Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cansu Aydın

Cansu Aydın
@athenaninbaykusu
METU/Philosophy&Physics
Ankara
Antalya, 9 Ağustos
315 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni olan Ingmar Bergman, 1958 yılında çektiği “The Magician” filminden yola çıkarak, sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi nasıl gördüğünü açıklayan ufak bir anekdot aktarıyor: “Orta Çağ’da Çin’de yaşayan bir ağaç oymacısı varmış ve ondan tapınağın zilleri için bir ayaklık yapması istenmiş. Bu Çinli ağaç oymacısı için çok onurlu bir görevmiş bu ve hemen işe koyulmuş. Oymasını yaparken bir yandan da bu ayaklıkları yapacağı için kazanacağı parayı düşünmeye başlamış. Bir de bakmış ki oldukça yetersiz bir oymacılık çıkmış ortaya. Ancak çok hırslı bir Çinli zanaatkar olduğu için baştan başlamış. Bu sefer oymasını yaparken bir yandan da bu muhteşem güzellikteki ayaklığı ile nasıl herkesin sevgisini kazanacağını düşünmüş. Oysa bu denemesi de başarısızlıkla sonuçlanmış. Ayaklığı parçalayıp üçüncü defa yeniden başlamış işe. Fakat bu sefer de bu ayaklık ile ölümsüzlük kazanacağı aklına gelmiş ve üçüncü denemesi de başarısız olmuş. Böylece bizim Çinli ağaç oymacısı tam da bir Çinli ağaç oymacısının sinirleneceği kadar sinirlenmiş ve dördüncü defa denemeye karar vermiş. Bu sefer kafasında tek bir düşünce varmış: Çan ayaklığı yapmak. Bu sefer başarılı olmuş ve böylece sevgiyi, parayı ve ölümsüzlüğü elde etmiş.”
Reklam
Ödemem gereken bedeli ödemedikçe elime geçenin de o ölçüde kısıtlı olacağı bir yaştaydım artık.
Sayfa 58 - Doğan KitapKitabı okudu
Virginia Woolf..
''Anlam ne kadar hüzünlü bir şey. Nasıl da devasa bir vazgeçişi temsil ediyor." (s.134) -Virgina Woolf, Bütün Öyküler
Sayfa 134

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"... - ancak bir uygarlığın daha başka değerleri de vardır. - ne değerli? - müzik. sevgi. rüyalar. insanlar rüya görmekte çok ustalar doğrusu, oysa bunu televizyondan anlamak olanaksız. galaksinin her bir yarımda rüya değiştokuşu yapan kültürler vardır. - yıldızlararası kültürel değişim mi yapıyorsunuz yani? bütün bunların anlamı bu mu? kana susamış bir uygarlığın yıldızlararası uzay uçuşlarını gerçekleştirmesine aldırmaz mısınız? - ben sana sevgiye hayran olduğumuzu söylemiştim. - naziler dünyamıza egemen olsaydılar ve sonra da yıldızlararası uçuşu geliştirseydiler, siz onlara müdahale etmeyecek miydiniz? - böyle bir şeyin ne kadar seyrek olduğunu bilsen şaşarsın. sonuçta saldırgan uygarlıklar genellikle kendi kendilerini yok ederler. doğalarında vardır bu. kendilerine engel olamazlar. böyle bir durumda bizim görevimiz onları tek başlarına bırakmaktır. kimsenin onlara karışmamasını sağlamaktır. kendi kaderlerinin sonuna kendileri gelsinler. ..."
"kendi anlamı var amor sözcüğünün, kendisinden amicitia terimi çıkmış." ('amor' sevgi, 'amicitia' da dostluk anlamındadır.)
Reklam
... ben de raks ediyorum ve içiyorum ve şarkı söylüyorum ta ki kör bir el kanatlarımı süpürüp atana kadar.
"aynaya, az önce öpülen dudaklarıma baktım. anne ben aşık oldum, anne ben kayıp gidiyorum, anne ben korkuyorum, ama onun için her şeyi de yapabilirim."
"...acı çekiyorum ama yine de yaşamıyorum. çözümsüz bir denklemdeki meçhul bir x'im ben. bütün başlangıcını ve sonunu yitirmiş, bir tür hayaletim ben bu hayatta...''
sık sık cenaze törenlerinde, kadın olsun, erkek olsun, insanların ölümü lanetlediğine tanık oluyorum. fakat ölüm ulu tanrı'nın bizlere bir armağanıdır. ve o'ndan gelen bir şeyi kul lanetleyemez. armağan sözcüğü size aykırı mı geliyor? fakat bu bir gerçek. eğer ölüm kaçınılmaz olmasaydı insan bütün yaşamını ondan uzak durmaya adayacaktı. hiçbir tehlikeyi göze almayacak, hiçbir girişimde bulunmayacak, hiçbir işe el atmayacak, yeni bir şey bulmayacak, yeni bir şey yapmayacaktı. yaşam sürekli bir uyuşukluk olacaktı. evet kardeşlerim, tanrı'ya bize ölümü armağan ettiği için şükredelim, çünkü yaşam ölümle anlam kazanıyor. günün anlamı olması için gece, konuşmanın anlamı olması için sessizlik, barışın anlamı olması için savaş gereklidir. o'na dinlenmenin ve neşenin anlamlı olması için bize kaygı ve tedirginlik gönderdiği için de şükredelim. o'na şükredelim, çünkü o'nun bilgeliği sonsuzdur
Sen sevgiline ne verebilirsin sanki?kalbini mi?pekala,ikincisine?gene mi o?üçüncü ve dördüncüye de mi o?atma be adaşım,kaç tane kalbin var senin?..hem biliyor musun,bu aptalca bir laftır.kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun...göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun..
Reklam
-bir insanı sevmek mümkün mü sence? +iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim. -sen bir korkaksın, stirkoff. +kesinlikle, efendim
Dışarıdaki hayvanlar, domuzlara baktı. sonra insanlara. sonra tekrar domuzlara ve nihayetinde insanlara. aralarında hiçbir fark olmadığını gördüler.
Yalnızca iyi tanıdığın, saçma sapan şeyleri savunmayacak kadar anlama yetisine sahip olduğunu ve utanılacak durumlara düşmeyeceğini bildiğin kişilerle tartış; otoritenin dikte ettiklerine göre değil, nedenlere, gerekçelere dayanarak tartışmayı bilenlerle; sunulan nedenleri dinleyip dikkate alanlarla; ve nihayet, gerçeğe değer veren, karşı tarafın ağzından bile olsa iyi nedenleri memnuniyetle dinleyen ve doğruyu karşı taraf söylediğinde, yani kendisi haksız olduğunda da bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış. demek ki yüz kişi içinde tartışmaya layık bir kişi bile zor çıkar. geri kalanı ise bırakın ne isterlerse onu konuşsunlar, çünkü budalalık insan hakkıdır.
157 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.