YouTube kitap kanalımda Japon edebiyatı ve Osamu Dazai hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/QbT0zmxxnoM
Dostoyevski, Tezer Özlü, Sadık Hidayet ve Charles Bukowski'nin genlerinden alınıp ortaya hibrit bir kitap çıkartılmak istenseydi o kitabın adı ne olurdu? Bence
ANLAŞILAN ALIŞMIŞIM, SENSİZ OLMAZ!..
Hayat hem uzun, hem çok kısa. Gerçek aşk mı? Ömürde bir başa gelir, o da belki...
Kimi zaman hepimiz karşımızdakini idealize etme eğilimini gösterebiliyoruz. Bize bağdaştırmak, kendimize benzetmek uğruna müthiş çabalar sarfediyoruz. Ehh.. Yaşamak istiyoruz o tutkuyu.Eskimeyen, bitmeyen gerçek sevda öyle
<HAFTALIK DÜŞÜNCE>
Bildiğiniz üzere UNESCO yaşlılığın tanımını yapıyor.
Diyor ki ;
-Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa,
-Yeni şeyler öğrenmiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa,
-Merak etmiyorsa, keşfetmiyorsa,
-Geçmişte, anılarında yaşıyor ve sürekli eskiyi tekrar ediyorsa yaşlıdır.
Soru: Genç olmak
Hayatın simgesini yitirmiş ve yitirilen simgeyi boyayarak hayaller kuran nesil(ler) hep yarım kalmış hikayelerin çocuğu olarak hayatlarına devam eder eğer şanslıysa bir yeni simgenin gölgesinde dinlenmeye ancak vakit bulur.
"Zulüm bizdense, ben bizden değilim."
(Rachel Corrie)
"Bilirsiniz: İnsandan daha uzun yaşar kemikleri. Dillerini ne kadar toprağa gömerseniz gömün, kelimelerin kemiklerini örtecek toprak yoktur. Gün gelir, yazılır, söylenirler." Syf:14
Kitap yirmi üç yazarın hikayelerini, Murathan Mungan tarafından seçilmesiyle
Hayatta insan değerleri, sahip olduğu öz benlik bilinci ve koşulsuz sevilme duygusu ile yaşar. Yitirilen hep bir öz benlik parçası, her değersizleşme algısı insan ruhunu parçalar. Toplumsal kültürlerin artık ruhu parçalamak yöntemi ile inşa edildiği günümüzde, güven duygusunun kökten silinmesine, insan olma değerinin kıymetsizleştirilmesine hatta maddesel olmayan düşlerin artık naftalinli sandıklarda yok olup gitmesine izin vermeyin. Zaman dönüşür, teknolojiler dönüşür, madde dönüşür, insan da dönüşür elbet. Ama zaman değişse bile aynı dilde, aynı değerde kalması kaçınılmaz ihtiyaçlarımız her zaman olduğu yerde bizlerle yaşıyor. Zamansız insanlığımız gibi.
Alıntıdır.
Haksız bir ölümle başlayan ve hazin bir ölümle biten bir garip derviş hikayesi..
1910 yılında Bosna'da doğan meşhur yazar Meşa Selimoviç'in ağabeyi, 1942 yılında Hırvat güçler tarafından haksız yere kurşuna dizilerek öldürülür. Kardeşinin ölümü, onda çok derin yaralar açar. Sırf aileden biri öldüğü için değildir bu yara , zira
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım..
‘’Selim öldü. Selimlik de ölmüştür.’’
Ve her başlangıç, taze bir yaşamla ortaya çıkarken,
Bir ölümden doğdu bu roman.
Bu ölümle doğuşun sebebi, Atay’ın her daim üzerinde düşündüğü ve ölene dek de bundan vazgeçemediği (yarım kalan kitabı, bazılarımız için hala kabuk bağlamaz bir yaradır) bir kavramdı. Bu kavram, bizzat Atay’ın da ifade ettiği
GEL DESE DE BAKMA CİMRİ AŞINA BİR FIRSAT ARAR DA KAKAR BAŞINA.
Moliere, 5 perdelik bu oyununda Paris burjuvasını ele alıyor. Para hırsının insanda nasıl tezahürleri olduğunu, parayı kazanma şekilleri ile onu korumak için düşülen durumları eleştiriyor. Bu oyun 5 perdelik kara mizah şeklindeki ağır bir hicivdir. İnsanın kendisine yabancılaşması,