Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Söz'e saygı
Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Söz, insan olarak sahip olduğunuz en güçlü araçtır;söz büyü aracıdır. Söz öylesine güçlüdür ki, bir söz milyonlarca insanın yaşa­mını değiştirebilir ya da yok edebilir. Sözün olağanüstü gücünü anladığımızda, ağzımızdan ne tür bir güç çıktığını da anlarız. Söz tohum gibidir ve insan zihni son derece verimlidir!
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı,birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
Reklam
Kişi, bağımsızlığa ve emretmeye belirlenmiş olmak için, kendi koyduğu sınavlardan geçmeli; bunu da doğru zamanda yapmalı. Belki de oynanabilecek en tehlikeli oyun oldukları halde, kendi koyduğu sınavlardan kaçmamalı ve son olarak, bunlar yalnızca kendi tanıklığımızda, başka bir yargıç bulunmadan yapılan sınavlar olmalı. Bir kişiye bağlanıp kalmamalı: - en sevilen kişi bile olsa, - her kişi bir hapishanedir, bir kuytudur da. Bir vatana bile bağlanıp kalmamalı: en çok acı çeken, yardıma en çok ihtiyacı olan olsa bile, - yüreğini muzaffer bir vatandan kopartmak daha kolaydır. Bir merhamete bağlanıp kalmamalı: bir tesadüfün bize çektikleri ender eziyetleri ve çaresizliklerini gösterdiği yüksek insanlar söz konusu olsa bile. Bir bilime bağlanıp kalmamalı: kişiyi en değerli, tam da b i z i bekliyor görünen buluşlarla cezbetse bile. Kendi kurtuluşuna bağlanıp kalmamalı, altında hep daha fazla şey görmek için hep daha yükseğe uçan kuşun o şehvetli uzaklığına ve yabancılığına: - uçanın tehlikesi. Kendi erdemlerimize bağlanıp kalmamalı ve bir bütün olarak, herhangi bir ayrıntımızın, örneğin "misafirperverliğimizin" kurbanı olmamalıyız: kendilerine karşı müsrifçe, adeta kayıtsızlık içinde davranan ve liberallik erdemini bir günah boyutuna vardıran yüksek türden zengin ruhlar için tehlikelerin en tehlikelisidir bu. K e n d i n i k o r u m a s ı n ı bilmeli: en zor bağımsızlık sınavı.
Sayfa 49 - *
Somatoform rahatsızlıklar, bireyin hbbi bir durumla açık­lanamayan gerçek fiziksel şikayetlerden yakındığı bir tür ruhsal bozukluktur. Bir rahatsızlığa somatoform bozukluk tanısı konulabilmesi için belli kriterler vardır: 1. Fiziksel semptomlar, bir hbbi durumun, ilaç kullanı­ mının ya da başka bir ruhsal rahatsızlığın sonucu ola­ maz. 2. Tanı,
Sayfa 311Kitabı okudu
İnsanlar Tanrı önünde eşittir ama hayattan zekaları, becerileri, azimleri ve kazanma hırslarına uygun olarak pay alırlar. Bu yüzden mutlak eşitlik yoktur.
Sayfa 66 - İnkilap KitabeviKitabı okuyor
Bekleme Odası / Sadık Yemni
Dini bir gevşek bir bütün. Haç, Davut yıldızı ve hilâli aynı anda özümsemiş gibi. Buda'nın öğütleri her saniye aklında. Birinden birine yönelmesi otomatik olarak gerçekleşmekte. Mezhep farklılıklarını bile hissedebiliyor. Derin­lerde bir yerde bunu tahammül edilmez bulan bir yanı var. Çok uzakta ve güçsüz bir muhalefet. Aynı takatsiz karşı koyma kadın­lığına da hırlıyor. Belki bu nedenle sık sık memelerini yokluyor, küçük çanta aynasıyla uzun uzun çıplak kalçalarını seyrediyor. Çok kişilik barındırma sorunu geceleri seri rüya bağlamaları çalıyor. Bu cümbüşlü gece etkinliğinin en yıpratıcı tarafı karaba­san basamaklarıyla çıktığı bitimsiz merdiven. Her basamak yıkım, korku, gözyaşları, ilenme, kin ve nefretle yüklü. Sabaha karşı ter içinde tir tir titreyerek uyanıyor. İşe nasıI gittiğini son zamanlarda hiç anımsamıyor. Gidiyor ve geliyor. Minibüs, vapur, otobüs, taksi hatta uçak. Bunların hepsini kullanıyorum duygusu hakim. Çark dönüyor ama.
Sayfa 182 - Metis Yayınları, 2. Basım, Haz. Yiğit Değer Bengi
Reklam
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmis olsaydin, ben de sana cevap vermis olsaydim. Ya da son bulusmamizda büyük bir firtina kopmus olsaydi aramizda ve birçok söz yarim kalsaydi, birçok mesele çözüme baglanamadan büyük bir öfke ve giddet içinde ayrilmis olsaydik da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konusmak kaginilmaz olsaydi. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydim.
"Veda Busesi, Şair Orhan Seyfi Orhon' un kızı için yazdığı Yusuf Nalkesen' in bestelediği şiirdir. Bu şiir sözleri itibarıyla iki aşığın birbirine yazığı şiir olarak algılanmıştır hep. Ama aslında bambaşka bir hikayesi vardır. Orhan Seyfi Orhon' un kızı ağır hastadır. Ve son anlarında "alevler içinde" babasının kucağındadır. Ölümünden hemen önce kızı, babasından "gidişine ağlamaması" konusunda söz ister, babası da bu sözü verir. Ama baba kalbi, o anda verdiği sözü tutamaz ve kızı ile arasında geçen o son anları şiire dökmekten kendini alamaz. Yani alev hâlinde şairin eline düşen, kızıdır..." Ve şiir şöyledir: Hani, o bırakıp giderken seni Bu öksüz tavrını takmayacaktın? Alnına koyarken vedâ buseni, Yüzüne bu türlü bakmayacaktın? Bir alev hâlinde düştün elime, Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
Sayfa 150Kitabı okudu
Asrın son çeyreğinde Fransız İhtilâli vuku bulur ve bütün dünyaya hızla milliyetçilik fikirleri yayılır. Bundan, uzun vadede en ziyade zarar görecek olanlar ise yine Osmanlılar'dır. Zira topraklarında yetmiş iki milleti barış ve kardeşlik içinde asırlarca barındıran Osmanlı, artık eski dostlukları göremeyecek, tebaasındaki farklı din ve ırklara sahip unsurların her biri dış kışkırtmaların tesiriyle birer birer ispat-ı rüşt etmeye yelteneceklerdir. Bunun tabii sonucu olarak da Osmanlı topraklarında isyansız, savaşsız, kinsiz ve garazsız bir gün geçmeyecektir. Dahası, bu kaos ortamından istifade etmesini çok iyi bilen batı dünyası, meydanı boş bulup Asya ve Afrika'da müstemlekeler edinme plânlarını tatbik etmeye koyulacaklardır.
Sayfa 188Kitabı okudu
Sherlock Holmes, şömine rafının köşesinden şişesini, zarif Fas kutusundan da hipodermik şırıngasını aldı. Uzun, beyaz, gergin parmaklarıyla narin iğneyi ayarladı ve gömleğinin sol manşetini geriye doğru kıvırdı. Kısa bir süre gözleri düşünceli bir şekilde sayısız delik izleriyle noktalanmış ve yaralanmış olan kaslı ön koluna ve bileğine takıldı.
Reklam
Fransız Ordusu'nun 1812 yılında perişan olmasının nedenleri artık bizim için açıktır. Napolyon'un Fransız birliklerinin perişan olmalarının bir nedeninin Rusya'nın içlerine, uygun zaman geçtikten sonra, kış için hiç hazırlık yapmadan girmeleri; diğer nedeninin savaşın, Rus şehirlerinin yakılması ve Rus halkında düşmana karşı nefret
Sayfa 118Kitabı okudu
Evet sayın seyirciler bültenimize bir son dakika gelişmesiyle başlıyoruz:
❝ Sayın seyirciler, bugün elimize geçen bir habere göre, Dünya olarak bilinen bir gezegende insanlar doğdu, yaşadı ve öldü. Şimdi, sıradaki haberimize geçiyoruz... ❞
Sayfa 254 - Doğan KitapKitabı okuyor
Yalnız size son olarak şunu söyleyeyim ki, ben babamın kanına bulamadım ellerimi. Cezama onu öldürdüğüm için değil, öldürmek istediğim ve belki öldürebileceğim için razıyım.
Madem acı meselesine bu kadar girdik, son bir konuya daha açıklık getirelim. Doğaya bakarsanız, tüm çiçekler ve meyveler rengârenktir. Çünkü böceklerin ve hayvanların dikkatlerini cezbetmeye çalışırlar. Zira bu bitkilerin çoğalmasında böcek ve hayvanların rolü çok büyüktür. Bu sayede, tohumlar çok daha farklı yerlere ulaşabilirler. O zaman bu durumda şu soruyu sormakta fayda var. Acı biberlerin derdi ne ki o zaman? Meyvelere baktığımızda hem renk hem de tat olarak çekicidirler. Peki, acı biberler neden acıdır? Yoksa onlar da bazı insanlar gibi çoğalmak mı istememektedirler. Aslında durum biraz farklı olabilir. Acı biberler ile ilgili sabredip biraz gözlem yaparsanız, memelilerin acı olduğu için bu biberleri tüketmekten kaçındığını görürsünüz. Bu da zaten beklediğimiz bir şeydir. Ama ilginç olan, kuşların acı biberleri tüketmede herhangi bir sorun yaşamamasıdır. Acıyı algılayan reseptörleri olmadığı için oldukça acı biberleri çatır çatır yiyebilirler. Aslında burada daha ilginç bir bilgi karşımıza çıkmaktadır
Elma olgunlaşınca düşer. Peki neden düşer? Yer çekimi yüzünden mi, sapı inceldiği için mi, güneşten kuruduğu, ağırlaştığı, rüzgar salladığı için mi, altında duran çocuk onu yemek istediği için mi? Sebep hiçbiri. Bunların hepsi sadece bütün hayati, organik, doğal olayın meydana geldiği şartların denk düşmesidir. Elmanın hücresel dokusu ayrıştığı için düştüğünü söyleyen botanikçi de, ağacın altında onu yemek isteyen ve bu amaçla dua ettiği için düştüğünü söyleyen çocuk da eşit derecede haklıdır. Napolyon'un Moskova'ya gitmek istediği için gittiğini ve Aleksandr mahvolmasını istediği için mahvolduğunu söyleyen kişi de haklı ve haksız olacaktır. Milyon put ağırlığındaki, altı oyulmuş bir dağın, son işçi son kazmayı vurduğu için devrildiğini söyleyen kişinin haklı ve haksız olacağı gibi. Tarihsel olaylarda büyük olarak adlandırılan insanlar, olaya isim veren etiketlerdir ve bütün etiketler gibi olayın kendisiyle çok küçük bir ilgileri vardır. Onlara, kendi istekleriyle yapmışlar gibi görünen bütün eylemler, tarihsel anlamda istemsizce yapılmıştır, tarihin akışına bağlıdırlar ve sonsuzluk içinde önceden belirlenmişlerdir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.