Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Emre Santur

Emre Santur
@Santur
Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın. Hüseyin Nihal Atsız
44 okur puanı
Ocak 2019 tarihinde katıldı
Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.
Reklam
Vehimi, sert ifadesini bozmadan “Şehzadem” dedi. “On güne kadar hava açar, karlar erimeye başlar...” Güldü Selim Han. “Müsait şartlarda herkes harekat yapabilir Vehimi. Babam ve Kansu Gavri bile..” Dışarıdaki rüzgar kadar sert ve soğuk bir tavırla güldü sonra. “Bırak İmkansız görünsün hedeflerimiz; adımlarımız kararlı olsun yeter ki.”
Papazlıktan dönme ateist Vanini, bunları yazdığı zaman(1614) ne Darwin vardı evrim kuramını geliştiren, ne Karl Marx vardı Madde’ye felsefi sonsuzluk kazandıran, ne de günümüzün modası “Doğa Tapınıcısı” yeşiller ve çevreciler... İlginçtir ki günümüzde kendisini keskin ateist sanan biri, futbolcu Maradona’yı veya baldır-bacak şöhreti Madonna’yı daha fazla tanımak için onlarla ilgili her yazıyı okuyabilir, ama Vanini’nin hayatını merak edip okumak isteyeceğini hiç sanmam.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
200 milyon nüfuslu Abd’yi yönetebilmek için sadece Washington’da 250.000 devlet memuru bulunduğunu düşünülürse Vatikan “Mucizesi” daha iyi anlaşılır. İhraç malı olarak sadece “Dua ve emirleri” olan bir devletin dünyanın en kalabalık topluluğunu yönetip dünyanın en zengin devletlerinden biri olabilmesi başka hangi sözcükle tanımlanabilir ki..
“ünlü Fransız şair Ester” yazmıştır. Şöyle demektedir: “Hepimiz öleceğiz, herkes ölür. Bazen rüzgârda savrulacak hatıralar kalır geriye, bazen de unutulmaz eserler. Elinizdeki bu roman, bir zamanlar çok sevdiğim bir adam tarafından kaleme alındı. Delice bir aşka, görkemli bir ideale, kaybedilmiş bir vatana adanmış, fırtınalı bir hayattı onunkisi. Doğru muydu bilmiyorum ama büyük bir samimiyetle yaşanmıştı. İşte o hayattan sadece bu satırlar kaldı geriye… Tortusu genzi yakan bir roman…”
Reklam
“Pek sıkı fıkıydınız burada,ne oldu? Paris mi ayırdı sizi yoksa Dersaadet mi? Yine ağzımı açmama fırsat vermedi: “Onu bilir onu söylerim. Başka şehirler tehlikelidir, hele büyük şehirler çok tehlikelidir. Kalabalıklar, ışıklar, şatafat ne akıl bırakır insanda ne fikir... Ne sadakat kalır ne vefa...”
Çadıra giderken Arap giysileri içinde saçı sakalı birbirine karışmış bir adamla karşılaştık. Anında sarmaş dolaş oldular Basri Bey’le. Kısa bir hoşbeşten sonra görüşmek üzere diyerek ayrıldılar. Biz yeniden çadıra yönelirken kulaklarımıza fısıldadı Basri Bey: “Yiğit adamdır Eşref, çok da kabiliyetli bir fedai. Kendisi Çerkez, evet, adı Eşref... Kuşçubaşı Eşref...”
“Ölüm Şehirlerimizi kaybetmekle başlar” Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru.. Doğru lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.
Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldımı, hastalanır.
Kendimize dönelim: Ahlak, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, görenek, gelenek ve her şeyde milli olalım.
Reklam
Ölürken, gözlerimizde parlayan son ışık milli mirasın hayali olacaktır.
Fitnat Hanım ise Talat Bey’e darılmamıştı. İnsan hiç kendi ruhuna darılır mıydı?
Koca bir denizin ortasında susuzluktan ölüp gitmek korkunç birşeydi
Kralların taçları Beni bağlar büyü mü? Orduları açamaz Gönlümdeki düğümü. Saraylarda süremem Dağlarda sürdüğümü. Bin cihana değişmem Şu öksüz Türk'lüğümü...
Ak donlu atının iki yanına toplanmaya çalışan piyade ya da süvari onlarca muharibi baltasının tek bir salvosuyla devirerek geliyordu. Yıldırım Bayezid Han. İnanılmazdı ama gerçekten bu oydu. Etrafında bir avuç hassa muhafızı olduğu halde karşı konuşmaz bir kolaylıkla ilerliyordu. “Hele şu yiğide bakın” dediğini işittim Timurlenk’in. “Şu yiğide bakın hey! Onu sağ istiyorum! İşittiniz mi? Sağ istiyorum. Aman ya Rabbi, şu yiğidi görün ve torunlarınıza anlatın!”
Reklam
Bütün çeri, Torlak kemal adında birisinin buyruğundaki dervişlerle çarpışılacağını öğrenmişti.Torlak kemal in yahudi dönmesi olduğunu verdikleri ilk molada işittikleri zaman Enver ile Deli Kurt inanamamışlardı. Çünkü Deli Kurt hiç derviş görmemişti ama duyduklarından dervişlerin iyi ve müslüman adamlar oldukları hakkında kanaat edinmişti.Çakır’a -“Bu dervişler bir çıfıtın ardından nasıl giderler” Diye sordu. Çakır ise; -“Dervişlerin sağı solu belli olmaz! Şeyhleri ne derse onu yaparlar; devlete, padişaha karşı gelirler. Onlarda din, diyanet, soy, sop arama.”
-Ah efendim, dedi, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi’yi de, Rubaiyat’ı da, Gazali’yi de, Farabi’yi de bizden daha çok okuyorlar; bizi bizden daha çok takdir ediyorlar. Bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim yoktur.
-Haşa, haşa!... Ben kıralın keleşiyim.Ama sizler bahçenin namusunu lekelediniz. Bu gecenin kahramanlar gecesi olduğunu unutuyorsunuz. -Hangi kahramanlar gecesi? Kahramanlar öldüler. Bu gece dalkavuklar gecesidir.
Timur,cihangir olduğunu tüm dünyaya ispat etmişti.Onun atalarından kalan anlayışa göre; bir cihana iki güneş fazla idi.
O zaman arkadaşı Şeref’i hatırladı.. -Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum.
-Prensesim dedi.Bunun klasik tek bir çaresi var fakat o çare de hemen daima nazari kalmıştır. -Nedir. -Işığı bastıracak daha parlak bir ışık. -Öyle bir ışık var mı? -Var.Fakat o kadar yüksekte ki düşünmek bile çılgınlık olur. Leyla gözlerini Pusat’a dikerek birkaç saniye baktı.Sonra kendisini dayanılmaz derecede güzelleştiren gülümseyişiyle: - Müsaade ediyorum. Beni sevebilirsiniz.
Reklam
Büyük bir hastalık geçirmeyenler, herşeyi anladıklarını iddia edemezler