Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zihin Emekçisi

Zihin Emekçisi
@zihinemekcisi
“Gözler, en önemlisi gözlerdir. Tıpkı bir barometre gibidirler. Gözlerinden, yüreği nasır tutmuş birinin ayakkabısının sivri burnunu ortada hiçbir neden yokken kaburgalarınıza gömeceğini hemen anlarsınız”
Reklam
Yalnızız
“İntihar ediyorum. Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birisi beni öldürse dünya düzelir gibi geliyor bana.
“Bütün çizgileri donuktu. Beni incitmek için sustuğunu veya mahrum olduğu hislerin utancı içinde ruhunun bomboş kaldığını farzettim”
Reklam
“Tecrübeden sonraki idrak evvelkinden çok daha pahalıdır.”
Beni Ne Kadar Seviyorsun?
“Beni seviyor mu?” ve “Ne kadar?” Büyükanne, hala, teyze, koskoca insanlar bunun cevabını beş yaşındaki çocuktan bile istiyecek kadar zayıftırlar. Bambino küçük ellerini derece derece açar, “Beni ne kadar seviyorsun?” sualine “Oda kadar”, “Ev kadar”, “Dünya kadar” cevaplarını verir. Sevgisini adamına göre derecelendirmesini ve ölçmesini beş yaşında öğrenmiştir.”
Tercih ettiğiniz şairi bilmiyordum, dedi, size bir çok Fransız şairlerinin şiirlerinden bir buket getirdim.
Sayfa 173Kitabı okudu
Avrupa'nın müstemleke idare­leri, her girdikleri memlekette ileri fıkirli adamları iş başından uzaklaştım ve yerine cahilleri, gerileri koyarlar. Maksat terakkiye mani olmaktır. Emin olunuz, burada bir Fransız veya İngiliz idaresi yerleşsin, en mutaassıp şeyhülislamiardan daha ziyade sizin kapanmamza çalışa­caktır. Ancak burada kurunuvusta zihniyetini hakim kılmak şartıyla bize hakim olacaklarını bilirler.
insanlardan korkmak
Çocukken ana babaya karşı geliştirilen olumsuz duyguların üstünün kapatılmasıyla başlayan süreç, insanın giderek kendine yabancılaşmasına ve sonunda kendisi olamamanın suçluluğunu yaşamasına neden olur. Varoluş suçluluğu denilen bu duygu anlamlı bir yaşamı gerçekleştirememiş olmaktan kaynaklanır.
Reklam
Dostoyevski ve İnsanları
Onun mutluluk kavramı esrime, acı kavramı yok olma anlamına gelir. Bu yüzden kahramanlarının mutluluğu da yoğun bir sevinç değildir, tersine onların mutluluğu parıldar ve ateş gibi yanar, tutulan gözyaşlarıyla titrer ve tehlike yüklü ağır bir hava halini alır; dayanılmaz, çok sürmeyen, tadını çıkarmaktan çok acı çekmek olan bir haldir bu.
Sayfa 117
İnsan ve toplum
Samimiyetsizlik ilkel toplumların bilmediği bir davranış biçimidir. Örneğin, eskiden Hotantolar’da rüşvet ve ihanet yoktu. Ancak toplumlararası ilişkiler geliştikçe Hotantolar da bu sanatı Avrupalılardan öğrenmeye başladılar. Samimiyetsizlik uygarlıkla gelişmiştir. Çünkü uygarlıkla birlikte diplomasi de gelişmiş, çalınacak şeylerin sayısı da artmıştır. İlkel insanlarda mülkiyet geliştikçe hırsızlık ve yalan da başlar.
Ve nihayet, sanki bütün bu dünya, güçlüsünden zayıfına bütün sakinleriyle ve sefil kulübelerinden bu dünyadaki güçlülerin zevklerine uygun, altın kaplamalı saraylarına kadar bütün evleriyle, bu alacakaranlık içinde fantastik, büyülü bir diyara, düşler alemine gidiyor, sırası gelen duman olup lacivert göğe karışıyordu.
Sayfa 201Kitabı okudu
Söylesenize, neden hiçbirimiz birbirimize kardeşçe davranmıyoruz? Neden en iyi insanlar bile sanki hep başkalarından bir şeyler gizler, hep susar? Sözlerinin yel olup gitmeyeceğine emin olduğun zamanlarda bile neden yüreğinden geçenleri dosdoğru söylemezsin? Herkes olduğundan daha ketum görünüyor, sanki hemen dile getirirlerse duygularının zedeleneceğinden korkuyorlar...
Mutluluk
Fakat mutluluk ve neşe insanı nasıl güzelleştiriyor! Yürek sevgiyle nasıl da kaynıyor! Sanki kendi yüreğini alıp bir başkasının yüreğine dökmek istiyorsun, herkesin neşelenmesini, herkesin gülmesini istiyorsun. Mutluluk nasıl da bulaşıcı!
Hiçbir Saray Aynası Onun Sırtı Kadar Güzel Olamazdı
O gece ilk defa Selma Hanımefendi’nin sade üslûp, sade zarafet, sade iyi seçilmiş elbise, en latif duruş ve çıldırtıcı bir yığın gülüş olmadığını, ayrıca bir vücudu bulunduğunu, bu vücudun birinci sınıf bir kadın vücudu olduğunu, bu gemi ile dünyanın en güzel seyahatleri yapılabileceğini görmüştüm. Hiçbir saray aynası onun sırtı kadar güzel olamazdı, kolları ay ışığında gümüş ırmaklar gibi akıyordu.
Sayfa 202Kitabı okudu
Reklam
Hepinizin Allah belasını versin: Beni adam edecekler
Sonya hiçbir şey anlamadan bakıyordu ona. Anlayabildiği tek şey, bu adamın çok ama çok mutsuz olduğuydu.
Sayfa 411Kitabı okudu
“Evet gerçekten de eğer Tony her şeyi daha açık seçik görmüş olsaydı, daha kararlı hareket etseydi, daha gerçek ahlaki değerlere bağlı kalsaydı, önceleri mutluluk, daha sonraysa hoşnutluk adını verdiği edilgin bir kavgadan hoşlanmazlık haliyle daha az kolayca uyuşabilseydi. Eğer Tony korkak olmasaydı, kendini onaylamak için başkalarının onayına bel bağlamasaydı... sonuncusuna kadar götüren bir dizi varsayımsal eğer sorusuyla bu böyle sürüp gitseydi; böylelikle, sözgelimi, eğer Tony, Tony olmamış olsaydı.”
“Bu dünyada en şanslı olanlar bence çirkinlerle aptallar. Yan gelip yayılarak yaşam denen oyunu ağzı açık seyredebilirler. Zafer denen şeyi bilmeseler bile hiç değilse yenilgiyi de tatmazlar. Aslında hepimizin yaşamamız gerektiği gibi yaşar onlar, kaygısız, kayıtsız, çalkantısız. Başkalarının mahvına yol açmadıkları gibi kendileri de onun bunun elinde telef olmazlar.”
Lavoisier Kanunu
Pencerenin yanına gitti, alnını cama dayadı. Bir süre öylece kaldı. Sonra aşağıya baktı: caddede insanlar, karıncalar gibi, telaşla birbirlerine çarparak oraya buraya gidiyorlardı. Yüzlerce insan, binlerce insan... çoğu ne kadar önemsiz, ne kadar silik. İçlerinden biri Selim olmaz mıydı? Milyonların içinde sadece bir Selim. Bu tabiat kanunları ne kadar insafsız, diye düşündü. Kime zararı dokunur bunun? Hepsinin eli, ayağı, başı var... Selim gibi. Ne olur bu kadar el, ayak, baş bir araya gelse de bir tanecik Selim çıkarsalar aralarından; ne olur bir tane Selim olsa? Elimi sallar çağırırım; koca budala derim, nereye gidiyorsun gene dalgın dalgın? Olmaz, olamaz! Yok olamaz insan. Hareketleri, gülüşü, birlikte yaptıklarımız: nereye gitti hepsi? Lavoisier Kanunu var: hiçbir şey yok olamaz durup dururken. Kanun adamdan hesap sorar; nereye gitti diye. Pencereyi açtı, aşağı sarktı.
Sayfa 328Kitabı okudu
Konuşma duyusu
Kadınlarla konuşurlar. Bir bara giderler, konsomatrislere içki ısmarlarlar: bir daha, bir daha. Hep konuşmak için. İnsan olduğumuzu, kendimize ispatlamak için. Köpeklerden farklı olduğumuzu göstermek için.
Sayfa 284Kitabı okudu