Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Resullerin Daveti ve yolu Budur...
Şeyh Muhammed Bin Abdullatif şöyle der: “Şunu iyi bil ki (Allah bizi de seni de sevdiği ve razı olduğu şeylere muvaffak kılsın) Allah’ın ve Rasulü’nün düşmanlarına düşmanlık yapmadıkça ve Allah’ın ve Rasulü’nün dostlarına dostluk yapmadıkça kişinin Müslümanlığı ve dini düzgün olmaz.(15) Allah (subhanehu ve tealâ) şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin.” (Tevbe/23)(16) İşte tüm Rasullerin dini budur... Onların daveti ve yolu budur... ****************************************************************************** (15) Burada kastedilen düşmanlığın aslı ise; ifade geneldir ve bu hali ile alınır. Ancak kastedilen, genel manadaki düşmanlık, bunun ayrıntıları ve açığa vurulması ise kişinin İslam’ının aslının yokluğunu değil istikamet üzere olmadığını belirttiği söylenir. Şeyh Abdullatif’in bu konunun ayrıntılı açıklamaları bulunmaktadır. İsteyen oraya müracaat edebilir. Bu açıklamalarının birinde şöyle der: “İmam’ın sözlerinden kafirlere olan düşmanlığını izhar etmeyen kişilerin tekfir edildiğini anlamak, yanlış ve geçersiz olur...” Günümüz davetçilerinin çoğunun niteliklerini unuttuğu bu temelin önemini açıklamak maksadı ile, onların bu mesele ile ilgili olan sözlerini burada aktardık. Aslında söz açıktır. Ancak, bulanık suda avlanmaya çalışan bazı kişilerin, bizi Haricilikle suçlamalarına engel olabilmek için ilave açıklamada bulunmayı istedim. (16) Ed-Düreru’s-Seniyye, Cihad Bölümü, 208.
Sayfa 22 - Beyaz Minare Kitap
16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri
1506’da, Sultan Bayezid’in bu sefer Michelangelo’yu İstanbul’a davet ettiği ve Haliç üzerine bir köprü yapılmasını istediği rivayet edilmektedir. …Roma’daki hayatından hiç memnun olmayan ve Floransa’ya kaçan Michelangelo, Galata’daki Fransisken cemaatinin başrahibi üzerinden gelen daveti hayırhaklıkla değerlendirir ve İstanbul’a giderek Sultan’ın hizmetine girmeye karar verir. Hatta kendisine zulmeden Papaya karşı kaleme aldığı eserini, “Türkiye’den yazan Michelangelo’nuz” imzasıyla bitirir. Büyük ressam ve heykeltraşın İstanbul’a gitmeyi kafaya koyduğunu duyan Floransa sancaktarı Soderini, “Türk için yaşayacağına, Papanın yanında öl, daha iyi!” diyerek onu kalmaya ikna eder. Dahası, işi sağlama almak için sanatçıyı Floransa Senyörlüğü’nün resmi Roma elçisi olarak atar. Böylece Leonardo da Vinci’den sonra Rönesans devriminin ikinci büyük ismi Michelangelo da İstanbul’a gitme şansını yakalayamamış ve belki de İslâm-Batı tarihinin en ilginç olabilecek karşılaşmalarından biri gerçekleşememiştir. Zira Michelangelo İstanbul’a gitseydi, kendinden on dört yaş küçük olan Mimar Sinan ile (1489-1588) karşılaşacak ve aralarında muhtemelen 16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri vuku bulacaktı.
Sayfa 250Kitabı okudu
Reklam
Alevi Sufizmine Eklemlenen Şiilik
13.-14. yüzyıllarda Ahilik (lonca dernekleri) ile başlayan Şii etki, 15. yüzyılda Hurifilik (harflere kutsal anlamlar yükleyen dinsel akımın) eliyle arttı. 16. yüzyılda Safeviler (İran'da Şah İsmail'in kurduğu devlet) zamanında en uç noktasına çıktı. Burada altını kalın çizgilerle çizmemiş gereken nokta başlangıçta Alevi dininin içinde Şiilik yoktu. "Eski tarihi kaynakların hiçbirinde, Anadolu kırsal kesiminde ve köylerinde Şii'likten, özellikle de aşırı Şiilikten hiç söz edilmemiştir. (...) Örneğin Baba İlyas, Hacı Bektaş, Şii değildir. Gerçekte Şii'lik, Safavi propagandasıyla politik görünümlü bir uç noktaya varıp ulaştı".[1]
Sayfa 146 - Ütopya Yayınevi
İki tabanındaki ifadeler çok uzun olduğu için bazen taban olarak 2'nin kuvvetleri olan 8 ve 16 kullanılır. 8'lik sistemde kullanıdığımız simgeler 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7; 16'lık sistemde ise 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, A, B, C, D, E ve F'dir. Örneğin 394 sayısı 16 tabanında (A, 10 sayısını temsil etmek üzere) 18A olur.
Sayfa 11
İzmit’te halka, 16 Ocak 1923 nutku ile başlayan konuşmalar, 4 gün kadar sürdü. Alışık olduğu ve uzun zaman terk edemediği koyu, ağdalı bir Osmanlıcayla konuşuyordu. Bu onun, Harbiye Mektebinden beri be­nimsediği uzun cümleli, terkipli bir resmi konuşma dilidir.
16 Kasım’da Vahideddin İstanbul’daki işgal orduları başkumandanı ve İngiliz Generali Harrington’a bir sığınma mektubu yazdı. Bir İngiliz zırhlısına alındı ve İstanbul’dan aynldı.
Reklam
Gerek lisanı hal ile olsun, gerekse lisanı kal ile olsun, fıtratın verdiği ahid ve şehadetten sonra başka bir hucette lüzum yoktur.
"Yarabbi münezzehsin"... Münezzehsin sen herşeyden, gözlerin görmesinden, duyguların idrakinden çok üstünsün sen: "Tevbe ettim sana"...
SEBİR DAĞI İLE İLGİLİ BİR RİVAYET
"Nakledilmiş ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebîr namındaki dağa çıktılar. Sebîr dedi ki: Ya Resûlallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tâzib (azap) eder. Onun için korkarım." Cebel-i Hıra çağırdı: Ya Resülallahi ileyye
Sayfa 329 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Uykuda kalıp gece namazını kılamayan kimse bilsin ki; Duha namazı, gece namazının bedelidir.
Sayfa 284 - Darul İman Yayınları
Reklam
Avrupa ve Osmanlı nezdinde yargılama usulü:
l 16. yüzyıl sonunda Anadolu'da kamu güvenliği özellikle sancak­ beylcrinden soruluyordu. Yerel eşkıya iyice denetimden çıkıp da olaya doğrudan cl koymak üzere bir müfettiş ya da kolluk kuvveti göndermek gerekmedikçe, hükümetin pek umurunda olmuyordu. Avrupa'da dere­ beyliğin erken dönemlerinde olanın tersine, yerel Osmanlı beyi yerel ca­nileri tutuklayıp, yargılayıp, cezaya çarptırmıyordu; bunun yerine, eyaler­ teki her sancakbeyi, bölge kadısının isteğine uyarak ya da sadrazaının o is­teğe uyan buyruğu gereğince, şeriat ve kanunları temel alan adaleti yerine getirmek üzere, yerel suçluları kadının huzuruna çıkarıyordu.
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Sumer yazar ve ilahiyatçıları, tanrı düzenini sağlayan tanrısal bir gücün varlığına inanmışlar ve o güce me adını vererek, Tanrıça İnanna'nın bu öyküsü* içinde onları bir liste halinde yazmışlardır. Tanrılar, "kültür nitelikleri ve türleri" olarak adlandırılan bu me'lerin iyi olanlarını meydana getirdikleri gibi kötü olanlarını
"majesteleri hükumet icra buyuruyorlar. fakat gerçek bir hakimiyet hakkına malik olmaları için hakkaniyet ve adalet kaidelerine baş eğmeleri şarttır." turgot, 16. louis'ye
11 ekim 1922’de imzalanan Mudanya mütarekenamesi, 15 Ekim 1922'de yürürlüğe girdi. Gazi Mustafa Kemal 16 Ekim’de Ankara’dan Bursa'ya hareket etti. Milli Müdafaa Vekili Kâzım, Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir ve ayrıca Refet Paşalar da yanında bulunuyorlardı. Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa ile Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa zaten Bursa’daydılar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.