Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
681'de göktürk devleti'ni yeniden kuran ilteriş kağan ve halefi kapağan devrinde, maveraünnehir'deki sudahlar(sogdianalı) tekrar itaat altına alınmak istendi. araplar ise 644 yılında horasan'ı fethetmiş ve sınırdaş olmuşlardı. kapağan'ın kül tigin'i bu havaliye sefere yollaması ile arap-türk çatışmaları başladı. her ne kadar orta asya'nın göçebeleri arasındaki çatışmalar arap fütuhatını kolaylaştırsa da bu fütuhatın öncekiler kadar kolay olmadığı görülüyor. bir yüzyıl kadar göçebe aşiretler ve buhara, semerkant, baykent gibi şehirler istilaya direnmiş, teslim olduktan sonra da ayaklanmaya devam etmişlerdir
Sayfa 39 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Bu yüz elli kilo olmak için bir yarış olmalı :)
~ Bu kısa gezintiler bir yana, günün yaklaşık 23 saati, haftanın 165 saati, ayın 644 saati Bayan Hincher yatak örtüsünün altındaydı. Kahvaltısını yatağında yaptı, öğle ve akşam yemeklerini yatağında yedi. Kitabını yatakta okuyup örgüsünü yatakta ördü; bütün güncel gazete ve dergiler, yün yumakları ve numaralı örgü şişleri elinin altındaydı. ~
Reklam
Hz. Ömer 644'te, kendisiyle şahsi meseleleri olan İranlı bir suikastçı tarafından katledildi. Birçok açıdan Hz. Ömer hilafetin kurucu babası olarak görülebilir. Hz. Ebu Bekir ile birlikte, kendisinin bu unvanı aldığına dair dönemine ait doğrudan bir kanıt bulunmamakla birlikte, Arap kaynaklarının hepsi ittifak halinde Hz. Ömer'in bu unvanı kullandığını söyler. Hz. Ömer pek tabii ki meşhur bir kimseydi. Bir Arap, Batı Arabistan'da kendi ismini taşıyan bir duvar yazısını tarihlendirmek istediğinde herhangi bir resmiyete veya açıklamaya başvurmadan Ömer'in öldüğü sene diye yazardı.7 Hz. Ömer'in ünü Sünni İslami gelenekte büyük kanun koyucu, dürüst ve müsamahasız, hükümdarlar ve kumandanlar arasındaki aşırılığı veya gösterişi cezalandırmakta hızlı olarak yaşamaktadır.
Müminlerin emiri Hz. Ömer [radıyallahu anh] (v. 23/644) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan bahsetmekle kendinizi meşgul etmeyin. Zira bu beladır. Allah Teâlâ’yı zikredin. Çünkü bu rahmettir.”
Sayfa 304 - İbn Ebü’d-Dünyâ, Zemmü’l-Gıybe ve’n-Nemîme, 1/22 (nr. 58)
Şimdiki Irak'ta, Fırat'ın batısındaki çölde yaşayan Arap kabileleri İranlılarla eskiden beri düşmandı ve gerilerinde soydaşları eliyle yükselen İslam'ı gönüllü olarak kabullenerek geniş bir destek alacaklarına inandılar. Böylece Halife Ebubekir (632-634) döneminde başlayan Sasanîlerle çatışmalar en baştan yakındaki Arapların destek ve rehberliğine haiz olmuştu. 635 yılında Buveyb'deki Köprü Savaşı'nda yaşananlar, Halife Ömer'in (634-644) dikkatini bu tarafa çekti ve Yermük zaferinden sonra rahatlayan Suriye'deki İslam ordularının bir kısmını da buraya kaydırıp Sa'd bin Ebî Vakkas'ı komutan tayin etti. Rüstem Ferruhzad idaresindeki Iran ordusu, sonra Küfe'nin kurulacağı mevkiye yakın bir yerde bulunan Kadisiyye kasabası yakınlarında, Fırat kenarında Araplarla karşılaştı. Dört aylık bir bekleyişten sonra meydan savaşı başladı; İslam orduları kalabalık İranlılar karşısında müşkül durumda olsalar da üç veya dört gün süren savaş, son gün Suriye birliklerinin yetişmesi sayesinde Müslümanlar lehine döndü ve bizzat Rüstem savaşta öldürüldü (637). Bunun ardından halifenin emri üzerine Sa'd hemen yakında, Dicle üzerinde bulunan Sasanî başkenti Medain'i (Rumlar Ctesiphon der) kuşattı. Bir yıldan fazla sürdüğü anlaşılan kuşatma, içerdeki nüfusun açlık ve salgınlara dayanamaması üzerine fetihle sonuçlandı ve Araplar Yezdigerd'in kısa bir süre önce yakınları ve tüm hazine ile terk ettiği şehre muzafferane girdiler.
Sayfa 22 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Aslında İslam'da müphemlik krizlerine tamamen belirsizliği ortadan kaldırarak tepki verme girişimleri de yok değildi. Rivayetlere göre, 644-656 yılları arasında hükmeden halife [Hz.] Osman (ö. 656), Kur'an metnini düzeltmeye yönelik İslam beldelerine genelge göndererek bir girişimde bulunmuştu.
Reklam
Neredeyse istisnasız şekilde, Hz. Muhammed'in vefatından sonra onu dört halifenin, Hz. Ebu Bekir (632-4), Hz. Ömer (634-44 ), Hz. Osman (644-56 ) ve Hz. Ali'nin ( 656-61 ) izlediği nakledilir. Söylendiğine göre, bu dört karakter hakkında farklı fikirler vardır. Çoğunluğa göre, bunlar konuşmaları ve davranışları ile diğer bütün Müslümanlar tarafından gözlenmesi ve gıpta edilmesi gereken saygıdeğer şahsiyetlerdir. Fakat bazıları da ilk iki halifenin, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'in gerçekten harika oldukları halde üçüncü halife Hz. Osman'ın devri sırasında, kendisinin şahsi yanlışları sebebiyle işlerin yanlış gitmeye başladığını ve düzenin ancak Hz. Ali'nin halife olmasıyla sağlanabileceğini düşünür. Başka bir grup ise Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Muhammed'in gerçek varisi olan Hz. Ali'nin haklarını gasp ettiğini, Hz. Ömer ile Hz. Osman'ın da gayrimeşru şekilde yönetimi ele geçiren suçlu kimseler olduğunu ve yanlış davrandıklarını ileri sürmektedir. Gerçek hilafet her zaman Hz. Ali'ye aitti ve sadece onun zamanında, kısa bir süreliğine işler düzgün gitmişti. Bu fikir farklılıkları Emeviler (661 -750), Abbasiler (750-1258) ve hilafette hak iddia eden diğer devletlerde de devam etti.
Kız çocuğunun adı Sadako Sasaki’ydi.Hiroşima’ya bomba atıldığında sadece bir yaşındaydı. Atom bombasının tesiriyle lösemiye yakalanmıştı. Çocuğa bir büyüğü “ hasta olanlar kağıttan 1000 tane turna yaparlarsa, tanrılar onlara sağlık verir.” demişti. Minik çocuk bunu duyunca kağıttan turnalar yapmaya başlamış kanatlarına da “huzur” yazmaya koyulmuştu. Turnaların bütün dünyayı dolaşabileceklerini, gittikleri her yere huzur götürebileceklerini hayal ediyordu. Ama tam 644. turnayı katlarken öldü minik kız. Nazım Hikmet şiirinde Sadako Sasaki’ nin yedi yaşında olduğunu, ses uyumu olduğu için yazmıştı. Aslında Hiroşimalı çocuk, hayatını 11 yaşında kaybetmişti.
Sayfa 366 - DestekKitabı okudu
Bir Amerikan arşiv belgesi sevr'den önce Anadolu'da yaşayan ve eski yerlerinde yeniden dönen Ermenileri 644.900 olarak vermektedir.
Sayfa 106Kitabı okudu
Türklerle Müslüman Arapların İlişkileri
Türklerle Arapların doğrudan ilişki içerisine girmeleri ilk İslâm fetih hareketleri sırasına gerçekleşmiştir. İslâm orduları Kadisiye (635)'de İranlıları büyük bir hezimete uğratmıştı. Müteakiben vukü bulan Celula Harbi (6317) ise Müslümanlara, Zağros dağları geçitlerine hakim olma imkânını vermişti. İran'ın kesin biçimde Müslümanların eline geçmesi ise Nihavent Savaşı (642)'yla gerçekleşecektir. Bunu müteakip Ceyhun nehrini geçen İslâm ordusu komutanı Ahnef b. Kays, hiç beklemediği sırada kuvvetli bir mukavemetle, doğrudan doğruya Türklerle karşılaşmıştır. Ceyhun nehrini aşarak Belh'e doğru ilerlemeye başlayan Türk ordusu, Ahmey b. Kays komutasındaki İslâm ordusuyla Merv önlerinde karşılaştıysa da, Ahmet b. Kays'ın sonuçtan endişe duyarak ordusunu müdafaada tutması ve bu sırada Türk illeri için ortaya çıkan Çin tehlikesi dolayısıyla savaş olmamıştır (644). Böylece Müslüman Araplarla Türkler arasında doğrudan ilişkiler başlamış oldu. İşte bu ilk ilişkilerin başlamasından itibaren ilk Türk-İslâm devletlerinin ortaya çıkması için üç asırlık bir münasebetler zincirinin geçmesini beklemek gerekecektir.
Reklam
Ömer 644'de öldü. Yerine Muhammed'in kızlarından birinin kocası, yani damadı Osman geçti. Ali'nin yandaşları, kendi adaylarının silik bir kişiliğe sahip Osman karşısında bir kez daha göz ardı edilmesi üzerine büyük bir öfkeye kapıldılar. Osman 656 yılında, 82 yaşındayken, yandaşlarına göre, Ali ve yandaşlarının kışkırtması üzerine, camide öldürüldü. Araplar bölündü ve aralarında apaçık mücadele başladı. Bir taraf Ali'yi, öteki taraf Osman'ın kuzeni Suriye valisi Muaviye'yi halife ilan etti. Ali yanlıları kendilerine Şii adını verirken, ötekiler Sünni'ler olarak adlandırıldılar.
Ahlat şehri İslam devrinde defalarca harap ve virane oldu. Önce Sultan Celaleddin Harzemşah 626 (1228-1229) yılında Ahlat üzerine yürüyüp kuvvet yoluyla Selçuklular'ın elinden aldığı sırada burayı harabeye çevirdi ve şehirde büyük bir katliam yaptı. Ondan sonra da Moğol ordusu gelip şehri Celaleddin'den aldı ve aklın tasavvur edemeyeceği ölçüde şehri yakıp yıktı. Ahlat 644 (1246-1247) yılında da büyük bir depreme uğradı ve bu depremin sonucu olarak birçok bina yıkıldı ve şehir viraneye döndü. 955 (1548-1549) yılında ise Şah Tahmasb kışın ortasında şehre saldırdı ve şehri de, kalesini de kuşattı. Şehri, Sultan Süleyman tarafından görevlendirilmiş olan muhafız birliğinin elinden aldı. Sonra bütün hisarların ve kalenin yıkılmasını emretti. Bunun üzerine bir saat içinde kaleyi yerle bir ettiler. Bundan bir süre sonra ise Sultan Süleyman Han eski şehir ve kaleyi bıraktı ve Van gölünün kıyısında yeni bir kale ve şehir kurdu. Bu durum eski kale ve şehrin tamamen harap olmasına yolaçtı. Yeni şehir de imar anlamında bir ilerleme kaydetmedi.
Sayfa 388 - NûbiharKitabı okudu
Şiilik, Ebubekir'in ve Ömer'in halifeliği sırasında özellikle uyku durumunda kaldı; bu sürede Ali'nin kendisi de, pasif ve gözden uzak durdu. İslam tarihinin bu ilk döneminde (11 -23/632-644) Ali'nin davranışının en iyi örneği, devam eden fetih savaşlarına katılmaması ve ümmet işlerinin dışında kalmasıdır. Bu durum, daha önce cemaat içindeki aktif rolüyle ve Peygamber zamanında yapılan neredeyse bütün savaşların en ön safında görünmesiyle keskin bir karşıtlık içindeydi.
199 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.