Lev Tolstoy’un Anna Karanina romanı şöyle başlar; “Bütün mutluluklar birbirine benzer fakat, mutsuzluğun kendine has bir hikayesi vardır.” Mutsuzluğun kendi zatında uzun, lirik bir hikayesi vardır. Yaşayanlar bilir.
Sakallı yaban domuzu, yani Sus Barbatus. Ne kadar da başarılı bir benzetme. Sakallı domuz insanlar misali. Domuzu kötülediğimden demiyorum ama deyim yerindeyse, domuzluk yapmak da insanlara atfedilmiş bir şeydir.
Sus Barbatus tek kelime ile harika bir roman. İnanıyorum ki zamanla yirmi birinci yüzyıl klasiklerinden biri de olacaktır. Çünkü
“Gecede Olan herkese Gelsin ☕️🦋”
Beni yormaz çünkü beni anlar.
Gece beni bağrına basar,
Bağrımı yırtarak çıkmaya çalışan nefesimi kucaklar.
Beni susturur konuşabilen herkese karşı.
“Geceyi severim çünkü kusurlu ciltlerini kapatır insanların
Daha az görünür birçok şey”
Şimdi bana aydınlığı övme olur mu,
Aydınlığın karanlıkta kalan taraflarını biliyorum.
İnsanların nasıl kış uykusuna yattığını,
Soğuğun insanlara daha çok oturduğunu tam kalıbıyla…
Bana gecenin üşüttüğünü söyleme artık.
“Evi ısınan insanlar bilir dışarıda üşümeyi,
Soğukla yaşayanlar bilmez gecenin buz kestiğini..”
İçinde yaşadığın ile İçinde yaşattığın geceyle bütünleşir evren
Gündüze inat geceler çoğaltırım
Bu yüzden sevmezler beni
Bu yüzden severim Geceyi
Severim kendimi
Ve beni örten her şeyi...
Kitabı karşıma koydum, Oğuzcuğum bana bakıyor ben de ona. Bakışlarında bir anlam arıyorum, kitabı okudum okumasına ancak hissettiklerinin birazını hissedebildim mi? Düşünüyorum, yaşasaydı eğer kıymetini bilir miydik acaba, pek sanmıyorum.
Yüreği, insanlık tarihinin her döneminde hissedilmiş o derin arzuyla dolup taşmış, o da bizler gibi sadece
Sabah ofise gelince çalışan arkadaşlarımızın birisinin masasındaki yarım simidi görünce aklıma geldi lise anıları. Yarım simitle lise anısı mı olurmuş demeyin ha, nele neler. Anlatayım efendim.
1990’lı yılların ilk yarısına denk gelir benim lisede okuduğum yıllar. ( O zaman doğan çocuklar şimdi otuzuna gidiyor ya, amanın! ) Ordu’da Teknik
Spoiler ola bilir!
Kitabı elime ilk aldığım andan beni içine aldı desem, yalan olmaz. İlk satırından alıntıladım, o kadar yani.
Eğer her iki satırından birini alıntılamak için çıkmasam, bir güne bitire bileceğim kitaptı. Hatta, bazen kendimi zor tuttum, spoiler ola bilir diye.
Beynim matematik yönümlü olduğu için ezberi sevmem. Belki bundandır ki, Tarihin yalnız edebiyat yönünü öğrendim hep. Çok duydum, Çinin müslümanlara olan zulmünü. Ama duyduğum kadarıyla kalmışdı desem....
Ama kitabı okudukça aydınlandı düşüncelerim.
Bir zamanlar Xocalı soykırımında esir düşmüş soydaşlarımı hatırlattı bana okuduğum olaylar. Ama itiraf etmeliyim ki, soydaşlarımın yaşadıkları yanında hafif kalmış. Ha, bu demek değil ki, Çin işkencesi hafifmiş. Asla, yaşayan bilir. Binde biri kadarını bile yaşayanlar dünyaya asla gelmemiş olmak ister.
Yüreği zayıf olanlar dayanır mı bilmem. Ben okudum. İyi ki de okudum. Hatta, bir sürü alıntı paylaştım.
Şiddetle tavsiye edeceğim kitaplardan...
Kitabı okumam için vesile olan
La Perduta Gente ve https://1000kitap.com/ovodsever na teşekkür ederim.
Çin İşkencesiEmine Şenlikoğlu · Mektup Yayınları · 20075,3bin okunma
Hayatında bir tane köy romanını eline almayan, birkaç tane Türk Klasiğini dahi okumayan insanların köy çocukları üzerinden çıkar sağlamasına göz yuman kitleler kandırıldık, aldatıldık demeye mahkûmdur. Toplumcu Gerçekçi Edebiyat sizlere yapılan yardımları reklam "gösteriş" olarak yansıtan çıkar sahibi insanları ayırt edebilmeniz
Önsöz
"İnsanlar duygu ve düşüncelerine göre hareket eder. Sevgi, nefret, korku, ümid, zan, inanç, şüphe, bilgi gib uni manevî kuvvetler, insanları içten içe, şu veya bu şekilde davranmaya zorlar. Nefret ettiğimiz bir şeyi yapmak bize çok güç gelir. Korku kaleleri yükseltir, hendekleri derinleştirirken sevgi bütün kapıları açar ve bütün
Nazım Hikmet Ran'ın seçme şiirlerinden oluşan, isterseniz bir solukta okuyabileceğiniz, isterseniz de zamana yayarak kendinize birkaç şiir molası vererek bitirebileceğiniz bir kitap.
Kitaptaki şiirlerin birçoğu basamaklı dizelerle yazılmış. Dizelerdeki bu hareketliliği
"İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en seçkin insanlarıyla sohbet etmek gibidir"
Diyen Descartes'e ve Kazancakis'in ruhuyla oturup bir çay içmek isteyenlere selam olsun.
Bizler yıllar boyunca çok okuyan mı bilir çok gezen mi geyiğiyle oyalanırken, gerçek bilgeliği bulanların hayatı özümseyerek yaşayanlar olduğunu Kazancakis yıllar
Belki de bir 30 yıl vardır polisiye okumayalı. Feneryolu Cinayetleri'ni elime aldığım zaman aklımda bu vardı. Dolayısıyla bir önyargı. Kerim Ülkü’nün aldığı mektupla başlıyor roman. Kerim Ülkü romanın ölümsüzü. Ve Faruk Arman, bir polisiye yazarı da giriyor devreye birkaç sayfa sonra. Faruk Arman’ın dahiliyetinden sonra romanın sayfalarını
Büyük şair İsmet Özel.Kendisiyle tanışmış ve hoş bir hatıra yaşamış olmamın gururuyla yapıyorum bu incelemeyi.Anlatacağım hatıram, okuyanlara tebessüm ettirecektir diye düşünüyorum:Lise 4'teyim.Arkadaşlarımla beraber İstanbul'da yaşayanlar bilir;Çengelköy-Çınaraltı cafeye gittim.Köşede, dünyaya bulanık bakan ve alene meydan okurcasına göğsünü