Birinci kitap beklentimi o kadar üst çıtalara çıkartmıştı ki... Galiba daha üstü olamaz diyordum. Ama bilin bakalım bu hangi yazar? Tabi ki Nagila ve ondan da bundan daha azını beklemek hata olurdu.
O kadar fantastik kitap okudum ama ben hiçbir fantastik kitabın böylesine kadınları öne çıkardığını görmedim. O kadar duygulandım ki. Yani seri tamam
Yüce İda dağından bir top ışık doğar
Sarı rubalı şafak, Okeanos'un akışlarından doğdu
Tanrıların kralı Yüce Zeus, yazdı tekmil canlıların kaderini
Doğdu dünyanın en üstün diyarında bu büyük destan
Adı şanlı kendi şanlı Homeros'un dilinden
Anlatıldı binlerce yıl önce
Şimdi ben de bu şiirsel destanı anlatacağım size
Homeros gibi değilse de
İç hesaplaşmalarım bitmedikçe ki bu şekilde bitmesi mümkün görünmüyor, sen yine bana öyle manasız, anlamsız, anlamamış gözlerle bakacaksın. Ben yine içimde kopan fırtınaları sana ifade etmektense yıldızların kaymadığını, güneşten aldıkları ışıkla parladığını, bazılarının ise karardığını söyleyeceğim…
Halen haklarında çok şey bilinmemesine rağmen karadeliklerin; sonsuzluğun, zamansızlığın başlangıç noktaları olduğunu söyleyeceğim.
Sen sevgiden söz ettikçe, düşlerindeki evrensel aşk'a ulaşmanın katı haldeki kalbimin sevgi üzerine atmasını sağlayarak mümkün olacağını ve böylece elde edilecek ısının, aşkı damıtmak için kullanılması gerektiğini anlatacağım.
Bu noktada anlaştığımızda ise, gök kubbede parlayanlar, göz kırpar gibi yanıp sönenler yıldızdır deyip, sonsuza kadar sevişebileceğimizin olabilirliğini kanıtlamak için peş peşe yalanlar söylemek zorunda kalacağım
Uzun yıllar aradan sonra, risale bahçesinden tattığım ilk risale. Ama bu defa yavaş, yavaş… Kelime kelime… Hikmetini sorgulayarak, tefekkürler eşliğinde.
Yeri geldi denizlerin, rüzgarın, şimşeğin, rengarenk çiçeklerin, envai çeşit hayvanların; yeri geldi Peygamberlerin, evliyaların, sıddıkların, nurani kalplerin lisanıyla ve şehadetiyle Tevhid
Nazım Hikmet Ran'ın seçme şiirlerinden oluşan, isterseniz bir solukta okuyabileceğiniz, isterseniz de zamana yayarak kendinize birkaç şiir molası vererek bitirebileceğiniz bir kitap.
Kitaptaki şiirlerin birçoğu basamaklı dizelerle yazılmış. Dizelerdeki bu hareketliliği
Beş mayısı altı mayısa bağlayan gece Hızırla İlyas dünyanın bir yerinde buluşurlar. Onlar buluştukları an dünyadaki bütün yaşam durur, tekmil canlılar ölürler. Hemen sonra da daha gür, daha canlı, daha doğurgan dirilirler. İşte bu gece Hıdırellezdir. Bu gece Hızırla İlyasın el ele tutuştuğu anda yıldızlar gökte birleşir. Kim ki gökyüzünde yıldızların birleştiği görür, o an ne istese olur. Karaçullu obası da yaylaksız, kışlaksız kalmıştır. Kendilerine konacak, barınacak bir yer bulamamışlardır. O gece herkes birbirine yaylak ve kışlak isteyeceğine söz verir ama gece gelince kimse yaylak ve kışlağı istemez. Kendi isteklerini düşünür bir tek. İşte yaylaksız ve kışlaksız, konacak bir yer bulamayan Yörüklerin hikayesini anlatır Yaşar Kemal bu romanında. Şiirsel, o güzel anlatımıyla Çukurova'yı, Yörüklerin çektiği acıyı, ölümü, aşkı gözlerimizin önüne serer.
Rivayet odur ki Konstantiniyye'de, Ayasofyanin en müstesna yerinde mündemiç "Meryem Ana, İsa ve Havarileri" tasvirli değerli bir tablo arzı endam ediyordu.Tablo Hristiyan dünyasının , bilhassa Doğu Hristiyanlığının asırlardır devam edegelen kutsal bir sırrını taşıyordu .O sır söyle ifade edilmişti:" Bu tablo bulunduğu şehrin
Aşkı kalıcı kılmak hakkında ...
İlişkinin gizemi kaybolunca aşk da kaybolur. Bu kadar basit. Demek ki bizim için öylesine önemli olan aşk değil, gizemin kendisi.
Aşk bağlantısı bizi gizemle temasa geçirmek için yalnızca bir araç. Belki de bizler, gizemin yakınında olmanın mutluluğu sürsün diye arzuluyoruz aşkın sürmesini. Kıpırtısız durmak gizemin doğasına aykırı. Yine de gizem her zaman mevcut orada, bir yerlerde.
Yeni aşkın romansı, yalnızlığın romansı, nesneliğin romansı , kadim piramidlerin romansı, uzaklardaki yıldızların romansı, gizemle temasa geçmenin yolları. Lakin ebedileştirmek konusunda herhangi bir tavsiyem yok. Fakat sizlere bildiğim en önemli gerçeklerden ikisini hatırlatabilirim ve hatırlatacağım da:
1- Her şey onun bir parçası.
2- mutlu bir çocukluğa sahip olmak için asla geç değil.
"Hiçbir şeyden memnun olmamaya mahkûmdum." Sy 281
Yazardan arka arkaya okuduğum 4. kitap da nihayet bitti.
Kitaba başlamadan önce biraz dizisini izledim ve iyi ki de öyle yapmışım. Kitap boyunca Kenan'ın bestesi olan Siyah Yıldızların dinleyeni mest eden büyüsünden bahsetmiş yazar, dizi de çalan Toygar İşıklı'nın Gecenin
Ninatta'nın Bileziği Ahmet Ümit'in bugüne kadar okuduğum eserlerinden oldukça farklı bir eser.
Yıllar yıllar öncesine götürüyor yazar bu kitabıyla okuru. Yıllar Yıllar öncesinin bir savaşına, bir anlaşmasına ve bir aşk hikayesine... İçerik olarak olduğu kadar dil olarak da farklı bir eser meydana getirmiş yazar. Şiirsel bir üslubu var. Okurken
Seviyorum seni, bulutların yağmura aşkı gibi,
Seviyorum seni, çölde suyuna kavuşmuş bedevî gibi,
Seviyorum seni, dağların karına kavuşması gibi,
Seviyorum seni seviyorum seni.
Seviyorum seni,dikenin güle aşkı gibi,
Seviyorum seni, gökteki yıldızların aya aşkı gibi,
Seviyorum seni,caminin ezana aşkı gibi,
Seviyorum seni,mavinin gökyüzüne aşkı gibi,
Seviyorum seni seviyorum seni.
(Zeynep Sağıroğlu)
Peki, kim kurtaracak beni var olmaktan? Ne ölümdür istediğim ne de hayat.*
13 Haziran 1888 saat 15.20'de, Largo de S. Carlos'ta, 4 numaralı evin soldan dördüncü katında, aynı zamanda müzik eleştirmenliği de yapan adalet bakanlığı görevlisi Joaquim de Seabra Pessoa ile Maria Madalena Xavier Pinheiro Nogueria'nın ilk çocuğu Fernando