"Filistinliler, açgözlü dedelerinin sattıkları topraklar üzerine kurulmuş İsrail’e intihar saldırısı yaptı. Bu defa kaybettikleri yalnızca üzerine bombalı yelek giydirdikleri fedaileri de olmayacak. İsrail bu defa bölgesel operasyonun ötesinde, dünyanın desteğini de alarak Filistin halkına diz çöktürene kadar saldıracak..."
Dünyada her zaman haksızlık, yalan ve kötülük hüküm sürmüştür. Herrr zaman. “Dünya yuvarlaktır” diyen adamı idam etmeleri gibi mesela… diğer örnekleri siz düşünün, en az 100 tane gelmiştir aklınıza. Mesele doğruluk değil, hiç olmadı. Mesele çıkar ve çoğunluktur. “İyiler her zaman kazanır” derler ya, o da yalandır. Elbette iyiler de çokça defa gücü eline almıştır… Ancak bu bile kötülükle savaşarak olmamıştır. Kötüler birbirine daldığı için, ortam iyilere kalmıştır.
Gün düşleri hep içim umut
Sokaklara çıkmak istemiyorum
Kuşlar gibi uçmak lazım özgürüm ben
Yeryüzüne inmek istemiyorum
Dağlar gibi dik durdum evvel
Şimdi bir çukurda çürüyorum
Ezilme derdi bana hep annem
Karınca gibi hissediyorum
Kaç sabahtır geceye uyanıyorum
Ne oldu güneşe aynalarda yokum
Dumanı tüten çay bardaklarına dokunuyorum
Elimi ısıtmıyor
Ağlayınca fark ettim artık gözyaşlarım yanaklarıma değmiyor
Keşke bir kez daha öpebilseydim seni
Sımsıkı sarılıp saçlarını koklayıp öyle gitseydim
Ölmüşüm ben bebeğim ölmüş
Herkesin korktuğu gün bana bugünmüş
Felaketin üzerinden tam bir yıl geçmiş. Yıl geçmiş demek manasız geliyor aslında, ne geçmiş efendim? Ben o tarihte kaldım mesela… Bugünü yaşayan beni tanımıyorum bile. Sadece depremin değil, çaresizliğin, haksızlığın, pişkinliğin, bencilliğin ve tam manasıyla gerçek kötülüğün de günüydü o gün. Başlasam yazmaya roman olur, olur ama okumanıza lüzum yok. Her sayfasını ezbere biliyorsunuz siz de. Susabilirsiniz ama bilmiyormuş gibi yapamazsınız.
Nasıl yaşayacağımızı bırakıp, nasıl ve ne şekilde öleceğimizi düşünür olduk o gün. Artık hiçbirimiz eskisi gibi değiliz, kıyas kabul etmez ama 11 değil, 81 il hasar aldık o gün. Hatırlatmak için iki kelam et dediler… İnsan unutulmayanı nasıl hatırlatsın? Geçmeyeni nasıl ansın? Deprem benim dünümde değil maalesef… Yaşananlara çaresiz bugünümde. Benim de başıma gelir mi korkusuyla yarınımda. O yüzden süslü cümlelerle edebiyat parçalayacak halim yok bu gece. O insanların gözyaşı kurumadan, her biri sıcak yuvasına, işine, aşına kavuşmadan olmaz. Hukuk önünde hakkını arayan, yitirdiği canların hesabını soranların içi soğumadan olmaz. Yıl geçmiş… Ne geçmiş efendim? Üç ay olmadı daha göçük altından cenaze çıkalı… Hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum.
7 yıl evvel Soma’da 301 madencimizi kaybettik. İhmalleri saymaya zaman yoktu, en basiti soruldu; “Madende neden yaşam odası yok?” Bir oda bile olsa 24 hayat kurtaracaktı… Yoktu. Maliyet… Ertesi gün kürsüden “İhmal yok!” dedi Bakan. Kolundaki pahalı saat, 10 yaşam odası ediyordu.
Bana diyorlar abi yanında birileri şarkı söyleyince nerelere dalıp gidiyorsun...
Bunuda ilk kez söyliycem.
Ben insanım etten, kemiktenim benim bi ruhum benim bi kalbim var. Ben bu kalbi yıllar önce birine teslim ettim hala geri almayı bekliyorum. Kolay mı o şarkıları şuradan dinlemek? Ben isteyerek mi verdim o kalbi. Size kafasını çeviriyor oturup günlerce ağlıyorsunuz yani sizin sosyal medya da yaşadığınız s.kim s.kum aşklar size bu kadar acı veriyor da ben kalbimi verdim ruhumu verdim birine diyorum otuz santim yanımda şarkı söylüyorlar bana nasıl acı vermesin. Hiroşima’ya atılan bombanın üzerinden kaç yıl geçmesi lazım orda bitane ufacık ağaç yeşermesi için Yüzlerce yıl. Siz aşkı bazen çiçeğe benzettiniz bazen böceğe benzettiniz. Benim aşkım atom bombası gibiydi. Düştüğü yerde bugünde bişi yeşermiyo yarında yeşermeyecek...