Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Zilli Kurt idi; köylülere zarar veren, koyunlara saldıran kurdun yakalanarak, öldürülmek yerine boynuna bir zil takılarak serbest bırakılmasının öyküsü, dâhice, Kemal'in metninin başlığı olmuştu. Zil, hayvanların en vahşisi olan kurda verilen, ölümden bile daha ağır cezadır; çünkü kun her kıpırdadığında ve saldırıya yeltendiğinde zil çalacaktır ve hem av hayvanları kaçacaktır hem de köylüler çalan zilin sesini duyarak önlemlerini alacaklardır. Böylelikle kurt, bir kurşunla ölmek yerine, yavaş yavaş açlıktan ölecektir. Rejim, aydına zilli kurt muamelesi yapıyor, diyordu Kemal o metninde, uzun yıllar cezaevlerinde çürümüş, sonra da sürgüne gitmiş ve orada ölmüş şair Hikmet'ten bir sınır boyunda katledilen öykücü Ali'ye kadar, rejimin gazabına uğramış, genellikle sol, sosyalist olan Türkiyeli yazar ve aydınlara ilişkin çok geniş bir listeyi de ekleyerek; hep aşağılanan, dışlanan, izole edilen, aç bırakılan ve böylelikle ölüme mahkûm edilen kurt ya da aydın, yazar, sanatçı, öteki, barbar. Ya da İtalyan filozofu Agamben'in deyimiyle homo sacer, yani hiçbir hakkı, hukuku, güvencesi olmayan, katli vacip insan.
Batı'da "Tanrı önünde ne erkek ne de kadın vardır" (Aziz Paulus) yargısını doğrulayan Hıristiyanlığın gelişi bir kapı açmış ama cinslerin en azından Tanrı önünde eşit olması, kadının toplumdaki yeri açısından bir fark yaratmamıştır.
Reklam
İnsan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder.
Korkutmaya meraklı kişinin en büyük korkusu kendi yetersizliği ile yüzleşmektir! Bir gün gelir de ondan korkmazlarsa ne halt edeceğini bilemez.
Alzheimer'in iki faydası vardır, bilir mi­sin? Eski dostların yeni birer dost olur ve bir de kendi Paskalya yumur­talarını kendin saklayabilirsin.
mektub 186
Bunun gibi âlimler, nemâzda, kalb ile niyyet etmekle berâber, ağız ile de söylemek müstehab olur demişdir. Hâlbuki, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" efendimizin, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi'în-i ızâmın "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" söz ile niyyet etdikleri, ne kuvvetli bir haber ile, ne de za'îf bir haber ile bizlere hiç ulaşmamışdır. İkâmet okununca hemen (Allahü ekber) diyerek nemâza dururlardı. Bunun için, ağız ile niyyet etmek bid'at oluyor. Bu bid'ate hasene demişlerdir. Hâlbuki anlıyorum ki, bu bid'at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünki ağız ile niyyet etmek câiz olunca, çok kimse, yalnız ağızla niyyet ederek kalb ile niyyet etmediklerinden hiç korkmuyorlar. Böylece, nemâzın farzlarından biri olan kalb ile niyyet yapılmıyor. Bu farz yok oluyor. Nemâz kabûl olmuyor. Bunlar gibi dahâ nice bid'atler, reformlar, herhangi bir bakımdan olsa bile, sünnetden fazla oluyorlar. Bu ziyâdelik, sünneti değişdirmek demektir.
Reklam
İnsan değişmeli­dir ve bu zorunluluk ahlâkî , dinsel ve psikolojik bir gereklilik­ten de öte, insan soyunun sürebilmesinin tek çaresidir.
Eğer bir hayır işlemişsen, nihayet gittiğin yerde de karşında onu bulacaksın. Şayet yaptıkların kötü ve şer ise, gideceğin yerde de karşında ondan başkasını bulamayacaksın.
Sayfa 325 - Çelik yayıneviKitabı okuyor
Öyle bir noktadayım ki ne bugüne değin olduğum kişi ne de olabileceğim yeni kişi olabiliyorum.
Sayfa 13 - JaguarKitabı okuyor
Bir memleket alındığı vakit orada yabancı bir unsurun kalmasına müsaade etmek de, bu mağlupların galiplerine karşı besleyecekleri pek tabii olan kin, garezle silahlanarak üremelerini, bir gün vatanın en zayıf zamanında kalkıp intikam almalarını istemek demekten başka bir şey değildir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.