Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ah Şu Lanet Başağrısı
yine başladı başım yine dünyam kapkaranlık * ne aspirin ne novaljin ne şurup eczanelik ağrı değil bu benimkisi değil dostlar ---beyin değil ----işte elektrosu
96 syf.
9/10 puan verdi
Oscar Wilde ile Dorian Gray'in Portresi kitabıyla tanıştım ve tabii ki beni sarsan bir bakıma da ters köşe yapan bir kitaptı ama okuduğum en değerli eserler arasına alabilirim. Ve böyle düşünüyorken, başka eserlerini okumaya karar verdim ve o eser ise... Duygularımın anlatmaya yetmeyeceği bir eser: Reading Zindanı Baladı. Ah bir bilseniz
Reading Zindanı Baladı
Reading Zindanı BaladıOscar Wilde · Everest Yayınları · 20173,871 okunma
Reklam
AYKUT'UN ÜÇÜNCÜ GÜNÜ
Of bu nasıl duman? Olan duam, Yanan kalbim. Ah bu sevda, Şarkılara beste, Ömrümü uzatan. Bir kulak çınlaması bu hafiften meşke,
415 syf.
·
Puan vermedi
1800 sonları Viyana’sında o dönemde gerçekten yaşamış olan; Freud, Nietzsche, Breuer, Salome gibi psikoloji ve felsefe öncülerinin kesişen hayatlarından bahseden yarı kurgu yarı gerçek bir roman kendisi. Dışarıdan başarılı, zengin, mutlu gibi görünse de memnuniyetsizliklere, saplantılara ve melankolilere hapis bir ruha sahip doktorumuz Josef Breuer’i merkeze alıyor kitap. O zaman henüz kitapları keşfedilememiş, ismi henüz bir şeyler çağrıştırmayan; şimdilerde ise hepimizin bildiği filozof Nietzsche , doktorumuzun kliniğine hasta olarak adım attığı andan itibaren Dr. Breuer’deki ve Nietzsche’deki karşılıklı değişimlere, etkileşimlere felsefi ve psikolojik açıdan şahit oluyoruz. Dr. Breuer bir yandan bu “Konuşma terapilerinden” yakın arkadaşı Sigmund Freud’a bahsediyor. İşte böyle böyle Psikanaliz, felsefenin de ışığında bu büyük adamların ellerinde filizlenmeye başlıyor. Varoluşsal bunalımlar her insan tarafından ara ara yaşanır. Peki ya bu bunalımlara kulak vermeden geçmeli mi, yoksa her şeyi mahvetme pahasına sarılmalı mı? “Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?” diyor Nietzsche. O halde sizi, kendinizi bir nebze de olsa kül edeceğiniz ve umarız ki yenileneceğiniz bir kitaba davet ediyorum. “Yanında birileri olsa da insan daima yalnız ölür.” “Yaşarken yaşa! İnsan hayatını tükettiği zaman ölürse ölüm dehşetini kaybeder. Eğer insan doğru zamanda yaşamazsa, o zaman asla doğru zamanda ölemez.” “Ah şu melankoli… insanın içinde gerçekten boğulabileceği bir deniz var mıdır?”
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202351,9bin okunma
"Bazen bütün gün metroyla gezip onlara bakıyorum, onları dinliyorum. Kim olduklarını, ne istediklerini ve nereye gittiklerini öğrenmek istiyorum sadece Bazen Eglence Parklarına gidip jet arabalarına bindiğim bile oluyor, gece yarısı şehir sınırında yarıştıklarında... sigortalı oldukları surece polisin umurunda olmuyor. Bazen metrolarda gizlice kulak kabartıyorum. Veya gazoz makinelerinin başındayken kulak kabartıyorum ve biliyor musun?" "Neyi?" "İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor." "Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka." "Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir suru araba veya giysi markası ya da yuzme havuzu firması sayıp, ne guzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyi söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapılıyor veya muzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renkli desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen soyut. Müzelerde de... müzeye gittin mi hiç?Tamamen soyut Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş."
Sayfa 51 - İthakiKitabı okuyor
ah sevgili bilirsin sen benim kalemimi kimlere kulak verir kimlere tirer kelimeleri en büyük onur bana ait asıl seni yüreğimde taşıyor olabilmek bana tanrı tarafından verilmiş olan eşsiz bir lütuf seni kimselere veremem yüzyıllarca kendime saklasam da doymam bu dünyadan sonra hangi evrene, kaç tanesine gidersek gidelim benim gönlüm hep seni sever, ister ama hepsinde elde edebilir mi bilemem sonsuz bir hayat döngüsünde seni her zaman hak edebileceğimi sanmam
Reklam
Ah, o onca dramanın ortasında yeşererek yaşamı mümkün kılan iyimserlik!
Annem günlüğüne lisenin son yılında başlamış ve üniversite öğrencisiyken de birkaç yıl tutmaya devam etmiş. Kırkların sonu, ellilerin başı. (…)Ama bu defterde ona dair hiçbir şey yok. En sıradanından bir genç kız günlüğü: Birilerine âşık olası, heyecanla kalbine kulak veresi mi var, yoksa gelip çattı mı o an, bu mu o duygu, gerçek mi tüm bunlar? Ve bir dolu mutluluk. Okuduğu kitapların, arkadaşlarının, pencerenin ardındaki güneşin, yağmurun verdiği mutluluk. Üzerinden, hayatın istediğinden fazlasını vereceğine dair fikirsiz gençlik özgüveninin buram buram yükseldiği satırlar. Tüm bir ülkeyi zincire vuran korkunun izi bile yok. Sanki ihbarlar, kamplar, tutuklamalar, kuyruklar, fakirlik; hiçbiri yaşanmamış. O zamanlar okuyup bu kör, nerede yaşadığının farkında olmayan kıza hayret etmiştim. Bu kız çocuğu hapishane olarak dizayn edilmiş bir ülkede, bir zifirî karanlığın içine doğmuştu. Buna rağmen hayatı kendisine sunulan bir lütuf; aşkın vücuda gelmesinin, aşkı tatmanın, dünyayla mutluluğunu paylaşmanın yolu olarak görmüştü.
Arkadan Düğmeli PaltoKitabı okudu
Her Güzellik Kendini Bilmekle Başlar
HZ Âdem[aleyhisselâm]ile İblis'in durumları bunun en güzel misalidir.HZ.Âdem[aleyhisselâm]cennetten uzak düştü,hasret çekti.Fakat af diledi, Allah'ın mağfiretine Mazhar oldu. İblis ise isyanına devam etti, suçu Allah'a yüklemeye kalkıştı. Böylece hatayı kendisinin yaptığını kabul etmedi. Sonuçta rahmete layık görülmedi ve
Kimse bizim çektiğimiz acıları gerçekten bilmiyor. Kimbilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişkin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor. Kendi haline bırakmaktan başka çaresi olmayan kızamık gibi bir hastalık mı acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi haline bırakmak olmaz. Her gün böyle bunalıma girip, sinirlensek de aynı zamanda yoldan çıkarak geri dönüşü olmayan bir hale gelen ve hayatları mahvolup altüst olan insanlar, intihar edenler var. İntihar ettikten sonra insanlar, "Ah, biraz daha yaşasaydı anlayacaktı ama. Biraz daha büyüdüğünde kendiliğinden anlayacaktı," diye üzüntülerini dile getirseler de olmuyor, keşke mevzubahis kişinin yerine kendilerini koysalar. O zaman o kadar acıya rağmen yine de sonuna kadar direnip, insanlardan bir şeyler duymak için kulak kabarttığında sadece kesin uçları olmayan doğrucu öğütler ve yatıştırıcı sözlerin tekrarlarıyla karşılaşmanın, biz gençleri ne kadar utanç içinde yolun yarısında terk edilmiş gibi hissettirdiğini görebilirler.
Sayfa 50
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
·
Puan vermedi
Bu sefer bir kitabı okurken analiz etmek istiyorum her bölüm sonrası buraya bir kaç şey ekleyeceğim kitap bitene kadar .Biraz özet ve kişisel yorumlarım karışımı bir şey olacak o nedenle kitabı henüz okumayanlar için değildir. Kitap öyle dolu bir kitap ki hiç bir şeyi unutmak istemiyorum, sizler de okumuş iseniz hoş geldiniz o zaman :) Büyük
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
İnsanlığın Yıldızının Parladığı AnlarStefan Zweig · Zeplin Kitaplar · 20175,5bin okunma
Öylesine insafsız bir efendi ki, ...
Bu dünyaya beni öldürmeye gelmiş olana Senin zincirlerinle bağlandıktan sonra, Dolup taştım acıyla, sevdalı gözyaşıyla Kendine esir aldı beni, kapattı sultasına; Öylesine insafsız bir efendi ki, İç çekişlerim mahvederken beni Ağlayıp sızlanmam ona kâr etmedi. Bütün yalvarmalarım uçup gitti rüzgârla Kimse dinlemiyor, kulak vermiyor bana Anbean büyüyor acım, artıyor arttıkça Yaşamak çileli ama ölüm nasıldır acaba? Ah! Soluyorum efendim, bana merhamet et Gelmez benim elimden, bari sen yardım et, Bağla onu zincirlere, sonra bana teslim et.
Sayfa 499 - Alfa 5. BaskıKitabı okudu
160 syf.
10/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Denizin çağrısına kulak asmalı mıyız?
"Hoşuma giden tek bir şey vardı, o da kitaplar... Ah, bilsen öyle çok okudum ki?" (Can Yayınları s.27) Denizin Çağrısı Jack London'dan okuduğum altıncı romandı ve aslında diğer beşini aratmadı diyerek incelememe başlayabilirim. Kitap bir nevi masalı andırdı çünkü çok iyi bir ders veriyordu ama kitabı çocuklarının yanı sıra
Denizin Çağrısı
Denizin ÇağrısıJack London · Can Yayınları · 20232,504 okunma
Şimdiye kadar istediğim her şeydi. Ve yüzünü yakan hararetli ihtiyaç, benimle birlikte gelmeden önce taleplerinin beni sınıra götüreceği konusunda uyarıyordu. Kuru boğazımdan bir inleme daha koptu. “Ah, Jax... Bo­ şalacağım.” “Bekle,” diye komut verdi. “Boşalırken aletimi sıkıştırmanı istiyorum.” Beni yatağa indirdikten sonra bir kondom
Sayfa 109
1.123 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.