— Bu memleket böyle, dedi Hikmet Bey kızgınlığını saklamaya çalışarak, öyle kolay düzelmeyecek. Padişah gitti, bir zaman sonra göreceksin bunlar da gidecek, bunların ardından gelenler de gidecek ama burası bazı acıları hep yaşayacak. İstibdadı tabiatın bir parçası zannediyorlar sanki… Başka bir hayat bilmiyorlar. İstibdattan başka bir hayatın da mümkün olduğunu bilenler bunu ellerinden geldiğince halka anlatacaklar.
— Sonra ne olacak?
— Bir gün düzelecek.
— Düzeldiğini siz görecek misiniz?
— Hayır.
— Ben görecek miyim?
— Hayır.
— Benim çocuğum olursa o görecek mi?
— Zannetmiyorum.
— Onun çocuğu?
— Herhalde o da görmez… Nizam, burası kolay düzelmeyecek ama bir gün düzeleceğini ümit ederek yaşayacağız, bunun için elimizden geleni yapacağız. Bu memleket sakat doğmuş bir çocuk gibi, kolay iyileşmeyecek ama bu hakikat bizim onu sevmemize mani olmayacak, onu iyileştirmeye uğraşmaktan bizi vazgeçirmeyecek.
— Kusura bakmayın ama bana bu söyledikleriniz benim içimi rahatlatmıyor… Nasıl bir memleket burası? Katiller hep iktidarda, düzelmesi için umut yok ama burayı seveceğiz…
— Bir gün düzelecek oğlum.
— Bir gün benim için mana taşımıyor baba, bana bugünü söyleyin… Ben bugünde yaşıyorum.
— Hayat, her zaman sadece hemen elde edilebilecekler için verilen bir mücadele değildir, bazen çok ilerde muvaffak olacak bir mesele için bir basamak olmayı göze alırsın, merdiven basamak basamak yükselir, bir gün gayeye ulaşırsın.
Şimdi, Tuna ile Deniz arasında olup da benim görmüş olduğum memleketleri dinleyeceksiniz.
Evvela hepsine de Bulgaristan denilen üç memlekette bulundum. Birinci Bulgaristan’a, Macaristan’dan Demirkapı’ya geçilince varılır, başkenti Pudem (Vidin) ismini taşır, ikinci Bulgaristan, başkenti Ternau (Tırnova) olup, Eflâk’ın karşısındadır. Üçüncüsü,
Sanat alanında da millet varlığımızı yaşatacak bir akım göze çarpmıyor. Sinan'ın ve Yunus'un, Kemal'in ve Akif'in arkasından giden tek deha yetişmiyor. Yeni edebiyat solda sadece propaganda vesikacılığı iken sağ cepte bütün bütün arık ve ruhsuz yaşıyor. Memleket Hikayeleri'ni Sabahattin Ali'den başka takip eden, Ömer Seyfettin'in kahramanlar serisini Küçük Ağa'dan başka selamlayan olmadı. bu, gönüllere hüzün veren bir talihsizliktir. Milli sahne ve milli sinema denen temsil sanatları ise sahip olduğumuz ruh ve zevk seviyesinin çok düşük şahitleridir. Bunlar psikoloji, estetik ve ahlak bakımından iptidai bir cemiyetin değerlerinin hizasından yukarı çıkamadılar. Anıt ve mimari yapısı bakımından, gelecek nesiller sevgisine bugünden hatıra diye bir taş parçasını bırakmasını bilmeyen inkılabın çocukları, çevrelerinde millet ruhunu görüp onunla yaşamak zevkini kaybetmiş, yarın kendi milletine mezar olsun diye, dağlarda ve şehirlerin büyük caddelerinde bile Bizans abidelerinin enkazına bekçilik yapıyorlar.
Değişik
Başka türlü bir şey benim istediğim:
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince
Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka..
5 Mayıs 1972’de Deniz’lerin sabaha karşı asıldıklarını duyduğum gün çok yoğun bir utanç yaşamıştım. O üç çocuk kan dökmemişlerdi, kimseyi öldürmemişlerdi ve henüz yirmi beş yaşına basmamışlardı.
Başka bir utanç günüm, Kasım 1982’de faşist anayasasının neredeyse bütün memleket tarafından kabul edildiği gündü.
Bütün Türkler adına utanç duydum.
Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması
06.01.2013 16:59
Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması
Türkiye'de Sosyalizm'in en büyük savunucularından Hikmet Kıvılcımlı'nın Eyüp Sultan'da yaptığı tarihi konuşma.
TIMETURK / Haber Merkezi
Muhterem Vatandaşlarım! Sevgili İşçi kardeşlerim!Bugün, Müslüman
Başka türlü bir şey benim istediğim,
Ne ağaca benzer ne de buluta benzer,
Burası gibi değil gideceğim memleket,
Denizi ayrı deniz havası ayrı hava
Nerde gördüklerim nerde o beklediğim kız
Rengi başka, tadı başka ...
Sol perişan, sağ paramparça... Kaç insan varsa, o kadar düşünce, o kadar ideoloji, o kadar ıslahat reçetesi. Evvela dillerimiz ayrı, kelimeler herkes için başka manalar taşıyor. Tarih bir küfürler kitabı. Bu facia dünyanın başka hiçbir ülkesinde görülmemiştir. İttihat ve Terakki, zaferini padişahlara hakaretle sağlamak zavallılığa düştü. Sonra İttihad ve Terakki de yerin dibine geçirildi. Her yeni iktidar eski iktidarı horlamayı marifet saydı. Zavallı gençler bakışlarını maziye çevirince, yüz kızartıcı bir facialar yığını ile karşılaştılar. Kime güvenecek, neye dayanacaklardı? Büyükleri bir tahrip humması içinde idiler. Şöhretleri, faziletleri, şahsiyetleri tahrip... Onlar da birbirlerini tahribe başladılar. Hem de sözle değil kurşunla, bombayla. Memleket bir intihar salgını içindedir. Tek çıkar yol, bu korkunç tefrikaya bir son vermek, çılgınlıklarımızı dizginlemek, başkalarına hürmet etmek ve kinin yerine sevgiyi ikame etmektir.
Kanaatimce sağ ve sol tasnifi Avrupa'dan ithal edilen bir bid'attir. Hepimiz aynı tarihin çocuklarıyız. Düşman bir dünyanın kucağında yaşıyoruz. Birbirimize kenetlenmez, ahmakça sloganların esiri olarak birbirimizi hançerlemekten vazgeçmez, İslam'ın birleştirici bayrağı altında toplamaz, İslam'ın şiarı olan müsamaha, adalet ve sevgiye kulaklarımızı tıkamakta ısrar edersek, dünyanın en büyük medeniyetini gerçekleştirmiş olan zavallı milletin mezarcısı oluruz.
Ne kadar korkmuştuk elimizden tutmadılar
Doğrudur kendi içimizde daraldığımız
Kim neyi savundu bilinmez nereye kadar
Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet
Başka bir yalnızlıkta boğulduk / havasızlıktan
Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk
Köy köy bucak bucak memleket memleket
Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız
Karanlık bir kapı ölüp üstümüze kapandılar
Kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız