Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Herhalde Sakarya Savaşı'ndan sonra idi. Bir gün Türk Ocağı'nın açılış töreni yapıldı. Nutuklar söylendi, milli marşlar çağırıldı. Genç öğretmenlerle Sultanî'nin yetişkin öğrencileri coşkun şiirler okudular. Bunlardan bir tanesinin, kıvırcık sarı saçlı mavi gözlü, uzun boylu bir delikanlının okuduğu şiirin adı ''Kırk Haramilerin Esiri'' idi: Haydutların reisi, türlü işkencelerden sonra, esirin bir kolunu kestiriyor. Ama yiğit adam cellatlarına meydan okuyor. O zaman Harami-başı bağırıyor adamlarından birine: ''Öteki kolu da kes. Öteki kolu da kes...'' Bir anda beklenmedik bir şey oluyor: Birden, balta esirin elinde parlıyor. Şimdi iyi hatırlamıyorum, ama sanırsam hikaye de böyle sona eriyordu. Şiir kadar, onu okuyanın okuyuşunda da başka bir güç vardı. Sarışın delikanlı şiiri okumamış, onda dile gelen, ayaklanmış esir Anadolu'nun dramını oynamıştı. Onun kollarının geniş hareketleri, sıçrayışları, dizlerini yere vuruşları hala gözümün önündedir...
Kurtuluş Yıllarının Bir Anısı İçinde Nazım HikmetKitabı okudu
Nazım Hikmet Orhan Veli'nin Tahattür isimli şiiri hakkında:
Nazım Hikmet, 13 Şubat 1941'de Çankırı Hapishanesi'nden Kemal Tahir'e yazdığı bir mektupta bu şiir için şunları söyler: "Demek istediğim şairaneliğin kelimeleşmiş ifadeleri sade mavi ufuklar, pembe bulutlar filan değildir. 'Vesikalı Yarim' de şairanedir."
Reklam
_Olmak sözüyle, kişinin hiçbir şeye sahip olmadığı ve istek de duymadığı, yaratıcı bir varoluş biçimini anlatmak istiyorum. _Sahip olmak(olmamak) eğilimi, yaşamlarının ana konuları; para hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgüdür. _Sahip olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta ve fethetme,
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Elbette, canzona'daki¹ şiirlerin hesaplı yan yana getirilişi, süslü ve üzerinde düşünülmüş bir rahatlıktan başka bir şeye karşılık gelmiyor. Bir başka deyişle, Kötülük Çiçekleri'nin şiirleri göz önünde bulundurulduğunda, bunların şöyle ya da böyle düzenlenmesi güzel ve açıklayıcı olabilir, belki eleştirel bir bakış açısı da
Sayfa 30 - 31 Can ModernKitabı okudu
Mektup 5'e Cevap - Sevgi emek değildir, sevgi yaşama hâlidir
Ulukam; Armağan olsun sana Gecenin yıldızları Armağan olsun yeni doğan gün Mavi gökyüzü Sıcak kumsallar Yanar kavrulurum Düş denizlerinde oysa Bak bahar geldi artık Elmalar çiçek açtı Erikler, şeftaliler Toprak ısındı Yollara düşme vakti O gözleri şehlayı Yedi iklimlerde ararım Rüzgârda kokusu var diye Her iklim başka kokar Her mevsim başka Armağan olsun sana... Bir yazının, resmin, fotoğrafın, şiirin velhasıl san'at eserinin mutlaka iç devinimi olmalı. Eseri ortaya koyan her kimse, önce bu iç devinimi yakalamalı, sonra bir yerlerinden kendini dâhil etmeli ortaya konulanla. Önce kendini ortaya koyup, sonra devinim arayanlar bir yere ulaşamaz, kendinde kalır. İç devinimde karşıtların birliği, bilenin bilmeyene iletisi, anlamı yaratanın anlamı ulaştırmak istediği kişiye şifresi vardır. Eğer bu şifreler olmazsa, o zaman sanat eseri olmaz. Bana dersin ki şimdi birkaç örnek ver, örnek o kadar çok ki. Yunusun şiirleri, Baki'nin Kanuni Sultan Süleyman Mersiyesi, Aragon'un Zaman Sensin şiiri, Emir Kusturica'nın Çingeneler Zamanı, Tarık Buğra'nın Yağmur Beklerken'i... Bunlarda hep vardır, karşıtların birliği... İnsanların da bir iç devinimi vardır ve karşılıklı olarak sağlıklı bir iletişim kurulması için bu iç devinimin yakalanması gerekir. Bunun adına da sevgi diyelim, yaşanır sadece. Sevgi emek değildir, sevgi yaşama hâlidir... Eyvallah...
Sayfa 72 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 1, Mektuplar
Reklam
Annem öldüğünde ben bu meseleleri düşünerek sorgulayabilecek kadar büyümemiştim henüz, dolayısıyla gerçek bir yetişkin olduğumda (yani yetişkinliğimin bilincine vardığımda) ona soru soramadım; belki ayakları daha fazla yere basan annem en azından mümkün olan bir açıklama sunabilirdi; hainle babam kadar yakın arkadaş olmamakla birlikte elbette onu
Sayfa 144 - I AteşKitabı okudu
Hasan Hüseyin !!!! 11:33'te kalktı şıtutgart tireni Elimde bir kitap Külrengine yağmur eleniyor inceden Kalkık yakasının içinde mustafa Islığıyla tutunmaya çalışıyor şıtutgarta 'Türkiye'de işkenceler kitabın adı
DILAVER CEBECİ 1943 Kelkit doğumlu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1970 mezunu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde master ve doktora yaptı. Çeşitli liselerde ve enstitülerde öğretmen olarak çalıştı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi nde öğretim üye-si iken 2001 yılında emekliye ayrıldı. Evli, 2 çocuk sahibi. 2008 yı-lında İstanbul'da vefaat etti. Çok yönlü bir sanatçı olan Cebeci'nin, Hun Aşkı (Şiir, 1973), Din Bilgisi Ortaokul 3 (1981), Din Bilgisi Lise 3 (1981), Mavi Türkü (Mensure, 1983), Devrannâme (Mizah, 1984), Şafağa Çekilenler (Şiir, 1984) Büyü (Oyun, 1984),... Ve Sığınırım İçime (Şiir, 1992), Evliya Çelebi Çocuk Kitapları Dizisi (1993), Kandehar Dağ-larında Sabah Namazı (Kaset; 1993), Tanzimat ve Türk Ailesi (İlmî Araştırma, 1993), Seyrânname (Mizah, 1997) Sitâre (Şiir 2000) Asra Yemin Olsun Ki (Şiir, 2000) Men Kazanga Baramen (Seyahat Notları 2000), Türk'e Dair (Araştırma 2001), Divan Şiirinde Kadın (Araştırma 2001), Kur'ândan Gerçekler (2002), Bütün Şiirleri (2003) gibi eserleri neşredildi. Edebiyatımıza "Seyyahı Fakîr Evliya Çelebi" müstear adı ile farklı bir mizah türü kazandıran Cebeci, bu yazılarına yirmi-beş yıl devam etti. Hikâyeler de yazan Cebeci, şiiri bütün sanat mahsûllerinin merkezine yerleştirmiştir.
Nazım 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğar. Doğduğu çağın Osmanlı toplumunda, kültürlü ve ilerici sayılan bir ailesindendir. Baba tarafından dedesi Nâzım Paşa, şairliği de olan özgürlükçü bir kişidir, Mithat Paşa'nın yakın arkadaşlarındandır. Anne tarafından dedesi Enver Paşa dilci ve eğitimcidir. Babası Hikmet Bey, Mekteb-i Sultani
Reklam
NÂZIM HİKMET ŞARKILARI MURAT MERİÇ Kanatları Gümüş Yavru Bir Kuş "Nâzım Hikmet, şiirleri çok sevilen ve hep bestelenen bir şair oldu. Taş plak döneminden bu zamana hemen her dönemde Nâzım Hikmet şarkıları karşımıza çıktı. Kimi zaman bu şarkılar el altından yayıldı, kimi zaman onları dinlemek moda oldu. Türkiye'nin yükselen siyasi
NÂZIM HİKMET'LE İLGİLİ İKİ FİLM: 1993'te Başar Sabuncu Nâzım Hikmet'in Yolcu oyununu sinemaya uyarlar. Yolcu'da, Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü günlerde, ıssız bir tren istasyonu kulübesinde yaşayan istasyon şefi (Halil Ergün), karısı (Müjde Ar) ve makasçısının (Tarık Akan) hesaplaşma öyküsüdür. 2007'de Biket
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.