Dillerimiz buluşurken elleri giysimin altına girdi.
Tek eliyle çamaşırımı çıkardı. Ellerim pantolonunun düğ
mesine uzandı ve hızla birbirimizi soymaya başladık. Zarafet ya da incelik yoktu. Çamaşırını çıkarır çıkarmaz aletini elime aldım. Yavaş yavaş okşarken başı omzuma düştü.
Onu omzundan ittim. Sırt üstü yatağa devrildi. Saç
larım yüzümü perdeleyip niyetimi gizlerken gülümsüyordum. Dilimle tüm vücudunu geçerken kısık bir sesle inledi.
Tek bir hareketle onu tamamen ağzıma aldım. Dudaklarım penisini sarıyordu ve dilimi üzerindeki şişkin damara sürtüp duruyordum. “Lanet olsun, Lee.”
Sesinin o en sondaki çatallanışı onu, tıpkı bana defalarca yaptığı gibi, çıldırtma noktasına getirmek istememe
neden oluyordu. İnip çıkmaya devam ediyor, dilimle aletinin başında daireler çiziyordum.
“Natalie, yeter.” Sesi ısrarlıydı ama durmadan devam
ediyordum. “Lee, çok fazla dayanamayacağım tatlım.”
Son bir kez daha dibine kadar inip doğruldum. Saniyeler içerisinde beni sırt üstü yatırmış, üzerime çıkmıştı.
“İşte ben buna düğün hediyesi derim.” O imza gülüşüyle
sırıttı. Gülmeli miydim yoksa ona bir tokat mı atmalıydım
bilmiyordum.
İşte eğitim öğretim diye ben buna derim ar- kadaş. Biz daha altıncı sınıftayız ve mikroskop ile soğan zarındaki bitki hücrelerini inceleyeceğiz. Bu hızla gidersek, liseye kalmadan atomu parçalarız yemin ediyorum...
Ah, dünya sözüyle, nasıl anlatsam?
Gönül bu halinle, kozlarım yoktur.
Acımadan sille, vurup tınlatsam,
Saymakla bitmeyen, izlerim yoktur.
x
Gönül boş şeylerle, bezdirme beni,
Divane ederek, gezdirme beni,
Çekilmez tavrını, yazdırma beni,
“İşte ben de şeytanı düşman saydığım için bütün savaşımı şimdiye kadar şeytana karşı yapıyordum. Ama memleketi saran şeytandan da daha kötü bir şey var…”
tek başımayım, bundan şikayet edecek değilim, kendimle baş başayım.
kendimle hiç baş başa kalamayabilirdim, işte o zaman sonsuzlukta kaybolmuş olurdum.
Biliyorum güzelliğin yeraltı nehirlerine benzer
Biliyorum bir sır gibi güzelsin
Hani anlatılmaz duygular vardır
Hani şarkılar vardır
Sevip söyleyemediğimiz
Şiirler vardır unuttuğumuz
Aşina çehreler vardır hani
Zaman zaman hatırlayamadığımız
İşte sen o kadar güzelsin
Ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki
Şunlar ellerindir diyorum,tutamıyorum
Şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum
Düşün, kahrımdan ölmeliyim artık
Ölemiyorum
“Ömer, benim sevgili kocacığım, biz, hiçbir tarafları birbirine benzemeyen, hiçbir müşterek düşünceleri ve görüşleri olmayan iki insanız... Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum... Hem nasıl seviyordum... Hislerimde bugün de bir değişiklik yok. Fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu. Seni niçin sevdiğimi bir türlü bilmiyordum.”
“Yapamıyor işte… Hiçbir şey yapmaya karar veremiyor… İnsan bir karar vermekten bu kadar korkar mı?.. Belki! Neden böyle düşünüyorum? Ben de bazı kararlar vermekten korkmuyor muyum?”
Biri bana çok kızardı... Fazla mütevazı olduğumu, beş para etmez adamlara fazla değer verdiğimi ben kendi odamı işi öğreniyorum boya labta vaktim geçiyor diye sigara odası gibi kullanmasına müsaade etmeseydim, sonra nazikçe açık alana yönlendirmek gibi nezaketten anlamayan adama en başında sert olsaydım ne odamdan kovmak zorunda kalırdım, ne
-İşte sana son dersim. Şu anda yok yere cezasını çektiğin şey için gerçekten suç işleme. Tanrı 'intikam benimdir' diyor.
+ Ben Tanrı'ya inanmıyorum.
-Önemli değil, O sana inanıyor.