Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Görmek için gözün yeterli olmayıp dışarıdan ışığa muhtaç olduğu gibi akıl da eşyanın hakikatini idrak etmek için dışarıdan birtakım delillere ihtiyaç duyar. Bu da "İlahi vahiy" dir.
Leibniz, hakikatin rasyonel olduğunu söyleyerek, onların birbirleriyle çelişmeyeceğini söylemektedir. Böylece de dinî inancın, inanç kılıfındaki bilgi olduğunu söylemektedir. Çünkü geometri hakikatleri gibi, onlar da evrensel ve genel geçer özelliktedir. Akıl yürüterek, her iki hakikati de kavramak mümkündür. Görüldüğü gibi o, dogmadan, ontolojik olarak farklı olan Tanrı'nın, kendini inananlara vahiy olarak açımlamasını ve inananın da, bu mesafeyi sadece iman yoluyla kapatabilmesini kast etmemektedir. Daha dogrusu, tarihsel vahyi de rasyonel teoloji kalıplarına dâhil etmektedir. Aradaki ontolojik bağ akıldır. Dogma ile insan aklı, sadece ifade şekli ya da verilişi bakımından farklıdır; özde onlar bir ve aynıdır. İkisinin kaynağı da, ilk nedenden başkası değildir.
Reklam
Görmek için gözün yeterli olmayıp dışarıdan ışığa muhtaç olduğu gibi akıl da eşyanın hakikatini idrak etmek için dışarıdan birtakım delillere ihtiyaç duyar. Bu da "İlahî vahiy" dir.
Sayfa 37 - Timaş yayınlarıKitabı okudu
Tanrı'dan gelen vahiy düşüncesi, 6. yüzyıl köleci insan aklının ortaya koyduklarından başka bir şey değildir.
Farabi'ye göre vahiy
Muhayyile kuvvetinin kendileriyle bu şeyleri taklit ettiği duyusallar, güzellik ve mükemmelliğin en son noktasında bulunan şeyler olduklarında, bu güzellik ve mükemmelliği gören kimse bunun ne kadar büyük ve olağanüstü olduğunu düşünür ve diğer var olan şeyler arasında rastlanılması imkansız olan olağanüstü şeyler görür. O halde muhayyile kuvveti mükemmelliğin son haddinde olan, bir insanın uyanık halde iken Faal Akıl'dan şimdiki ve gelecekteki tikelleri veya onların duyusal temsillerini, aşkın akılsalların ve diğer şerefli varlıkların temsillerini alması ve onları görmesi imkansız değildir. Bu adam aldığı bu akılsallarla da ilahi şeylerden haber (nubuvva) verebilir. Bu, tahayyül kuvvetinin ulaşabileceği en yüksek derece ve insanın tahayyül kuvveti aracılığıyla ulaşabileceği en yüksek makamdır.
O' na Ulaşmak
§ ... Tanrıya götüren iki ayrı yol olduğuna inanmıştı. Biri inanç ve vahiy yolu, diğeri de akıl ve duyuların yolu. İnanç ve vahiylerin yolu daha emin bir yoldur, çünkü sadece akla güvenirsek kolayca yanilabiliriz... §
Sayfa 205 - Pan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Her türlü mezhebi ve meşrebi mülahazanın ötesinden bakacak olursak: Hasan el-Basrî, İslam tefekkürünün kurucu isimlerinden biridir. Seçkin sahabilerin ahlak ve aklını kâmil manada temsil eden bir örnektir. O, kendi selefleriyle halefleri arasında sadık bir köprü oldu. Kur'an ile inşa olmuş bir akıl nasıl çalışır, onun canlı timsali oldu. Zamanının ceberut yöneticisine karşı kaleme aldığı Kader Risalesi'nde, ahlaki sorumluluk üzerinden hür iradeyi korkusuzca savundu. Bunu yaparken tek ölçüsü vardı: Vahiy. O diyordu ki: "Allah'ın sözü karanlığa nisbetle ışık, ölüme nisbetle hayat gibidir.
Malum, Efendimiz'e (s.a.v.) vahiy 40 yaşında nazil olmaya başlıyor. Neden 40? Yani niye 30, 35, 50, 55 değil de özellikle 40? Diğer peygamberlere bak- tığımızda da bu örneği birçoğunda görüyoruz. 40 yaşının özel bir sebebi olmalıydı. Dârü'n-Nedve'ye alınma yaşı da böyleydi. Kaynaklarımızda üç yaşın çok önemli olduğunu görüyoruz: 23, 33 ve 40. 23 fizikî olgunluk yaşıdır. Artık bedenin, biyolojik olarak, nihaî anlamda olgunlaştığı yaş- tır. 33 aklî olgunluk yaşıdır. Efendimiz'in (s.a.v.) bir beya- nına göre de cennetteki yaştır ve bu yaşta akıl olgunluğa erişmiş olur. 40 ise ruhî olgunluk yaşıdır. Bunun Kur'ânî delili ise Ahkâf Sûresi'nin 15. ayetidir. Dolayısıyla peygam- berlik için 40 yaşın seçilmesi tam bir olgunluğun oluşma- sıyla alakalıdır. Efendimiz (s.a.v.) 40 yaşına kadar üç sü- reci de tamamlamış oldu: Tanınma Süreci, Hazırlık Süreci ve Olgunluk Süreci.
Sayfa 86 - Profil kitap
Yol boyunca; yola çikip da yürümeyenleri, yola oturup, gelen-geçenin ayagina çelme takanlari, yolda metafizik uyusturucularla keyif çatanlar, tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları, maratona 100 metre kosucusu gibi hizli gidip, 50. metrede yola yatanları, yürüyüsün uzun ve yolun zahmetli oldugunu görünce, yolculuk üzerine zor atanlar, yürümeyi birakip, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları, ayağına batan tek bir dikenin faturasini çikarip, ömür boyu tafra satanlari, beyaz atlı kurtarıcı gözlemek için ufka bakip bakip dagitanları, yanlis kilavuzlara kizip yolu satanlari göreceksin. Aldirma, yürü. Gögsüne yüreginden baska muska takma. Vahiy haritan, nebi kilavuzun, akil pusulan, iman sermayen, amel azigin, sevgi yakıtın, ahlâk karakterin, edep aksesuarın, merhamet sıfatın, Şeref ve izzet adın olsun.
Sayfa 203Kitabı okudu
"Ama, bu imkânsız gibi görünen sorunlara fevkalade çözümler akıl dinginliği zamanlarında bulunur. Guruların yüksek bilinçlilik dedikleri şey budur. Biyologlar başkalaşım evresi derler. Psikologlar süperbilinçlilik derler." Durmuştu. "Ve Hristiyanlar buna duaların kabul olması derler." Genişçe gülümseyerek, "Bazen, ilahi vahiy, kalbinin zaten bildiğini duymak için beynini hazırlamak demektir," demişti.
Sayfa 518 - Altın Kitaplar Yayınevi
Reklam
Tanrı'ya ulaşmanın tek mümkün ve gerçek yolu budur...
Plotinos için Platon, herhangi bir tanrısal vahiy almış olduğu veya esrarlı bir ithama dayandığı için değil, sürmüş olduğu yüksek ahlaki hayat ve sahip olmuş olduğu büyük akıl yürütme gücü sayesinde en yüksek bilgeliği temsil etmiştir. Böylece onun geleneğiyle akıl arasında herhangi bir çatışma söz ko­nusu değildir. Plotinos'a göre Gnostiklerin felsefeyi ve aklı reddetmelerinin nedeni ahlaksız veya akıl-dışı kibirleri ile sabırsızlıklarıdır. Onlar varlığını id­dia ettikleri 'uydurma vahiyler'e dayanarak büyüklük havasına girmekte, kendilerini Yunan geleneğine ait bilgelerden üstün, tanrısal dünya ile özel bir ilişki içine girme gücüne sahip özel, imtiyazlı varlıklar olarak görmektedirler. Oysa Plotinos için tanrısal olana ulaşmanın böyle kısa veya ucuz bir yolu ol­madığı gibi, onun bilgisini elde etmenin Gnostiklerin ileri sürdükleri türden teknik, esrarengiz bir yanı da yoktur. Bunun için yapılması gereken insanın erdemli olması, ruhunu antması ve aklını da düzgün veya uygun bir biçimde kullanmasıdır. Tanrı'ya ulaşmanın tek mümkün ve gerçek yolu budur ve bu özelliklere sahip olan herkes tanrısal olana ulaşarak kurtuluşa erişebilir.
Sayfa 51 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
İslam, aklı yok saymaz ve onu yok sayarak insana yaklaşmaz. Salim bir akıl vahyi yok sayıp inkâra sapmaz. Çünkü vahiy ve akıl birbirine amaç ve araç kılınmışlardır.
Hakikat nerde
Vahiy gereksizdir. Hakikat, kendi akılcı sorgulamalarımızla bulunabilir. İnsanların tanrı ihtiyacından çok, her dönemde tanrıların, insanlara ihtiyacı olmuştur.
Tanrının açık ve kesin tek belirtisi, vahiy yoluyla dünyaya bildirilen, benim hem içimde hissettiğim, hem de itiraf etmek konusunda kendiliğinden katıldığım, ama kilise adı verilen tek bir insanlar topluluğu halinde diğer insanlarla istesem de istemesem de bir araya geldiğim iyilik yasalarıdır. Peki ama ya Yahudiler, Müslümanlar, Konfüsyüsçüler, Budistler kimdir?-diye kendisine tehlikeli görünen soruyu sordu. Yüz milyonlarca insan, hayata anlam veren bu en büyük nimetten yoksun mu yoksa? -Düşünceye daldı, ama hemen kendi kendisini düzeltti.- İyi de ben neyi soruyorum? -dedi kendi kendine. İnsanların tüm farklı inançlarının Tanrı’yla ilişkisini soruyorum. Bütün bu dumanlı noktalarıyla tüm dünya için Tanrı’nın genel anlamda ortaya çıkışını soruyorum. Ben ne yapıyorum? Akılla anlaşılmayan bir bilgi şahsen bana, benim yüreğime hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde verildi, bense ısrarla bu bilgiyi akıl ve sözlerle ifade etmek istiyorum.
Sayfa 1060Kitabı okudu
Aldırma, yürü! Göğsüne yüreğinden başka muska takma! Vahiy haritan, Nebi kılavuzun, akıl pusulan, iman sermayen, amel azığın ,sevgi yakıtın, ahlak karakterin, edep aksesuarın, merhamet sıfatın, şeref ve izzet adın olsun. Doğru yol insanların çoğunun gittiği yol değil ,düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur. Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin. Unutma, tevbe özeleştiridir. Kendisini hesaba çeken, başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur.
Sayfa 16
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.