki gömlekleri satın alan insanlar da var." "Daha iyi olmadıklarını bile bile mi?" -"Muhtemelen Öyle," diye kabullendim.- Onlar reklamları uzun uzadıya incelediler. Reklamlar hakkında edindikleri bu ilk bilgiler üzerinde tartıştıklarını fark ettim. Sonra birdenbire -nedenini hiçbir zaman anlayamadım…gülmekten iki büklüm oldular.
Reklam
Frieda cevap verirken yüzü kederliydi. "Oraya avcıların arkada bıraktığı ölüleri gömeriz." Serilda sendeledi ve kalakaldı. "Ne?" "Her dolunaydan sonra olmaz," dedi Frieda, "ama yeteri kadar oluyor... Ite. O kadar çok ceset oluyor ki. Genelde onları ormanın kenarında buluruz, bazen de şehir kapılarının hemen
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
Xaden, arkasındaki lacivert ejderhanınki kadar kurnaz bakışlarla kalan öğrenci sıralarını tarayarak, "Fikrini değiştirmek isteyen başka biri var mı?" diye bağırdı. "Yok mu? Mükemmel Gelecek yaz bu zamanlar kabaca yarınız ölmüş olacak." Solumdan gelen birkaç ufak inilti dışında sıradaki kimseden ses çıkmıyordu. "Ondan sonraki yıl üçte biriniz gidecek ve son yıl da öyle. Burada annenizin ya da babanızın kim olduğu kimsenin umurunda değil. Kral Tauri'nin ikinci oğlu bile Harman sırasında öldü. O yüzden tekrar söyleyin: Biniciler Bölüğü'ne girdiğiniz için kendinizi yenilmez hissediyor musunuz? Dokunulmaz? Seçkin?"
"Gelenekler salakların afyonudur ve çok uzağı görmezler" diyor Philippe Val. Philippe Val kim? Öyle biri var mı? Ben mi uydurdum? Böyle laflar eden biri olması gerek, diye düşünüyorum. Öyle birilerinin olma­sı şart.
Sayfa 73 - Bilgi Yayınevi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.