Kur'an ve İslâm kıyamete kadar mahfuzdur. Allah buna söz vermiştir. Ancak bu mahfuzluğu yanlış anlamamam ve bu sözü kendi anlamından başka bir yoruma bağlamamam gerekir. Evet, Kur'an ve İslâm mahfuzdur, fakat hiçbir kişinin veya toplumun imanını koruyabilmesi taahhüt edilmiş değildir. Her kişi kendi inancını, her mü'min toplum kendi müsslümanlığını korumak, devam ettirmek mükellefiyetindedir. Bunu yapmadığı takdirde umutsuzlukların, inkârın, isyanın uçurumlarına ve karanlığına yuvarlanabilir.
Hayatlarımızdaki dayanılmaz düzensizliğin başlıca nedenlerinden biri, herkesin hayatını düzene koymak yerine hayatının düzene konulmasını istemesidir. Herkes hayattan sadece bir şeyler almaya bakıyor. Fakat kimse hayata bir şeyler katmayı düşünmüyor.
Resulullah'ın (sav) şu sözüne de dikkat edin: " Kul refah anında dua eder ve sonra başına bir sıkıntı geldiğinde de dua ederse melekler şöyle diyeceklerdir: Tanıdık bir ses ve kabul edilen bir dua. Eğer refah zamanlarında duayı bırakır ve başına bir sıkıntı geldiğinde dua ederse melekler bu defa şöyle derler: Bilinmeyen bir ses ve kabul olunmayan bir dua."
Kudüs," dönemsel ve konjonktürel heyecanlar"a kurban edilemeyecek kadar önemli ve özel bir şehir. Sadece saldırı ve ihlaller söz konusu olduğunda hatırlamak, sâir zamanda ise yeniden kendi haline terk etmek, Müslümanlara yakışacak bir hâl değildir.
Ancak hayat dediğin nedir ki? Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep böyle sürüp gidecek sanırız. Birden ip kopar, ışık söner, her şey darmadağın olur.