Bu kitabı okumayı çok istiyordum, ama henüz bunu temin etmemişken yazarın "Köpek Düşleri" ve "İt Dalaşı" kitaplarını alıp okudum ve hayal kırıklığına uğradım. Fakat "Kitap Hırsızı" nı okumamla yazara olan ilgimi geri kazandım.
Bir kere kitaptaki anlatıcımız içten, açık sözlü, bazen oldukça nüktedan ve de çok ilginç bir varlık. Kimdir bu anlatıcımız, okuyun görün. :) Ayrıca dedim ya açık sözlü diye, olayları da olmasına sayfalar var iken bize söyleyiveriyor. Gerekçesi de "Ben biliyorsam, siz de bilin.". Başta bir afallıyor insan, ama olayların akışını ve sonunu bilsek de büyük bir heyecanla okumaya devam ediyoruz.
Olaylar II. Dünya Savaşı esnasında Almanya'da geçiyor. Liesel, Rosa ve Hans çiftine evlatlık olarak veriliyor. Başta eyvah, kötü davranacaklar diye korkuya kapılsam da ne kadar yersiz bir düşünce olduğunu hemen gösteriyor. Hans, o kadar iyi bir insan ki... Rosa ise hırçın ve hatta belki biraz ağzı bozuk, ama kesinlikle merhametli ve iyi bir insan. Bir de Rudy'miz var tabi. Kendisi o kadar tatlı bir çocuk ki, en çok onu sevdim ben. Liesel ile olan arkadaşlıklarını da nasıl keyifle okudum anlatamam...
Kitabın karakterleri çok içten, samimi... Yazarın dili sade, akıcı. Basit bir dil kullanımı var, ama aslında cümleleri de çok güzel. Kesinlikle tavsiye ediyorum, benim elime almamla bitirmem bir olmuştu. Ama o kadar etkilenmiştim ki, uzun süre elime aldığım hiçbir kitapta o tadı yakalayamadım.