''Allah'a dayandım! '' diye sen çıkma yataktan...
Ma'na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Alemde ''tevekkül'' demek
Bizim bu âlem-i mülk içre bir devrânımız vardır
Açılmış râh-ı Sıddık'dan büyük meydânımız vardır
Ezelden âşıkız aşkın belâsın inkıyâd ettik
Ki biz abdâl-ı aşkız derd gibi dermanımız vardır
Acâib andelîbiz kim bizim hiç goncamız solmaz
Hümâ-yı kuds-i lâhûtuz beka gülşanımız vardır
Bizi isyan ile meşhûn sanar bu âlemin halkı
Ki biz ârif-i
Leyla Erbil
An itibariyle Ahmed Arif'in burada kayıtlı olan dört kitabından üç tanesini okumuş olarak bulunuyorum. İncelemenin hemen başında söyleyeyim şiirleri güzel lakin nesir yani düz yazı mektupta ise Ahmed Arif cidden çok yavan ve hoş olmayan şekilde yazmış bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Mektuplara gelecek olursak
Gönül mü Kazanmak İstiyorsun Ey can Dinle bak sana ilk sözüm şu olsun
Azizim bil ki söz gümüşse daima sükut altındır;
Akıllı insandır ki, her gördüğünden ibret alandır
Arif kişi gerektiğinde konuşan, gerektiğinde susandır
Olur olmaz her yerde olur olmaz konuşan cahilandır
Eğer dost isen seversin dostunu hatası kusuru ile
Gül o zaman güldür
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş
Vâr ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş
Gam çekme hakîkatde eğer ârif isen
Farz eyle ki el'ân yine âlem yoğ imiş
Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş.
Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş.
Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme
ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yok imiş.
İster isen bulasın cânânı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul,
Kendi mir’atında gözle anı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Her sıfat kim sende var izle anı,
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı,
Erişince zâtına özle anı,
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş
Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş
Gam çekme hakikatte eğer ârif isen
Farz eyle ki el'an yine âlem yoğ imiş
Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş. Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş. Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yok imiş.
Kitap İskender Pala'nın okuduğum ilk kitabıydı. Kitaba başlamadan önce oldukça tereddüt ettim çünkü çevremden sürekli olarak "Kitap bir kurgudan çok bilgi ağırlıklı ilerliyor, uzun bir süre bitiremeyebilirsin." sözlerini duyuyordum. Açık olmak gerekirse duyduklarım doğruydu ve bunu okuduktan sonra daha iyi anladım. Yine de ne kitabı
''Allah'a dayandım! '' diye sen çıkma yataktan...
Ma'na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Alemde ''tevekkül'' demek olsaydı ''atalet''
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin meş'al-i tevhidi sönerdi;
Kur'an duramaz, Nezd-i İlahi'ye dönerdi.
''Dünya koşuyor'' söz mü? Beraber koşacaktın;
Heyhat, bütün azmi sen arkanda bıraktın!
Madem ki uyandın o medid uykulardan,
Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.
Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz;
Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da;
Maziyi, fakat, yıkmaya kalkışma bu yolda.
Ahlafa döner, korkarım, eslafa hücumu:
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu?
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!