"Dinin siyasallaşması en çok dinin kendisine zarar veriyor. Allah'la kul arasında olduğunda çok masum ve gerekli bir kurum olan din, belli çıkar çevrelerine hizmet için siyasallaştırıldığında ise kirleniyor ve kamplaştırıcı bir şeye dönüşüyor. Maalesef din bu ülkede cahil,niteliksiz ve kurnaz insanların elinde bir taciz aracına dönüşmüş durumda. Buna 'dinsel taciz' diyebiliriz sanırım. Böyle insanların elinde din:
Her türlü hırsızlığı meşrulaştırma aracı;
Erkek egemen toplumun bir silahı;
Masum,müteyeddin insanları sömüren büyük bir istismar aracı;
Nefret söylemi üreterek insanları kamplaştırma-ayrıştırma aracı;
Demokratik yaşam tarzına alternatif görüldüğü için demokrasi düşmanı;
Farklı olana yaşam hakkı tanımayan bir baskı aracı;
Haksız rekabet doğuran siyasi bir aktör;
Toplumu Araplaştırma aracı;
Bilimin,ilerlemenin önünde en büyük engel...
Bu haliyle bazılarını mutlu eden din kurumunun, belli toplum kesimlerinde de ciddi bir mutsuzluk yarattığı kesin. Dinin bir baskı ve sömürü aracına dönüşmediği toplumların dünya ölçeğinde daha mutlu olduklarını biliyoruz. "
İçimizdekinin dışında başka bir gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmesinin nedeni, kendileri dışındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır."
Cinayet furyası. Gitgide sarıyor insanları. Savaşı nasıl açıklamalı. Bireyin karşı koyması hiçbir anlam taşımıyor. Tanrının verdiği canı Tanrı alır özentisine ne demeli. Ardından cihat çağrısı. İnanmayanlara ya da bir başka özgürlüğe sarılanlara yaşam hakkı yok.
Gelgelelim, "gençlik yanılgılarıdır, olur böyle şeyler" diyerek hoşgörebileceğimiz yaşı çoktan geçmiş, neredeyse kırkına gelmiş bir adam, hâlâ ırkçıysa, hâlâ faşistse; liberal ekonomiyi sömürüp, dalavereyle muazzam servetler yığıyorsa; her gün yalan söylemeyi hakkı sayıyor ve her gün ağız değiştiriyorsa; hâlâ köktendinci bir yobazsa; kadınlara toplumda yer vermeye yanaşmıyorsa; 1400 yıl önceki yaşam biçimini özlüyorsa; kendi dininden ve soyundan olmayanları kıtır kıtır kesmeye hazırsa; asıl amacı demokrasiden işine geldiği kadarı yararlanıp, sonra demokrasiyi ortadan kaldırmaksa; bizler demokrasi adına böyle bir adama neden hoşgörü gösterelim?
Konu yaşamın kendisi olduğunda hikâyeye neresinden gireceğiniz önemli olmayabilir. Yaşam sinema filminden farklıdır. Bir film başından izlenmediğinde, karakterleri tanımakta, olayları kavramakta zorlanırız. Oysa birbirimizin hayatına aradan bir yerden giriveririz. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek, birlikte, hemen orada yaşanmaya başlar ve sürekli yeni hikâyeler yaratılır. Bazı durumlar dışında, insana kendi hikâyesini yaratma hakkı tanınmıştır. Hikâyesini yaratanın kendisi olduğunu kabul etmemekte direndiğinde, hikâyesi tragedyasızlığın tragedyası olur.