Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

muhammet yalman

muhammet yalman
@MuhammetYalman1
kutsalları yıkılanlar afallar genelde...
pratiğe dökülmemiş teorinin hiç bir değeri olmayacaktır.
Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.
Reklam
Geçmişi değiştirmeye tanrının bile gücü yetmez
Geçmiş, asla bir tercih konusu olamaz... Çünkü Tanrı'nın bile başaramadığı tek şey, yapılmış olanı yapılmamış kılmak.
Sayfa 275 - 1139b 5-10Kitabı okudu
Tanrı doğasından dolayı kendini kısıtlamak zorundadır.
Tanrıları bir şeye zorlayabilecek harici bir kuvvetin olmadığını da sözüme ekleyeyim. Kendi istençleri onların ebedi yasasıdır. Hüküm verdikleri şey bir daha değişmez ve istemedikleri bir şeyi yapacak olmaları düşünülemez. Nitekim yapmaktan vazgeçmeyecekleri bir şeyde ısrar etme niyetindedirler ve ilk kararlarından hiçbir zaman pişmanlık duymazlar. Şüphesiz, hareketlerini durdurmaları ve yoldan sapmaları için onlara izin yoktur. Ama bunun tek sebebi, kendi kudret ve enerjilerinin onları, planladıkları düzende tutabilmesidir. Buna sadık kalmaları zayıflıklarından değil kararlaştırılan kusursuz rotalarından ayrılmak istemeyişlerindendir. Başlangıçta evrenin düzenini kurarlarken, biz insanların durumunu da dikkate aldılar. Dolayısıyla sadece kendi gayelerinin peşine takıldıkları ve sadece kendi işlerini yoluna koydukları düşünülemez. Çünkü bizler de onların işinin bir parçasıyız. Bu yüzden hem Güneşe, hem Aya ve hem de diğer göksel varlıklara iyilik borçluyuz.
Sayfa 220Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
özür en büyük nankörlüktür
Beni sonradan iyileştirmektense, başta yaralamamanı tercih ederim, nitekim iyileştirilecek bir yara açarak değil, bir yarayı iyileştirerek kalbimi kazanabilirsin. Yara izine ancak açık bir yaraya kıyasla katlanabiliriz, diğer bir deyişle yaranın iyilesip kapanmasına sevinsek bile hiç meydana gelmemiş olma sını tercih ederiz. Hiçbir iyiliğini görmediğin biri için bunu diliyorsan, bu yakarın zalimcedir; şayet iyilik borçlu olduğun biri için diliyorsan ne kadar daha zalimce olduğunu artık sen düşün! "Aynı zamanda ona yardım edebileyim diye de dua ediyorum ama," diyorsun. Öyleyse duanın orta yerinde durdurayım seni, bu noktada bir nankörsün çünkü. Ona ne vereceğini senden henüz duymuş değilim, tek bildiğim onun acı çekmesini istediğin çünkü. Huzursuzluk, yılgınlık ve hatta bundan da büyük şer diliyorsun. Bir gereksinimi doğsun diye dua ediyorsun, bu sana avantaj sağlıyor. Niyetin aslında onun yardımına koşmak değil, borcunu kapamaktır. Halbuki bu kadar heveskar biri ödeşmeyi değil ihsan etmeyi ister.
Sayfa 224 - VI.26-27Kitabı okudu
tefsirci dinsizlik eder
Kim aydınlanmamış olanlara gizemleri açıklarsa, o dinsizlik eder. Tefsirci aydınlanmamış olanlara gizemleri açıklar. O hâlde tefsirci dinsizlik eder.
Reklam
tutku kuramı
"Dürtüsüne göre yürüyen birinin bacaklarının hareketi aşırı olmayacak, aksine dürtüsüyle orantılı olacaktır, ayrıca o kolayca yürümesini sonlandırabilecek ya da ne istiyorsa onu yapabilecektir. Oysa [aynı] dürtüye göre koşan birinde böyle bir durum olmayacaktır; bacaklarının hareketi dürtüsünü aşacak, onu sürükleyecek, kolayca durumunu [koşmasını] değiştiremeyecek ve ilk haline dönmeyi başaramayacaktır."
Sayfa 87 - SVF III. 462.Kitabı okudu
ölüm korkusu olmasa insanlar felsefe yapmalardı.
Eğer ki ölümün bize bağlı olduğu düşüncesi ve doğa olaylarına karşı korku olmasaydı insanların doğayı incelemesine gerek kalmazdı
mutluluk ve mutsuzluğun süreçte azalması veyahut artması.
Ve mutsuz insan? Onun mutsuzluğu zaman içerisinde artmaz mı? Tüm üzücü durumlar daha uzun zaman devam etmekle mutsuzluğumuzu, örneğin uzun istırapları, acıları ve bu tür bütün durumları artırmazlar mı? Ve onların süresi mutsuzluğumuzu artırmaya yeterse, karşıt durumda, yani mutlulukta da niçin aynı şey olmasın?
Sayfa 189 - 1.kitap V. kısım 6Kitabı okudu
ruh ve tanrı bağından doğan yanılgı
Ruhun Tanrı'dan pay alması bazen öyle bir dereceye ulaşır ki kendini Tanrı gibi görerek yanılır; kendinde olan şeyin, tanrısal varlığın toplamı olduğuna yanlış şekilde inanır.
Sayfa 156Kitabı okudu
Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu!
Raskolnikov uzaklaşırken düşünüyordu: "Nerede okumuştum... ölüm cezasına çarptırılmış biri sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle söylüyor ya da düşünüyordu: 'Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl sonsuza dek yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşayabilsem, yaşayabilsem! Nasıl olursa olsun, yaşasam!..' Ne yaman bir gerçek! Tanrım, ne yüce bir gerçek bu! Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu!
Reklam
ruh ve evren
Ruh dünyada değildir; ama dünya onun içindedir çünkü beden ruh için bir yer değildir. Ruh aklın içinde dir: beden ruhtadır; ruh başka bir ilkededir. Ancak bu diğer ilke nerede olursa olsun artık bir farklı yoktur; bu nedenle hiçbir şeyde değildir ve bu anlamda hiçbir yer de değildir. Diğer şeyler nerededir? Onun içinde. De mek ki onların içinde olmadığı hâlde diğer şeylerden uzak değildir."
Sayfa 182 - Plotin Enneades V. 5, 9Kitabı okudu
iki tür devlet vardır
İki devlet olduğunu aklımızda tutalım: Biri büyüktür ve gerçekten umuma ait olup tanrıları ve insanları kapsar, şu ya da bu köşede görmediğimiz, aksine, sınırlarını Güneş'le ölçtüğümüz devletimizdir. Diğeri ise doğum gerçekliğimizin bizi bağlı kıldığı devlettir. Bu Atinalılan, Kartacalıları ya da tüm insanları değil, sadece bir kesimi içeren başka bir kentin devleti olacaktır. Bazı kişiler aynı anda her iki devlete de ilgi gösterir, hem büyüğüne hem küçüğüne, bazıları sadece küçüğüne, bazıları da sadece büyüğüne. Bu büyük devlete, inzivadayken hizmet edebiliriz, hatta eminim ki inzivadayken daha iyi hizmet edebiliriz;
Sayfa 37 - IV: 1Kitabı okudu
Kadınlar felsefe uğruna sorumluluklarını ihmal etmemeli.
Zeus şahittir ki, bazıları filozoflarla içli dışlı olan kadınların genellikle küstah olduklarını, ev işlerini bırakıp erkeklerin içine karıştıklarını, evde oturmak yerine sofist gibi konuşup tasımları çözümlediklerini söylüyorlar. Felsefenin peşinde olan kadınlardan ve hatta erkeklerden bunları beklediğimi söylemiyorum, onlar erkeklerden daha çok konuşmak için işlerini ihmal etmemeli; ben tartışmaların eyleme yönelik olduğu müddetçe sürdürülmeleri gerektiğini söylüyorum.
Kadınların da felsefe yapmaları üzerine
Felsefe yapmanın kadınlar için gerekli olup olmadığıni soran birine, bunun [kadınlar için de] gerekli olduğunu anlatmaya başladı. "İlkin tanrıların kadınlara da erkeklere de akıl verdiğini; aklın hepimizde bulunduğunu ve akıl aracılığıyla yaptıklarımızı iyi ya da kötü, övülür ya da yerilir olarak değerlendirdiğimizi" söyledi [ve şöyle devam etti]: "Kadın, görmek, işitmek, koku almak ve diğer bütün duyulara sahip olmak bakımından erkekle aynıdır. Benzer şekilde her iki bedende de aynı bölümler bulunur, birinde diğerinden fazla olan hiçbir şey yoktur. Ayrıca erdemin peşinde koşmak ve doğa gereği erdeme yakınlık duymak, yalnızca erkeklere özgü değildir, bunlar kadınlarda da bulunur. Kadınlar asil ve adil işleri benimseme ve bunlara karşıt olan şeylerden kaçınma konusunda erkeklerden geri kalmazlar.
Eskiden hatalar daha küçükken ve küçük bir tedaviyle iyileşirken, felsefe de daha basitti. Şimdi ahlakın böylesine altüst olması karşısında, onun her çareye başvurması gerekir. Ahlak bu yoldan keşke durdurabilseydi yozlaşmayı. Kişi olarak değil yalnız, toplum olarak da çılgınlıktır bu yapılan iş. Toplu ölümleri örtbas ediyoruz, tek tek öldürmeleri de. Savaşlar, ulusların boğazlanması anlı şanlı birer cinayetten başka nedir ki? Hem açgözlülük hem de vahşilik için bir sınır yok. Ama bu cinayetler, gizlice ve teker teker öldürmeler daha az zararlı, daha az canavarcadır. Senato kararlarıyla, halk meclisi kararlarıyla barbarca işler yapılıyor ve özel kişilere yasak olan suçların devletçe yapılması buyuruluyor. Gizlice işlenen suçlar için ölüm cezası verilirken, üniformalıların işlediği suçlar için övüyoruz onları. Çok yumuşak yaradılışlı insanlar, başkasının kanını akıtmaktan, savaşmaktan, çocuklarını savaşmak üzere yetiştirmekten utanç duymuyorlar; oysa dilsiz, vahşi hayvanlar arasında bile barış vardır.
Sayfa 394 - 95. mektupKitabı okudu
Reklam
"Geceyi seyrede seyrede öğrendim ki ışık insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor."
Sayfa 27
kimsesizleriz bizler
Bizim hiçbir zaman Gökte Babamız olmadı, bizler öksüzüz, bunu anlaması gereken bizleriz, yetişkin olması gereken bizleriz, bizi yolumuzdan şaşırtanlara itaati reddetmemiz gerekir, bizi uçuruma mahkum edenleri kurban etmesi gerekenler bizleriz, çünkü eğer biz kendimizi kurtaramazsak hiçbir şey bizi kurtaramaz.
Dünyayı Kadınlar Kurtaracak
erkekliğin bizi götürdüğü ve asla geri dönülmeyecek kâbustan bizi dişilik kurtaracak, çünkü erkek ölümün eşidir ve ölüm erkeğin yoluna yordamına öncülük eder. Savaş erkeğin iklimidir, erkek savaşa hazırlanır, savaş onun varlık nedenidir ve tıpkı Tarih'ten önce, kadının hem efendi hem rahibe olduğu o zamanlarda olduğu gibi daimi barışa kavuşmuş olsaydık, dünyevi iktidar ile manevi iktidar erkeğin elinden düşmüş olurdu ve elli yüzyıl önce olduğu gibi hiçliğe gömülürdü
ataerkil.
geleneksel aileleri severler, bu ailelerde kadın köledir ve çocuklar teba, ama baba -müstehcen, gülünç ve sefil olsa bile- kendi evinde hakimdir ve bizim hükümdarların arketipidir, evet, tanrılarımızın ve krallarımızın yaşayan modeli babadır! Bu düzenleme fazla sürmüş olmalı ki, ardından yitik kitle ortaya çıktı.
insansa sürdürdü günahı
"Lucifer ascendo [yükselerek] düştü, insan ise descendo [alçalarak]; Lucifer yükselmekten düştü, insan ise alçaklıktan; Lucifer günahı dünyaya getirdi, baştan çıkarılan insan ise sürdürdü onu sadece."
ahlak ilkeleri
Felsefedeki ilk ve en gerekli bölüm ‘yalan söylememek’ gibi ilkelerin uygulanmasıyla ilgili olandır. İkincisi, örneğin niçin yalan söylenmemesi gerektiğiyle ilgili kanıtları içerir. Üçüncüsü, bu süreçleri onaylar ya da ayrımları gösterir. Örneğin kanıtı kanıt yapan nedir, kanıt nedir, mantıksal sonuç, çürütme, doğru ve yanlış nedir? Dolayısıyla üçüncü bölüm ikinci bölümden, ikinci bölüm de birinci bölümden ötürü zorunludur, ama hepsinden daha gerekli olan diğerlerini dayandırmamız gereken ilk bölümdür. Ancak biz tam tersini yapıyoruz, zamanımızı üçüncü bölümle tüketiyoruz, tümüyle ona odaklanıyoruz ve ilk bölümü ihmal ediyoruz. Biz yalan söylüyoruz, ama bununla birlikte niçin yalan söylenmemesi gerektiğini kanıtlarla göstermeye çalışıyoruz.
Sayfa 25 - (Epict. Ench. LII).Kitabı okudu
Reklam
hiçten hiçbir şey çıkmaz
Yokluktan çıksaydı varlıklar, tüm türler Dağardı nesnelerden, gerekmezdi tohumlar, İnsanlar çıkardı denizden, uçan pullu balıklar Dağardı karadan, gökten uzun koyun sürüleri, Tüm küçük diriler, yırtıcı yaratıklar dizi dizi. Yerleşirdi çöllerde yaratıklar gelişigüzel, Yaşanacak yerlerde oldum olası.
bilge harici tüm insanlar zavallıdır
suçlarla ve cinayetlerle lekelenen insanlar, ahlaklı ve doğru bir yaşam sürmelerine rağmen, henüz peşine düştükleri bilgeliğe erişmemiş insanlardan daha zavallı değildir
Sayfa 228 - 4. kitap XXIII.Kitabı okudu
umudu korku izler
Umudu korku izler. Bu iki duygunun birbirini izlemesine şaşma. İkisinin ruhu da kararsızdır, ikisi de geleceğin bekleyişi içinde endişelidir. İkisinin de en büyük nedeni, bugüne uymamamızdan, düşüncelerimizi hep ileriye atmamızdan ileri gelir. Bu yüzden insan türünün en büyük nimeti olan ileriyi görme niteliği, bir kötülüğe dönüşmüştür. Vahşi hayvanlar gördükleri tehlikelerden kaçarlar. Kaçıp kurtuldukları zaman da güven duygusu içindedirler artık. Oysa bize hem gelecek hem de geçmiş işkence eder. Elimizin altındaki birçok nimet zarar verir bize: Bellek, korkunun işkencesini geri getirir, öngörme onun önüne geçer. Hiç kimse sadece o günün sorunları yüzünden mutsuz değildir ki!
Sayfa 42 - 5. mektupKitabı okudu
hazlara ulaşmak kölelik doğurur
zira iyi şeyler yerine kötü şeyleri tercih eden biri için başarıya ulaşmak tehlikelidir. Nasıl vahşi hayvanları güçlükle, tehlikeye katlanarak avlarsak ve yakaladıklarımızı da kaygıyla elimizde tutarsak -zira genelde sahiplerini yaralarlar- büyük hazların durumu da öyledir, büyük bir felakete dönüşür ve yakalanan yakalayan olur. Avamın bahtiyar dediği insanın hazları ne kadar çok ve büyükse, o insan bir o kadar küçüktür ve daha çok sayıda kişinin kölesidir.
Sayfa 20 - 1. kitap XIV. 2Kitabı okudu
Tanrılar erdem sahibi midir?
“Ama nasıl olur da biz hiçbir şeye kudreti olmayan bir tanrı düşünebiliriz? Ne yani? iyilerin, kötülerin ya da ne iyi ne de kötülerin bilgisinden ibaret olan sağduyuyu tanrıya mı atfedeceğiz? İçinde kötülük olmayan, olması da mümkün olmayan bir varlık iyilerin ve kötülerin ayrımını yapmakla neden uğraşsın ki? Akla neden ihtiyaç duysun, neden zekâya ihtiyaç duysun? Sonuçta biz bilinenlerden bilinmeyenlere varmak için kullanırız bu yetileri, ama tanrının bilmediği bir şey olamaz ki. Adalete gelelim, herkese tek tek hakkını veren adaletin tanrılarla ne ilgisi olabilir? Çünkü, sizin de söylediğiniz gibi, adalet insanların birlikteliğinden ve bir arada yaşamalarından doğmuştur. Bedensel hazların denetlenmesinden ibaret olan özdenetime gelelim; gökyüzünde buna yer varsa, o zaman zevkler de söz konusu. Sonra tanrının cesur olduğu nasıl anlaşılabilir? Acı çekerken mi? Emek harcarken mi? Ya da tehlike içindeyken mi? Bunların hiçbiri tanrıya tesir etmez ki. Peki aklım kullanmayan, hiçbir kudreti olmayan bir tanrı düşünebilir miyiz?
3. kitap XV.Kitabı okudu
Karşılık beklemeden tanrılara inanmak mantıklı mı?
Kendi aldığı hazla mutlu olurken asla bir şey yapmayacak, yapmayan ve yapmamış olan bu doğada üstün bir şey olabilir mi? Ayrıca insan kendisine hiçbir şey vermeyen o doğaya nasıl bağlılık hissetsin? Ya da hiçbir işe yaramayan o doğa için insan kendim neye mecbur hissedebilir? Tanrılara bağlılık adalettir; ama insanların tanrılarla hiçbir ortaklığı olmadığına göre tanrılarla bizim aramızda nasıl bir hukuk olabilir? Din de tanrılara tapınma bilgisidir; tanrılardan hiçbir iyilik görmeyecek ya da beklemeyeceksek, ne diye onlara tapınmak gerekiyor, anlamıyorum.
Sayfa 151 - 1. Kitap XLI.Kitabı okudu