İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ellerin vardı, sıcak ve masum.
Ellerin, hayal gibi, düş gibi...
O zaman talihime yardı ellerin.
Beyaz bir gecede, iki kuş gibi,
Omzuma nasıl da konardı ellerin? ..
Hangi rüzgarlarda şimdi kimbilir?
O değirmen altı, o zümrüt koru,
İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer,
Ya o çapkın çapkın kestanecikler! ...
Hani bir yerleri çimdiklenir hafifçe,
Kanardı
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai KARAKOÇ
GarmJa: Yarı insan yarı kuş mitolojik bir yaratıktır. *Ve dalar'da güneşe bir iki kere Garutmat diye seslenilmiştir. Veda sonrası dönemde ise, olasılıkla bu ada dayanarak Garuqa tü retilmiş ve bu kuş, tanrı *Vişı�u'nun binek hayvanı (VişQ.u ratha) olmuştur. Garuqa kuşların kralıdır (Khagesvara). *Kas yapa ve *Dakşa'nın kızlarından biri olan Vinata'dan türemedir. Yılanların baş düşmanıdır (Sarpiirati). Başı, kanatları, pençe leri ve gagası, kartal gibi, vücudu, elleri ve ayaklan ise insan gibi düşünülmüştür. Yüzü beyaz (Sitanana), kanatları kırmızı (Raktapakşa), vücudu ise altın sarısıdır (Suvan�akaya). Sam pati adında bir oğlu, Unnati (veya Vinayaka) adında bir karısı vardır.
Bazen bir fikir zararsızca odada uçuşuverirdi. Minik, beyaz bir kuş gibi. Kötü değildi niyeti. Tek isteği bana yardımcı olmaktı zavallı kuşun. Ama onu daktilonun tuşları ile örseler, canına okurdum ve ellerimde ölürdü.
Bazen bir fikir zararsızca odada uçuşuverirdi. Minik, beyaz bir kuş gibi. Kötü değildi niyeti. Tek isteği bana yardımcı olmaktı zavallı kuşun. Ama onu daktilonun tuşları ile örseler. canına okurdum ve ellerimde ölürdü.
Elveda Efelya...
kalbim
o metruk tenhalık, o kırılgan kuş
yıkıntılı şehirlerin aynasında yekinen imge
uzak yağmurlar bekleyen çölün suya hasretiydi
su gidiyor aldırmayıp şerha yaralarına kalbimin
yüklenmiş gidiyor
kuvva adımlarıyla erkenci bir baharı
şarkıları, zamanları, düşe dair ne varsa
na varsa umut adına, yarın adına
olası mutlulukları
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
Şehre onurlu bir sadakatın varlığını batırarak
Üstümü çarptırıp karışık hesaplara
Göğsümde kahramanca bir gürültü
Kabaran bir kımıltı yükseltiyor
Nabzımdan arta kalan çiçek tortuları için
Herkesin içinde kaba ,kaypak ihanetleri
Bir kenara ittirip
Temize çıkmak için
Feraget edilmiş bir hayattan
En yakın yabancıyı bulmak için
En yakın
Bazen bir fikir zararsızca odada uçuşuverirdi. Minik, beyaz bir kuş gibi. Kötü değildi niyeti.
Tek isteği bana yardımcı olmaktı zavallı kuşun. Ama onu daktilonun tuşları ile örseler. canına okurdum ve ellerimde ölürdü.
Baskıcı isteksizce ve birileri tarafından zorla yaptırılan işler ve bunun için harcanan emek ağır ve ezici bir emekken; insanı canlandırarak tıpkı bir kuş gibi kanatlandıran özgür ve yaratıcı emek insanları motive etmektedir