Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nadide

Nadide
@Nadidebirokur
9 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Mahvolmuş hayatlar olağandır. Bilgeler içinde, ahmaklar içinde. Ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intiharların, ayyaşların,hapishane kuşlarının, uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin.
Reklam
Bütün bu yalnızlığın içinde mükemmel bir kayıtsızlık vardı, gecenin ve yeni bir günün kaygısızlığı.
Utangaçlık, aşağılanma, hiç konuşulmayan şeylerdir bunlar, yüzümüzün ortasına söylenen kalleş cümleler, unuturuz onları, özellikle de çocukken.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rüyalarınız ve fikirlerinizi içinizde yatan ve kimsenin el uzatamayacağı küçük birer mucize makinesi gibi düşünün. Rüyalarınız onlara inanmadıkça büyürler, ta ki bir gün sizi de peşlerine takıp gerçek olana dek…
Ulaşılması ne kadar güç görünürse görünsün rüyanızı gerçekleştirmeye odaklanırsanız, o rüyalar elinizdeki en saf ve umut dolu şeyler haline gelirler.
Reklam
‘’İnsanlarda hayranlık duyduğumuz şeyler, kibarlık ve cömertlik, açık kalplilik, dürüstlük, anlayış, ve duygudaşlık gibi nitelikler, aynı zamanda sistemimizdeki arızanın da ayrılmaz parçaları. Nefret ettiğimiz özellikler, kurnazlık, hırs, açgözlülük menfaatçilik ise başarının anahtarı. İnsanoğlu ilkinin kalitesine hayranlık duyarken, ikincisinin meyvelerine bayılıyor.’’
Herkes öldüğünde ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun.
O öldüğünde, aslında onun için değil de yaptığı onca şey için ağladığımı fark ettim birden. Ağladım, çünkü onları bir daha asla yapmayacaktı; bir daha aslan bir odun parçası yontmayacak, arka bahçede kumru ve güvercin yetiştirmemize yardım etmeyecek, kendi tarzıyla keman çalmayacak ve bize fıkra anlatmayacaktı. O bizim parçamızdı ve öldüğünde bütün eylemleri bıçak gibi kesildi, o işleri tam onun gibi yapacak kimse yoktu.
‘’Daha geçen her şey yolundaydı ve sonra bir baktım ki boğuluyorum. Bir insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir? Nefes alamıyorum.’’
İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenemez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır…
Reklam
Her gün yeni bir başlangıç ve aynı zamanda yeni bir sondu.
Bu hayatta benim yapacağım şey, daha fazla ben olmak.
‘Her şeye vakit vardır ama yapmaya değer şeyler hariç. Sahiden önemsediğiniz bir şeyi düşünün. Sonra sadece ona ayırdığınız zamanı saat saat toplayın ve hayatınızın ne kadarcık bir bölümünü kapladığını hesaplayın.’
Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine gitmeye çalış.
Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim.
Bilgi ne garip bir şeydi. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.
Reklam
Hani bazen olur ya, o an uzadı, her andan çok daha uzun bir an oldu. Ses kesildi, hareket durdu... uzun süre öylece havada asılı kalakaldı her şey.
Belki de her şeyini yitiren bir insanın son sığınağı insan onurudur, elinde kalan tek şey budur.
Ben sadece kendimi tedavi etmek için yazıyorum, insan denilen yaratıkların arasında yaşam gücünü tekrar bulabilmek için.
Suskunluk, huzur içeriyor. Sakinlik, dinginlik. Yaşam düğmesinin sesini kısmak gibi. Sessizlik ise düğmeyi kapatmak. Kesmek. Tamamen durdurmak.
Sayfa 428 - EverestKitabı okudu