Müslümanların hiçbir vakit yemininde yalancı çıkmak istememesi, ahdi bozmanın en büyük namussuzluklardan sayılması daha yüce bir dine mensup olduğu iddiasıyla övünenlerin yüzlerini kızartmış olsa gerektir!
Helios ışığını tüm gücüyle tenimizde gezdirirken, Kharitlerden doğma bir neşeyle, yanımda hırlayan, tıslayan Cerberus hizmet ediyordu bütün konuklara... Kadehlere değişik tatlarda Ambrosialar doluyor, anında tükeniyordu. Zeus’un keyfi yerinde olurdu, Hera’yı edebilseydi ikna. Hades’in gözlerinde Persephone’nin diri bedeni, Ares, Hephaistos’un
Biat: bir tür anttır, akittir, ahitnamedir. Üstelik, bir insanın hayatında bilmediği, yapmadığı, yeni bir şey de değildir. Hepimiz Elest Bezmi'nde Cenâb-ı Hakk'ın 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitab-ı izzesine muhatap olduk. Cevaben de ruhumuz ikrar eyledi: 'Belâ, sen bizim Rabbimizsin!" İşte, biatın aslı budur. Çıkış noktası. Esası.
Sonra? Hatırlayın. Kelime-i şehadet ile Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın Allah'ın Resulu olduğuna şahitlik de ediyoruz. Bu da bir kabul. Peki, gerçek Müslümanlar bu ahdi nerede yerine getirmişlerdir? Düşünün hele.
Hudeybiye'de...
Rıdvan adlı ağacın altında İki Cihan Serveri'ne yemin vermişlerdir ona bağlı kalacaklarına. Sadık olacaklarına....
Allah bizi öyle mü'minlerden eylesin.
Sevgili Dost,
O'nun adıyla başlamak, kalbe öyle bir kuvvet verir ki, meşguliyet ne kadar çetin, ne kadar girdaplarla dolu olursa olsun, sonsuz irâdenin emânetidir artık...
Sevgili Dost
Neden insanlar kendi çıkmazlarının ağrısını, başkalarının mutluluğuna gölge düşürerek dindirmeye çalışıyor? Neden kendimizi kabullenmek yerine, bir başkasının
Kanatlanır yükseklere uçarsın
İlim bilsen,irfan bilsen,iz bilsen
Kara kışta çiçek olur açarsın
Zaman bilsen,zemin bilsen,zor bilsen
Sükut hikmet,sözün hakikat olur
Seni gören saygı,hürmetle durur
Şeref tacı gelir başına konur
Peygamber dosta vasil olunca, Bilal gibi, ezan okuyamaz hale gelip firakın narıyla yârin olmadığı diyarı terk eylemek. Yar, rüyasında "gel ey dost bizi ziyaret et deyince mesafeleri yıldırım gibi aşmak. Yar istedi ya gelmemi diyerek eski şevk ile ezan okumaya yeltenmek. Sıra sevgilinin adına geldiğinde nutkun tutulup, gözde yaşların tutunamamasıydı yâre dosdoğru sevda. İnsanı hazret yapan haslet, vefadan başkası değildir. Değil mi ki insanın ilk ahdi vefalı olabilmek. Bezmi elestte "elestü bi rabbiküm" hitabına bela diyen ruhlarımız değil miydi? Ruhlarımız bela demeyle belaları kabullenmemişler miydi? Evet, sen bizim rabbimizsin sen bizim dostumuzsun diyerek aşk davasına kalkışan bizden başkası mıydı? Resulü Kibriya "Allah'ı ve beni seven belalara karşı hazırlıklı olsun" diyerek bunu dillendirmişti sözü öz ederek. Aşk eri Mevlana ise bu nükteyi, "aşk davaya benzer cefa çekmek ise şahide, şahitsiz davayı kazanamazsın" diyerek ele almıştı. Günümüzde batı toplumunun bunalıma müptela olmasının sebebi davayı inkar etmesinden ileri gelmektedir. Davayı inkar eden aleyhine şahitlik edecek olanı hiç ağırlamak ister mi? Dostsuz kalan bir şeye düşman olmadan yaşayamaz. İslam toplumunun mülkü olamaz bunalım. Sebebi ise ahde sadakattir. Ahit ise bela demeyle maşuğa aşık, dosta dost olabilmek. Kahrında hoş lütfunda hoş diyebilene her tezat bir değil midir?
Ahdi âtik ile Ahdi cedît baştan sona kadar, ayet ayet alınacak ilk kitaplardır. Konfüçyüs’ün yazıları, Avesta ve Kur’an için özetlerle yetineceğiz. Doğuyu feda etmek gerekiyor, buna üzülüyorum ama başka türlü davranamayız, çünkü Veda’larla, Râmayana, Mahabahrata, Upanishat’lar, Kalidasa, Laotze, Çung-tze ve Firdevsî için binlerce çelik levha
Kitap, adı üzerinde dindarlığın gösterişçi olanını geniş çapta tahlil eden bir çalışma olmuş.
İlahiyat Fakültesinde akademisyen olan
Ejder Okumuş 'un okuduğum ilk kitabı oldu. Akademik bir çalışma olsa da dili ağır değildi.
Gösteri çağında yaşıyoruz. Görsellik ve gösterişçilik, çıkarları desteklediği için öz değerlerin yerine geçmiş durumda
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurur:
“Ey muhacirler topluluğu! Beş haslet vardır ki bunlarla imtihan edilmenizden, bunların sizin aranızda olmasından ve bu kişilere yetişmenizden Allah’a sığınırım.
1. Bir toplumda fuhuş yaygın hale gelir ve alenî olarak yapılmaya başlarsa; o toplum mutlaka öncekilerde görülmeyen ağrılar, sancılar ve bozulmalara mâruz kalır.
2. Ölçüde ve tartıda hile yapıp eksik tartıp vermeleri. Bu durumdaki toplumlar yıllar sürecek kıtlık ve geçim sıkıntısı çekerler. Devlet büyükleri ve yöneticilerin zulmüne mâruz kalırlar.
3. Mallarının zekâtını vermemeleri. Böyle bir toplumda, öncelikle gökten inen yağmur azalır. Eğer yeryüzünde yaşayan hayvanlar bulunmasa o toplumun üzerine gökten bir damla bile yağmur yağmaz.
4. Allah ve Resûlü’ne verdikleri ahdi bozmaları. Allah Teâlâ bu toplumun başına dışarıdan bir düşman musallat eder ve ellerinde bulunan bazı şeyleri onlardan alırlar.
5. Devlet büyükleri ve yöneticilerin Allah’ın kitabı ile hükmetmemeleri. Allah Teâlâ onların içine huzursuzluk verir; kargaşa ve huzursuzluk içinde birbirleriyle boğuşurlar”
(İbn Mâce)