Bu kitapla birlikte sevdiğim yazarların kitaplarını bekletme kararımı net olarak bırakıyor, bunu da yorumdan önce sizlerle paylaşmak istiyorum. Nedense sevdiğim bir avuç yazarın çok az kitabı olduğu için senede, hatta birkaç senede bir okuma gibi saçma bir takıntı geliştirmiştim. Bitmesinden korkuyordum. Ama düşününce anladım ki bu aldığım en saçma kararlardan birisi ve canım İki Şehrin Hikayesi de bunu harika bir şekilde yüzüme vurdu.
Gelelim kitabımıza... Kitapla ilgili hiçbir şey okumadım, incelemedim, araştırmadım. Çocukken kısacık verisyonunu okuduysam bile hatırlamıyorum, o zamanlar kütüphanedeki tüm kitapları okumak dışında bir amacım yoktu. Bu yüzden okumadan önce hakkında tek bildiğim seveceğimdi, nitekim öyle de oldu. Böyle harika bir kitap söz konusu olduğunda yorum yapmak gerçekten imkansız olduğu için çok fazla konuşamayacağım ama birkaç sözüm yok değil elbette. Düşünme şekline hayran olduğum birkaç insandan biri Charles Dickens. Kendisi toplumu eleştirip birilerini yerden yere vururken yüzümde hayranlık dolu bir tebessüm görebilirsiniz. İnanılmaz bir kalem, orası kesin. Bu kitabında da sanırım şu ana kadar okuduğum en iyi tarihi kurguyu yazmayı başarmış. Gerçek bir tarihi kurgu, daima kalbimde özel yere sahiptir. Six flying dragons'tan sonra beni bu kadar etkileyecek bir eser hem de kitap bulmanın haklı mutluluğunu herkese duyurmak istiyorum. Fransa'nın meşhur kanlı ihtilali etrafında dönen, iki şehri yansıtıp yaşatan harika bir kurgusu var kitabın ve tabii ki konuyu size anlatmayacağım. Sadece okuyun, okutun, sevin, sevdirin; sonra da gelin konuşalım demek istiyorum.