Mustafa Kemal Atatürk ün Birinci Dünya Savaşı sırasında, böbrek hastalığı tedavisi nedeniyle Karlsbad’ta yazdığı hatıralarını Afet İnan kitaplaştırmıştır. Karlsbad günümüzde Çek Cumhuriyeti’nde yer alan bir kaplıca şehridir. Orada geçirdiği sürede Atatürk’ün bu anı defterinde onun bazen ilham veren bazen güldüren anılarını okuyoruz. Beyaz ekmeğe ne kadar düşkün
En başarılı insanlar da tıpkı herkes gibi günü 24 saat yaşıyor. Verimliliği arttırmaya yönelik tavsiyelerde bu klişeyi sık sık duyarız. Aslında ima edilen şu: Yeterince başarı değilseniz bunun nedeni, zamanınızı başarılı insanlar kadar iyi kullanmamanız olabilir. Bu klişe, muhtemelen sizi daha verimli olmaya motive etmek için kullanılıyor.
Aslında birçok uzman bu iddiaya karşı çıkıyor. Evet, hepimiz bir günde 24 saat yaşıyoruz.
Ancak bu zamanı verimli kullanma yeteneği kişiden kişiye büyük farklılıklar gösteriyor. Burada bağlama bakmak çok önemli. Teorik olarak, gündüzleri gittiği okulun masraflarını çıkarmak için geceleri çalışan birinin, zamanını varlıklı bir ailenin çalışmak zorunda olmayan çocuğu kadar " verimli" kullanma imkânı olmadığı çok açık.
Toplumsal cinsiyet rollerinin ve diğer bazı negatif faktörlerin de verimliliğe etkisi var. Sonuçta, paranız ve kaynaklarınız olduğunda veya "verimsiz" taleplerle sizin yerinize ilgilenen sadık çalışanlarınız olduğunda zamanı verimli kullanmanız çok daha kolay. Oysa insanların çoğu bu imkânlara sahip değil.
Ayrıca, 24 tam saati verimli bir şekilde kullanmanın şart olması fikri de nesnel olarak çok anlamlı değil. Psikoloji bilimi, sağlıklı bir iş -yaşam dengesinin önemini sürekli olarak vurguluyor. Günün her saatini "verimli olmaya" adamak, bu düşüncenin karşısında yer alıyor.
Sonuçta "Hepimizin aynı 24 saati var" iddiası, çok az insanın bu zamanı %100 verimli bir şekilde kullanma imkânına sahip olduğu gerçeğini görmezden geliyor.
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
Prens
Siyaset Kuramının Baş Yapıtı . . .
Bu eseri hiç okumamış birinin siyaset hakkında yorum yapması durumunda bu yapılan yorum, içerik itibariyle sığ kalacağı gibi ayrıca parçaları tamamlanmamış bir puzzle gibi eğreti duracak , o anlatılan kişinin zihninde oluşan ana tablo tam olarak
.
Uygulamaya henüz giriş yapmadan YKS sonuç belgeleri gördüm, okudum kendi adıma kazanmış yerleşmiş gibi çok sevindim.
Şükür istediğim oldu diyeni okudum, Hukuk Fakültesi, Sağlık Bilimleri Ebelik gördüm. Görmediğim olumlu daha bir çok sonuç olduğu kesindir.
Diyeceğim o ki; yıllar önce bu duyguyu korku ve sevinçle karışık ben de yaşadım.
“Bildiğim tek bir şey var: İnsan biricik akıllı varlıktır ve aklın gelişmesine engel olan her şey kötüdür ve kötülüğün de mümkün olan her yolla sınırlandırılması gerekir.” -Don Rumata.
Sovyet bilimkurgusunun en büyük yazarları olarak kabul edilen
Bu kitap Fuat Sezgin gibi hayatını bilimler tarihine adamış birisiyle tanışmamı sağladı. Fuat Sezgin sayesinde bilimin tüm medeniyetlerin ortak mirası olduğunu anladım. Fakat müslümanların bilime katkısının da küçümsenmeyecek derecede fazla olduğunu, aslında bugün ki birçok buluşun ya müslüman bilim insanları sayesinde geliştiğini ya da bizzat onların icadı olduğunu çeşitli örneklerle öğrenmiş oldum. (Üstelik bunları gün yüzüne çıkaran birçok araştırmacı müslüman değil. En önemli amaçları bilimler tarihine ışık tutmak olan alanında uzman kişiler.)
Sonuç olarak kitabı okuduktan sonra edindiğim en önemli fikir, Fuat Sezgin'in söylediği gibi bir müslüman olarak Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulabilmemiz için daha çok çalışıp, okuyup, geleceğimize yön verecek olan geçmişimizi öğrenmemiz lazım. Ayrıca dinimizi gerilememize sebep olarak görmeyip, Peygamberimizin "İki günü birbirine denk olan zarardadır." sözünü ilke edinirsek dinimizi anlarsak geçmişte bulunduğumuz konuma yeniden gelebilmemiz mümkün. Çünkü islam bilimin gerileme sebebi değil ilerleme sebebidir. Daha önce elde ettiğimiz birçok başarı, İslam'ın bu başarılardaki payı ve bilimler tarihindeki yeri bunun kanıtıdır. Yahudi bir profesör olan Franz Rosenthal'in 1980 yılında yazdığı kitabındaki: "Eğer İslam dini, bilimi sadece bilim olarak, bilim aşkı olarak himaye etmeseydi bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniş şekilde gerçekleşemezdi." sözü İslamın bilimin gelişmesindeki rolüne yalnızca bir örnektir.