samsa'nın insanlığı ve ailesinin insansızlığı bana azap veriyor. bir insanın iyi duygularını kaybettikten sonra bir hayvandan ya da bir canavardan farkı kalmaz. peki neden öyle? iyi olmaya mahkum mu edildik ya da kendimizi iyi olmaya mahkum mu ettik? insan salt kötülükten ya da salt iyilikten oluşmaz. bir insana tamamen iyi ya da tamamen kötü diyemeyiz. insan yin-yangtır ve insanlığı yang'ını ne kadar geliştirdiğine bağlı yükselir. yin'ini ne kadar geliştirdiğine bağlı ise alçalır. insanlık yang'ın yüceliğine karar vermiş ve bunun için bir toplum sözleşmesi imzalamıştır. böyle olmalı. aksi takdirde bizi dışarıdaki herhangi bir insanı katletmekten alıkoyan nedir? insanlıktan çıkmak fikri alıkoyar bizi.
""Kolay inanmayı ve ikna olmayı saflığa ve cehalete bağlamamız nedensiz değildir belki. Çünkü inancın ruhumuza damga vurmuş bir tür işaret olduğunu eskiden öğrenmiştim galiba. Ruh daha yumuşak, daha gevşek, daha dirençsiz olduğunda oraya bir şeyin damgasını vurması da daha kolay oluyordu. "Ut necesse est lancem in libra ponderibus impositis deprimi, sic animum perspicuis cedere." [Terazinin bir kefesi konulan ağırlıklarla alçalır, aynı şekilde açıklık da zihni sürükler.) Ruh ne kadar boş olursa denkleştirme ağırlığı ya da karşı kuvveti de o kadar az olur ve gördüğü ilk etki karşısında kolayca eğilir.""
Dalkavukluktan nefret ettiğimi bilirsin, methedilmekten hazzetmediğimi de; yiğit olan kendini cenk meydanında göstermeli. İnsan, varlığını önce kendine, sonra başkalarına ispatlamalı, ama hiçbir zaman metihle yükseleceğini ummamalı, umarsa alçalır."
"Anakara değildir aşk. Sırtını uçsuz bucaksız dağlara yaslamış geniş vadilere benzemez. Denizlerle çevrili bir adadır.
Heyecanla atan bir kalbin hareketi gibi, sular yükselir, sular alçalır, adalar büyür, adalar küçülür."