YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU – GENÇLİK VE EDEBİYAT HATIRALARI
TÜRKİYE’DE AYDIN AYMAZLIĞI
İlginçtir Namık Kemal 48 yaşında ölür. İki tane dört haneli sayı arasında bir kısa çizgi Namık Kemal’in bütün hayatıdır. 1840-1888. İşte bu kadar. Aynı yaşam süresi 1867-1915 sayıları ile Tevfik Fikret için de geçerlidir. Her ikisi de oldukça kısa bir yaşam
Marquis De Sade, kimine göre deli, kimine göre dahi; kimine göre sapık, kimine göre gerçekçi, ama bence en çok bir filozof. Tıpkı diğer filozoflar gibi bir öncü. Bir fark yaratmanın bedelini de ödemiş elbette. Kapatılarak. Her türlü haneye konuk olmuş. Konuklukları bir ölümle sonuçlanmama sebebi elbette zengin nüfuslu aristokrat bir aileye mensup
Platon; “Nazik olun, çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor.”der.
Fernando Pessoa ekler; “Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. İnsan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.”
UZAYLI KOCAKARI
(Ursula K. Le Guin - 1976)
Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
"Sen nasıl benim biricik oğlumsan, karşındaki kadın da birilerinin kuzusu, evladı, birilerinin canının içi, ona göre davran.
Sen onu üzerken, günün birinde senin de bir kızın olursa, adamın birinin de senin evladına aynı şeyi yapabileceğini düşün.
Sen kendi kızına , kendi annene yapılmasını istemediğin hiç , ama hiç bir şeyi başka birinin
“Başka bir dünya vardır diye mi iyi ve erdemli olmalıyız?"
Immanuel Kant
“Cennet ya da cehenneme gideceğime inanmıyorum. Ben öldüğümde bir hiçliğin olacağını düşünüyorum, buna kesinlikle inanıyorum. Bu, cezadan korkmuyorum diye sokağa çıkıp soygun yapma, hırsızlık yapma, tecavüz etme ve diğer her şeyi yapma dürtüsüne sahip olduğum anlamına gelmez. Cezalandırılmaktan korkmuyorum. Öncelikle ben dünyevi cezalardan korkuyorum. İkinci olarak kendi vicdanımın cezalandırmasından korkuyorum. Benim bir vicdanım var ve bu dine asla bağlı değildir.”
Türkiye tarihinde Gezi Olayları olarak bilinen ve dönemin hükümetine karşı yapılan protestoların ülke geneline yayıldığı günlerdi. Her ne kadar, her bir katılımcının sokağa çıkma nedeni ve attığı slogan farklı olsa da Gezi Olayları, özetle şöyle tanımlanabilirdi: Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün hükümet tarafından yıllardır keyfi biçimde kısıtlanmasına karşı düzenlenmiş, haftalar süren bir toplantı ve gösteri yürüyüşü. Tabii ki bu toplantı ve gösteri yürüyüşü de hükümet tarafından keyfi biçimde yasaklanmış ve orantısız bir polis şiddetiyle bastırılmak istenmişti. Çünkü protesto hakkını elde etmek için protesto düzenlemek de kabul edilemezdi! Ancak göstericilerin, onlara uygulanan aşırı şiddeti hak ettiğini kendi seçmenlerine anlatmak da hükümet açısından önemliydi. Ne de olsa bir sadistler kulübü olarak görünmek istemiyorlardı.
İşte bu noktada bir fotoğraf çıktı ortaya. Protestocuların asla Müslüman olamayacağını hatta en az English Defence League kadar Müslümanlardan nefret ettiklerini iddia edebilmek adına çekilmiş bir fotoğraf: Polisten kaçan eylemcilerin bir süreliğine sığındığı, İstanbul’daki bir caminin zeminine ertesi gün boş bir bira kutusu konulmuş, deklanşöre basılmış ve bu kare ülkenin resmi haber ajansı tarafından servis edilmişti. Fotoğrafta da görüldüğü üzere, o camide birkaç saat geçirmiş göstericiler, dolayısıyla sokağa çıkmış milyonlarca insan, çok uzaklarda kilise yakan black metal hayranları kadar din düşmanıydı. İnanmayan varsa, elinde o fotoğrafla resmi demeç veren hükümet yetkililerini dinleyebilirdi.
Esere dair daha önce olumlu, olumsuz birçok eleştiri aldım. Ama ben kimi eserlerin insan seçtiğine inananlardanım. Şimdi eser bitti ve kendi kendime kurduğum ilk cümle ne oldu biliyor musunuz:
İyi ki şu anki hayatımı yaşıyorum...
Evet bambaşka bir hayatım olabilirdi.
Daha zengin olduğum,
Daha popüler olduğum,
Daha başarılı olduğum,
Etrafımda daha
Edep; Müridin kendi nefsine, ihvanına, mürşidine ve Allah’a karşı uyması gereken kurallardır. Bu kurallara uymak vuslat vesilesidir. Edebe uymayanlar lütuftan mahrum olurlar. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz “Edeple gelen lütufla gider” diye.
Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri “Bir edep için, binlerce derviş feda olsun. Edep gittiğinde onu geri
1. [Musa hitabesini şöyle sürdürdü: ] "Rabbin Allah, ele geçirmek üzere girmekte olduğun şu ülkeye seni soktuğu zaman, önündeki pek çok ümmeti [bu bağlamda] Hiti, Girğaşi, Emuri, Ken'ani, Ferizi, Hivi ve Yebusi [gibi] senden daha çok ve büyük olan 7 ümmeti öldürerek yok edecektir.
2. Bu sebeple Rabbin Allah onları senin önüne [eline] verdiği zaman, sen de onları katlet ve onları [tamamen] yok et ! Onlarla asla herhangi bir anlaşma yapma ve onlara kesinlikle şefkat ve merhamet gösterme!
Tesniye 7